MUHTEŞEM YALNIZLIĞIM
MUHTEŞEM YALNIZLIĞIM…
Her şeyden evvel yalnızlığın bir talih değil seçim olduğunu görmeliyiz. Hiç kimse yalnız olmak istemiyorsa yalnız kalmaz. İleri yaşlarda yalnızlık artık tamamen bir tercih haline geliyor. Hayatı o kadar iyi özümsüyor ve tanıyoruz ki; hayatın parçası olan insanı da çok iyi çözüyoruz. Bu çözümden sonra 2 ana soru çıkıyor karşımıza:
1-Edindiğimiz tüm tecrübelere rağmen denemekten, yıkılmaktan, yanılmaktan, parçalanmaktan, ezilmekten, üzülmekten korkmadan yeni insanları hayatımıza dâhil edecek miyiz?
2-Yaşanacak hiçbir riski göze almadan tek başımıza yola devam edip denemekten, yıkılmaktan, yanılmaktan, parçalanmaktan, ezilmekten, üzülmekten kurtulacak mıyız?
İşte asıl tercihimizi bu ikisi arasında yapıyoruz. Her ikisinin de bize katacakları ve bizden alacakları var. Elbette her birimiz hayatı en güzel şekliyle yaşamak isteriz. Bize sunulan ve asla tekrarı olmayan üstüne üstlük çok kısa bir süre de biten ömür denilen çizgi de varış noktası aynı zamanda bitiş noktasına denk gelmektedir.
Kişiliklerimiz belirliyor hayat kalitemizi. En zor şartlarda dahi kaliteli yaşamak elimizde… Bunun için tek ihtiyacımız olan şey kalite kavramının açılımını özümsememiz. Zira kalite; ne madden çok kıymetli olanda ne de en çok arzu edilendedir. Kalite beklentileri aşmak meselesidir, kalite özü yakalama başarısıdır, kalite kaliteyi görme kabiliyetidir.
Onurlu yaşamak; kalitenin en üst basamağıdır.İnsan doydukça marjinal doyuma ulaşacaktır demişti;beklentileri anlatırken üniversitede ki hocam..Bir süre sonra marjinal doyum doyumsuzluğa götürüyor bizleri. O halde durulacak nokta neresi? Hayır, bu soruya cevap vermeye çalışmayalım. Zira sonuçsuz kalır tartışma.
Hayatımız da birilerinin var olması ve bu var olanların bizi mutlu kılması sanırım tartışmasız hepimizin en büyük arzusudur. Lakin insan çok komplike bir varlık. Bizi mutlu etsin, eksiklerimizi tamamlasın, bazen ses bazen de nefes olsun diye kabul ettiklerimiz bizden çok şey alarak gidiyorlar. Geriye bıraktıkları ise bir enkaz oluyor. Deprem sonrası kalıntılar arasında kendimizi arayıp duruyoruz sonrasın da. Yoruluyoruz, yıpranıyoruz, azalıyoruz. Tüm bunları göğüslemektense artık hayatımıza birilerini almaktan vazgeçiyoruz.
Burada asla gözden kaçırılmaması gereken en mühim noktalardan birisi de şudur: 40’lı yaşlardan sonra insanlar ne istediklerini de ne beklediklerini de artık çok iyi biliyorlar. Eğer karşıdakinden bu istek ve beklentilerini göremiyorlarsa kendilerini çekiyorlar. Bile bile lades deme cesaretini kaybettiğimiz yaşlardır bu yaşlar… Artık yalnızlıklarını kendilerine dert etmekten vazgeçip eş etmeye başladıkları dönemleri yaşamaktadırlar. Kırılmalardan, yıkılmalardan, örselenmelerden, ihanetlerden sıyrılarak buna ulaşırlar. İşte bu bir tercihtir.
‘’Hep korkarız yalnızlıktan ama bil ki yalnızsan; Yalancı arkadaşların, ikiyüzlü dostların ve çekip gidecek bir sevgilin olmaz.’’ Diyor Douglas Noel… Kimilerine göre bir kaçış ya da korkaklık ise de sanırım daha çok kendini koruma güdüsü oluyor ileri yaşlarda ki yalnızlık seçimi. Çünkü alınan darbelerden o kadar yorulmuş olunuyor ki; daha fazlasına gücü kalmıyor kişinin.
Ey benim muhteşem yalnızlığım; anladım ki; hiç kimse kimseyi koşulsuz sevecek kadar yürekli değilmiş… Anladım ki; hiç kimse kimseye koşulsuz güvenecek kadar cesur değilmiş… Anladım ki; maziyle barışmak o kadar kolay değilmiş… Anladım ki hayatı yeniden kurmak için ömür yeterli değilmiş… Anladım ki; sırları çözmek, bilmediklerini öğrenmek için zaman yeterli değilmiş. Ve en acısı da anladım ki; aradığını bulmak diye bir şey yokmuş…
O halde ver elini muhteşem yalnızlığım… Yolun sonuna ne kadar kaldığını bilmeden ve artık hiçbir şeyi hesap etmeden el ele yürüyeceğiz seninle; ezbersiz, hesapsız, plansız…
Aşk ile eyvallah…
Derya Deniz DİNÇ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.