- 519 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
FLAMİNGO ÇİFTLİK EVİ
FLAMİNGO ÇİFTLİK EVİ
Şehir merkezine yarım saatlik mesafede oturuyorum. Büyükçe bir bahçenin içinde yaptığım iki katlı evim var. Köye on dakikalık yürüme mesafesinde.
Şehrin suyu mu çıktı? diyeceksiniz şimdi. Şehrin suyu falan çıkmadı. Ayrıca günlük işlerimi yine orada hallediyorum. amam işim biter bitmez biniyorum arabama, evimin yolunu tutuyorum. Özlüyorum yetiştirdiğim sebzelerimi ve birbirinden güzel hayvanlarımı. Hayvanlar neyse de meyveler ve sebzeler de yolumu bekliyorlar. Bir an önce onlara sevgiyle ve şefkatle dokunmamı, bakımlarını yapmamı, ihtiyaçlarını gidermem için yoluma bakıyorlar. Belki de çok sevdiğim ve kendimi onlara adadığım için bana öyle geliyor.
Tarlayı verimli kullanmak adına evimi tam ortasına yaptım. Arka tarafında sebze bahçelerim, meyve ağaçlarım; ön tarafında ise birbirinden sevimli hayvanlarım bulunuyor. Yiyeceklerinin bir kısmını kendi bahçemde karşılıyorum. Geri kalanını da şehirden getiriyorum. Onlar artık benim dünyam oludu. Onlarsız hayatı düşünemiyorum.
Bahçemde hangi hayvanlar mı var? Hangileri yok ki! desem abartmış olmam herhalde. Sizin aklınıza ilk gelen kedi ve köpektir. Ondan sonra tavuk, kaz, hindi, tavşan. Onlar sizin aklınıza gelenler. Daha neler vaaar neler. Bahçenin girişinde köpek kulübesinin arkasındaki kümeste tavukların, kazların, tavşanların, hindilerin yanında tavus kuşları, güvercinler ve keklikler bulunuyorlar. Onların sesleri birbirlerine karışıyor ya; dünyanın en güzel orkestrası adeta. Bütün gerginliğim gidiyor. Hepsinin yerini tel örgülerle ve sinekliklerle ayırdım. Birbirlerine zarar vermiyorlar. Yani hiçbiri bir başkasını rahatsız etmiyor, bu güzel uyumu bozan olmuyor. İki tane kaplumbağam, iki tane de kirpim var. Onların yuvaları yan yana. Aralarında sadece çit var. Bir hafta sonu veteriner Zarife Hanım kirpilerden birini götürecek oldu, vermedim. ’Burada kalan da, sizin götüreceğiniz de yalnız kalacak. Hem de ben kıyamam, dedim,’ kibarca reddettim. ’Burası sizin sayılır, dilediğiniz zaman gelin, dilediğiniz kadar sevin, ilgilenin, besleyin,’ dedim. İnanamadı. ’Gerçekten mi? İnanmıyorum!’ dedi ve sevinçten boynuma sarıldı. Daha sonra evin yedek anahtarını ona verdiğimde söylediğimde ne kadar samimi olduğumu anladı. Haftanın iki günü burada. Aşılarını hiç eksik etmiyor. Sincaplarıma ceviz getirmeyi bile ihmal etmiyor. İç-dış parazit kontrolü yapıyor, hastalandıklarında onlara ilaç veriyor. Ördeklerimin akşama kadar ahenkle dans ettikleri, balıklarımın yüzdükleri havuzun suyunu ilaçlıyor, değiştiriyor. Hele iki tane kuğum var. Güzeller güzeli. İki tane de flamingom var. Anadolu insanı allı turna der onlara. Göçmen kuşların en nazlılarındandır. Sıcacık yuvaları olduğundan göç bile etmiyorlar. Bu zarif kuşlardan dolayı çiftliğin adını ’Famingo Çiftlik Evi’ koydum. Diğer hayvanlar bu ismi verdiğim için üzülüyorlar mıdır bilmiyorum. Belki de bu durumdan rahatsız olanlar vardır ama bunu bana söyleyemiyorlardır. İnsanın hayvanlardan dostu olmalı, bir de Veteriner Zarife Hanım gibi hayvan sever, güzel yürekli insanlardan.
Zarife Hanım mı? Üniversiteden arkadaşım. Ben fakültedeyken, o veterinerlik fakültesindeydi. O zamanlar pek görüşmezdik. Havalıydı biraz. Bize pek takılmazdı. Daha sonra kliniklerimiz yakın olunca biz de yakınlaştık. bir ara duygusal yakınlaşmamız da oldu, gerisini getiremedik. Aslında bir türlü bunu cesaret edip de söyleyemedim. O da aynı sıkıntıyı yaşadı diye tahmin ediyorum. Baştan arkadaş olmasaydık daha mı kolay olurdu? Onu da bilmiyorum. Neyse, yüreğimizdeki yangını bastırıp şimdilik arkadaş olarak devam ediyoruz hayata. Sanki birimiz ufaktan çıtlatsak, diğeri boynuna sarılacak gibi. Ya bir de tam tersi olursa? Aman Allah’ım! Ben onsuz ne yaparım? Bu kadarına bile razıyım. Zarife Hanım’ın hayatımın merkezinde olmasa da dünyamda bulunması da huzur veriyor sevgi dolu yüreğime.
Neyse, bunlar benim özel konularım, sizinle paylaşmam ne kadar doğru? Ona da emin değilim. Yine de insan birisiyle paylaşmak istiyor. Rahatlıyorum biliyor musunuz? Bırak konuşmayı, yazarken bile deşarj oluyorum. Yazarak adeta kendime terapi yapıyorum. Tavsiye ederim. Deneyin.
Bir gün şehre giderken yolun kenarında hareket edemeyen bir karga gördüm. Hemen indim arabamdan ve yanına yaklaştım. Beni görünce korktu. Uçmaya çalıştı. Başaramadı. Kanadının biri kırılmış gördüğüm kadarıyla. Eğildim ellerimin arasına aldım. Yüreği nasıl hızla atıyor. Muhtemelen yaramaz bir çocuk taş atmış. Onun yüzünden benden de zarar geleceğini sanıyor. Tanımıyor ki beni. bir tanısa ne kadar şanslı olduğunu anlayacak. Ön koltuğun üstüne koydum ve Veteriner Zarife Hanım’ı aradım. Çok üzüldü. ’Hemen getirin bakayım. Kıyamam ben ona,’ dedi. En kısa zamanda kliniğine ulaştım. Ellerimdeki kanadı kırık kargayı bir an önce almak istedi. Aceleyle bana doğru gelirken ayağı yerdeki kabloya takıldı ve sendeledi. Düşmesin diye bir lefleks gösterdim ve kargayı bırakıp onun ellerini tuttum. Bu arada karga bir sıçrayışta masanın üzerine tünedi. ’Çok teşekkür ederim, siz olmasaydınız yüzü koyun yere kapaklanacaktım, iyi varsınız,’ dedi. ’Ne demek? Lafı mı olur?’ diyebildim kalbim çarparken. Bu arada elleri halen ellerimde. O an fak ettik, gözlerimiz sevgiyle birbirine kilitlenirken ellerimizi bıraktık ve kanadı kırık karganın yanına gittik. Karganın kırık kanadının iyileşmesi on beş gün sürdü. Tedavisi bitince saldım gökyüzüne, uçtu gitti. Ama her gün mutlaka bahçe kapısının solundaki ağaca tünüyor ve ’Gak! Gak! Gak!’ diye ötüyor. Yemini yiyor, suyunu içiyor, uçup gidiyor. Her gün bana teşekkür etmeyi unutmuyor. Çok mutluyum. Bu güzel evdeki hayvanların verdiği huzur hiçbir şeyde yok. Ha bir de Zarife Hanım’ın güzel gözleri.
İSMAİL MALATYA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.