Aşkın Sonsuz Olanı İlahidir
Heyhat, Şirin için Ferhat dağları delmiş, Mecnun Leyla için çölleri arşınlamış… Aşk hakkında Ne çok arabesk hikâye vardır değil mi, içinde acı ve destan yaşar. Diğer yandan Allah aşkına düşen Hz Rabia namusunu korumuş, Kur’an ilmini öğrenmiş, bu çizgisinde işkencelere göğüs germiş ve Bilal-i Habeşi ise çöl sıcağında karnı üstüne konan taşlara dayanırmış, yine Allah’a aşığım demiş… Kimileri de dünya nimetleri peşinde, kimi zaman zevk ve eğlence kimi zamansa mal biriktirmiş... Kimisi kul aşkına, kimisi dünya aşkına, kimisi Allah aşkına, kalplerinde sevdayla yanmışlar.... O kalpte yalnızca bir sevdayı yaşatmışlar…
Âşıklar Allah’ı gerçekten tanısalardı, kul ve dünya aşkıyla Onu tercih ederler miydiler ki… Eğer büyük aşkla yanacaksa o kalp, söndürecek hiç su arar mıydılar? Aşkın sahibi olduğu dünyaya zarar verir miydiler? İşte dağları delmiş Ferhat ama kızın babasının kalbini yine de delememiş. Hiç dünyaya zarar vermekle, verilen nimeti değiştirmekle gönül kazanılır mı? Sonuçta saadeti görmeden, aşklarını yaşamadan aşıklar ölmüşler…
Biz yaratanı ne tanıyoruz ne arıyoruz ne de sevmeyi bilmiyoruz… Aşk sanki karşı cinsi sevmekle elde edilen bir nimet gibi görülüyor, hatta bazıları abartıyor ticareti yapılıyor, doyumsuz bir şehvetin kapılarını zorluyorlar. Diğer yandan dünyalık çizgisinde aşkı dünyayı talan etmek gibi görüyorlar. O aşk ölünce de onu terk ediyor. Dünya ve dünyalık aşk yaşamın gayesi olunca, hangi aşk Allah’ı görür ve bulabilir ki… O aşk ölüyor ve başka aşkları arıyor, arıyor… Boşa geçen bir ömür oluyor sonuçları… Oysa aşk yokluğun içinde gizli bir hazine!
Aşk neden önemli, çünkü aşk olmayınca beden ruha ermiyor, ruh tenden çıkmıyor. Yokluk nedir anlamıyor. Onun uğruna neyi varsa vermeye hazır ediyor. Allah için değil, şehadet için değil, dünyalık aşk için insan canını feda ediyor. Aklı esir alıyor, delirtiyor adeta…
Oysa aşk insanı adam yapar. Eğitir. Öğretir… Yaşatır, öldürmez. Kalıcıdır, ateşini söndürmez. Oysa aşkın tarifi, Kur’ana göre değil, gelenek ve göreneğe göre, özenmeye göre, övünmeye göre şekil buluyor. Aşkının koluna giriyor, elinden tutuyor işte benim aşkım gösterisinde bulunuyor. Kolda yaşlanıyor, çürüyor ve ölüyor. Bitiyor o aşklar… Gün geliyor tabancayı alıyor, bıçağı alıyor, o aşkı başkasına da yar etmiyor, zalimane öldürüyor. Dünya aşkı ne kadar kısa sürüyor.
Aşk, ilahi olmalıdır… O ilk önce Allah’ı tanımalıdır… Sonra bu ilahinin gölgesi olan karşı cinse tutunmalı ama gaye değil bir araç gibi… Allah’a götürmeli o vasıta ile… Aynı aşkla bir olup, destekleyerek… Birlikte o şahikaya yükselmeliler… Ölmeden ölmeyi, iki insan bir bedende, bir kalpte bulmalılar… Onlardan doğan çocuklar onların izinden gitmeliler… İslam davasına sarılmalı, gittiği yoldan sapmamalı… O yol dosdoğru olmalı… Bak o zaman savaş, gıybet, iftira olur mu? Bak o zaman Nisan yağmurları sel olur zarar verir mi? Bak o zaman Eylül bir hazan mevsimi olarak anılır mı? Hiç ben diyen kalır mı? Boyunlar Allah’tan başkasına boyun büker mi? Hiç silahlar icat edelim diyen olur mu? Bir baba kızımı falan oğlana verip vermeyeyim diye düşünür mü?
İlahi yolda, arabesk olmaz. Kalıcı aşklar olur, kul onunla yaşar da onunla yaşlanır da… Sonsuz mutluluğu karışır.
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
saf şiir
Aşk özünde Arapça bir kelime olsa da dilimizde çok kabul görmüş güzel bir kelimedir. İlahi aşk ne güzeldir, yaratıcıya özlem, bir gün ama iyi ama kötü kavuşacak olmanın özlemi... Kullar ilahi aşkın güzelliğini bilseler, sanırım kaybettikleri ya da kavuşamadıkları sevgilileri için o kadar göz yaşı dökmez hüzün de duymazlardı... Kutlarım Güzel yazını Saffet Kardeş...
saf şiir
Öğrenmek.
Direnmek.
Hamt etmek.
Sevmek illa ki sevmek...
Varlık yokluğu daim kılan ve yoksunluk varlığın iz düşümü.
Sevgiden yana tasasız insanlar ve sevmeye doyamayan elbet kendini tanıyan ve uzlaşan...
İyi ki yolumuz İlahi Aşktan geçiyor.
Selam ve dua ile çok değerli ağabeyim
Var olun