- 462 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gönül
Değerli Dostlar; sizlerle bizler için çok önem arz eden "gönül" konusunu paylaşalım istedim.
Gönül kavram olarak sözlükte; yürekte olduğu varsayılan nitelik, sevgi, istek, anış, düşünüş gibi duygu kaynağı, kişinin iç dünyası olarak geçmektedir. Aslında tanımı yapılamayan bir kavramdır. Arzu, Can, Dil, Hatır, İçeri, İstek, Kalp, Karın, Sine, Yürek gibi eş anlamlıları ile de kullanılmaktadır.
Gönül konusunun ilham kaynağı Rahmetli Seyfi Doğanay’ın "gönül" parçasıdır.
Şöyle diyordu usta:
"Yapma dedim etme dedim
Sen sözümü dinlemedin
Hep bildiğini söyledin
Ettiğini buldun gönül.
Yalvarmıştım yakarmıştım
Çok kereler ağlamıştım
Sana gönül bağlamıştım
Değmezmişsin zalım gönül!"
Rahmetli Üstad Neşet Ertaş ise;
"Gönül dağı yağmur boran olunca
Akar can özünden sel gizli gizli
Bir tenhada can cananı bulunca
Sinemi yareler dil gizli gizli!"
Gönül’ü anlatmaya söz yeter mi bilmem. Fakat iki eser gönülü çok güzel açıklamış. Şunu diyebilirsiniz gönülle ilgili kitap değil ansiklopedi yazılır. Hen de kütüphaneler dolusu. Evet çok haklısınız.
Gönlümün imtihan edilmesinden, Allah’a sığınırım... - Hz. Muhammed (sav)
Gönül; insanın kıblesidir. Kırmayın! - Yunus Emre
İmtihan bu ya; balığın gönlü, çöle vurulur... - Şems-i Tebrizi
Her yerde olmak gibi bir duan varsa, gönüllere gir; çünkü sevenler, sevdiklerini gönüllerinde taşırlar. Mevlana
Gönül aynaya benzetilir. Gönlün insana iyi, doğru ve güzeli gösterebilmesi için düzgün, pürüzsüz ve tertemiz olması gerekir. Gönül aynası eğri, pürüzlü, kirli ve paslı olursa hakikati göstermez.
Mevlana, Mesnevi’sinde kalp/gönül temizliğinin ne kadar önemli olduğunu anlatmak için Çinli ressamlarla Rum ressamları arasında geçen sembolik bir hikaye anlatır. Hikaye özetle şöyledir:
Bir zamanlar Çinli ressamlarla Anadolu ressamları birbiriyle çekişir, kendilerinin daha iyi ressam olduğunu öne sürerlerdi. Bir gün padişah bunları yarıştırmaya karar verdi. Taraflara birbirine bakan iki salon tahsis edildi. Salonların girişi perdeyle kapatıldı ve yarışma başladı.
BOYA İSTEDİLER
Çinli ressamlar çeşit çeşit boya istediler. Her sabah kendilerine istedikleri boyalar teslim edildi.
Anadolu ressamları ise hiç boya istemediler. Sadece karşı duvarı temizleyip cilalamakla meşgul oldular. Duvarı ayna gibi parlattılar.
Çinli ressamlar işlerini bitirince sevinçten uçuyorlardı. Zira harika iş çıkarmışlar, fevkalade güzel resimler yapmışlardı. Yarışı kesinlikle kazanacaklarını düşünüyorlardı. Padişah içeri girince resimlere bakıp hayran kaldı.
DUVARA YANSIDI
Daha sonra Anadolu ressamlarının salonuna geçti. İçeri girer girmez Anadolulu ressamlardan biri aradaki perdeyi kaldırdı. Çinli ressamların resimleri ve nakışları beriki salonun cilalanmış duvarına yansıdı. Resimler daha parlak ve güzel görünüyordu. Padişahın gözleri kamaştı. Yarışmayı Anadolu ressamları kazandı.
Hikayenin sonunda Mevlana şöyle diyor:
"Oğul, Rum ressamları, sufilerdir. Onların, ezberlenecek dersleri, kitapları yoktur.
Ama gönüllerini adamakıllı cilalamışlar, hırstan, hasislikten ve kinlerden arınmışlardır.
O aynanın saflığı, berraklığı gönlün vasfıdır. Eğer tertemiz olursa gönle, hadsiz, hesapsız suretler aksedebilir." (Mesnevi, I, 277)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.