- 392 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Meczuplar Tekkesi (Kısa öykü)
Bugün Cuma… Kitapçıdayım. Remzi Ağabey dükkanı Pazartesiye kadar bana bıraktı. Kendisi, sahaf festivali için İstanbul’a gitti; giderken benden dükkana göz kulak olmam için ricacı oldu. Ben ne kadar mütereddit olursam olayım kabul ettim. Hem paraya ihtiyacım var hem de Remzi Ağabey şu dünyada hayır demeye cesaret edemediğim bir insan. Nadir’e en az yüz kitap kaydetmem ve tabii aynı zamanda gelen müşteriyle ilgilenmem gerekiyor. Daha önce de defalarca kitapların taşınmasında yardımlarım oldu fakat ilk kez bir iş yerine tek başına göz kulak olacağım. İç dünyamda endişeyi ve heyecanı bir arada taşıyorum. Bütün bu düşünceler beynimin içinden geçerken siyah kazaklı ve kot pantolonlu bir bayan:
-Pardon Abdülhamit Hisar’ın “Fehmi ve Biz” romanı var mıydı? Ödevim için lazım da…
-Pardon ismini bir daha alabilir miyim?
-Anlaşılmayacak ne var ya… Abdülhamit Hisar diyorum. Bir de kitapçı olacaksın?
-Hanımefendi benim kulaklarım gayet iyi duyuyor. Dediğiniz yazarın ismi Abdülhak Şinasi Hisar kitabının ismi de Fehim Bey ve Biz…
-Offf… Hem cahil hem de üstüne ukalalık yapıyor.
Cevabını verirdim ama Remzi Ağabeye sözüm olduğu için üstelemedim. Zaten çekip gitti.
***
Siyah kazaklı cadı gittikten sonra saksıdaki sümbül çiçeklerini suladım. Sonrasında kitapları sisteme girmeye başladım. Onuncu kitabı girerken liseli olduğu anlaşılan üç genç dükkana girdi. Gençlerden biri:
-Selamın aleyküm ağabeycim. Sizde Halit Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu kitabı var mıydı?
Kitabın adını ve yazarını yanlış söyleyecek diye korkuyordum fakat doğru söylemişti fakat yanındaki kıvırcık saçlı arkadaş:
-Oğlum Aşk-ı Memnu’nun romanı mı çıkmış lan? Daha dün dizinin tekrarını izliyordum. Hangi ara yazmışlar romanı?
İçimden koca bir “La Havle” çektim. Neyse ki kitabı isteyen genç:
-Oğlum. Ne cahil adamsın. Hadi anladık hiç kitap okumuyorsun da… Edebiyat test kitabına da mı bakmıyorsun?
Genç adama kitabı verdim; teşekkür ederek ayrıldı.
***
Bu ikinci yol kazasının şokunu daha atlatamamıştım ki uzun beyaz sakallı, kasketli bir amca geldi Benden depoda olan bir yazma eseri istedi. Depoya gidip gelmem iki saat sürecekti. Yarın gelmesi halinde getirebileceğimi söyledim fakat acil lazım olduğunu söyledi. Yalvardı . Yakardı. Cebeci deki depoya gittim; kitabı yüzlerce kitap içerisinde bulmam bir saatimi aldı. Kitabı getirdiğimde :
-Yavrum. Sana da zahmet oldu ama ben onu senden sonra alırım.
Bu sefer sitem ettim ama fayda etmedi. İçimden baya bir küfrettim; yaşı başına hürmetim olmasa yüzüne ederdim.
***
Cuma ve cumartesi günlerim kitap satarak, sisteme kitap girerek ve bu meczup tiplerle uğraşmakla geçti. Tabelaya ve raflardaki kitaplara rağmen “Burası kitapçı mı?” diyenden para karşılığı kendisinin yazması gereken yüksek lisans tezini yazmamı isteyen sözde öğrenciye kadar envaiçeşit beşer türüyle muhatap oldum. Bu tiplerin yanında gayet saygılı ve güler yüzlü müşterilerle de diyalog kurdum. Onlar olmasa benim açımdan varlığı bile kötü bir espiri anlamına gelen vatandaşlara dayanamazdım. Cumartesi akşamı eve gittiğimde kendimi bir kamyon çapmış gibi hissediyordum. Pazar gününü evde dinlenerek geçirdim. Pazartesi günü ise sabahtan Remzi Ağabeye dükkanının anahtarını geri verecektim. Sabah gittiğimde Remzi Ağabey beni bekliyordu:
-Ne oldu yeğenim kıtlıktan çıkmış gibisin?
-Sorma abi… Aynen dediğin gibi… Abi bu nedir? Dükkan mı? Meczuplar tekkesi mi?
-Tekke olduğu doğru da. O başına koyduğum “Meczup” olmadı. Tekkeye her çeşit adam gelir. Meczubu da gelir, akıllısı da gelir. Bunların hepsi senin imtihanındır yeğen… Bir de şu Remzi Ağabeyini düşün; ben her gün bu “meczup” dediğin tiplerle muhatap oluyorum. Seni bak iki günde kevgire çevirmişler. Benim gibi esnaf olsa ne yapacaksın? Ya kardeş ekmek böyle aslanın ağzında işte…
Remzi Ağabey’den uzun bir nutuk dinledikten sonra paramı aldım kendisine sabır dileyerek ve teşekkür ederek dükkandan ayrıldım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.