KUŞ YUVASI
O sabah Evrim, her zamanki gibi gün ağarmadan erkenden uyanmıştı. Annesi İlke’ye “anneciğim, Ay Dede’ye yetişebildim mi,” diye sorarak pencereye doğru koştu. Annesi, Evrim’i kucağına alarak ona sıkıca sarıldı. Biricik oğlunun yanağına şefkatli bir öpücük kondurdu. Yeni uyanan çocuklar, uyku kokulu, sakin ve sıcak, ne hoş oluyordu. Oğlunu, salondaki kabartma çiçek motifli bej kadife koltuğa getirdi. Onu ayaküstü orada tutarken güzelce beline sarıldı. Bir yandan da gece mavisi gökyüzünü, ay dede var mı, diyen bakışlarıyla tarıyordu. Komşu bahçedeki iri kangal köpeğinden hiç ses çıkmadığına göre o hâlâ uyuyor olmalıydı. Evrim, cüsseli ve çok güçlü olan bu hayvanın bahçe boyunca bir aşağı, bir yukarı koşuşturmacasını gün içinde hep izlerdi. Beklenmedik bir anda kalın ve gür sesiyle havlamaya başladığında ister istemez biraz irkilirdi. İşte tam o anda anneannesi, “hav hav hav benim cici köpeğim” şarkısını söylemeye başlardı. Birlikte bu şarkıyı söyledikçe Evrim’in ürpertisi, minik yüreğinde bu kocaman hayvana, bağlılık, sevgi ve yakınlığa dönüşürdü.
Evrim, anneannesinin Vaniköy Korusu’ndaki evinde, sık sık kuzenleriyle buluşmak için gün sayardı. Bu hafta sonu bir araya geldiklerine ne çok seviniyordu, aşırı mutluydu! Annesi İlke: “Bak Evrim, işte Ay Dede tam şurada, batmak için senin “güle güle” demeni bekliyormuş meğer.” diye Ay Dede’yi işaret etti. Evrim pek sevindi. Anneannesi doğaçlama ile şarkılar söyler, o da tekrar eder, zamanla da ezberlerdi. Anneannesi Ay Dede şarkısını söylemeye başlayınca, Evrim de gülümseyerek ona eşlik etti:
“Ay Dede, Ay Dede,
Güzel yüzün nerede?
Her gece ışığınla,
Gülerek bak, gülümse!”
Şarkıyı duyan Peri ve Dora kardeşler de birden uyanınca yataklarından sıyrılarak uyku mahmuru, ağır adımlarla salona geldiler. Kanepeye tırmanıp pencere kenarına iliştiler. Bir yandan gözlerini ovuşturuyor bir yandan da “Ay Dede nerede?” diye soruyorlardı. Derken onların da uykusu açıldığında şarkıya güzel sesleriyle renk kattılar. Coştukça coştular.
Batu ve Maya kardeşler, bu şen ezgiye kulak kabartmaz mıydı hiç? Küçük kız kardeş Maya, annesinin “şişt, sessiz ol, Batu uyuyor!” diye uyarmasına karşın, “Batu, Batu, haydi kalk, çabuk kalk, çabuk!” diye, ağabeyini sarsarak çoktan uyandırmıştı bile. Bıdı bıdı yürüyerek onlar da çocuklara katıldılar. Arkalarından bakan annelerinin, güzel, çekik badem gözlerindeki hoşgörülü, sevgi dolu şefkatli bakışlarını, ne yazık ki kaçırmışlardı. Bu mutlu cıvıltılı sabah korosunu, onlar da güzel sesleriyle tamamlıyordu.
Ay Dede, bu içten şarkı eşliğinde kendisini masum bir törende buluyordu. Usul usul, yavaşça kayıyordu. Gülücüklü ışıklarını, Boğaz’ın serin sularına cömertçe saçmaktaydı. Altın yaldızlı pırıltılar, kıpırtılı dalgalarla alkış tutuyordu. Belki de güler yüzlü Ay Dede, kendisine sevgiyle yönelen yüreklere böyle karşılık vermek istiyordu.
Gün yavaştan ağarmaya başlayınca Peri, o an gördüğü yeni şeyin heyecanına kapıldı. İnce bir çığlık kopardı: “A, çocuklar şuraya bakın!”
Peri, bahçedeki erguvanların arasından yaşlı meşe ağacını göstermeye çalışıyordu. Çünkü ağacın üzerinde, o sabaha kadar gözüne çarpmayan bir topak dal yığını fark etmişti. Mart ayının başları olduğundan havalar daha tam ısınmamıştı. Ağaçlar henüz yapraklanmamıştı. Çıplak dallardan birinin üzerinde, örgülü çanak görünümünde tuhaf bir oluşum, göz alarak dikkat çekiyordu.
Anneanneleri torunlarının yanına gelerek: “Kocaman bir kuş yuvası o!” diye söze atıldı. “Hım, daha önce hiç görmemiştim ben,” diyen Peri hilal kaşlarını çattı. Şirin kız kardeşi Dora’nın mercan gibi berrak siyah gözleri, merakla o şeyi taradı. Yakışıklı Batu, zeki bakışlarını dal yumağının üzerinde dolaştırıp ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Sevimli kız kardeşi, çehresinde hiçbir zaman gülücüğü eksik olmayan Maya’nın güzel siyah gözleri, fincan gibi açılmıştı. Her zaman kıpır kıpır, canlı ve enerjik, tatlı yaramaz Evrim: “Ben de görmedim, ben de!” diye, hep birden bağrıştılar.
“Haklısınız çocuklar, daha evvel görmediniz tabii. İşte şimdi gördüğünüz bu yuva, bir leylek yuvası. Bizim bahçemizi seçmesi ne güzel bir şans! Leylekleri, diğer kuşlar gibi çok sever insanlar. Yuvalarını kollar, korur. Hatta bazı yerlerde gelmelerini o kadar ister, beklerler ki kendileri bu yuvaların benzerlerini derlemeye çalışırlar. Halk arasında doğa harikası bu yuvaların şans, bereket, ahenk getireceğine inanılır.”
“İzlemesi ne hoş olacak değil mi babaanne?” diye Maya, kırmızı çiçekli elbisesinin eteklerini hafifçe döndürüyor, yerinde duramıyordu.
“Bu bahara farklı bir heyecan ve mutlulukla gireceğiz,” diyen ağabeyi Batu’nun zeki, keskin bakışlarında sorgulayan, meraklı bir ifade belirmişti. “Ama babaanne hiç kuş görülmüyor ki bu yuvada.”
“İşte Batucuğum, ilginç ve güzel olan yanı da bu ya: Erkek leylek, önceden gelip bu yuvayı eşi için özenle hazırlıyor. Sonra kilometrelerce tekrar geri dönüyor. On beş gün, bir ay sonra eşini alıp yuvalarına birlikte geliyorlar.
Bizim yöremiz göç yolları üzerinde. Leylekler göçmen kuşlardan. Yani kışın sıcak ülkelere göç eder, yazın dönerler.
“Ben bugün pencere kenarında oturup bu yuvanın resmini yapabilir miyim babaanne? Resmimi yaparken koltuğun sırtına çıksam bana kızar mısın?”
“Tabii, istediğin gibi yapabilirsin, sana hiç kızar mıyım Mayacığım?
Yalnız dikkatli ol, sakın dengeni kaybetme. Gerçi ben de yanında olacağım. Her birinizin yaptığı diğer resimler gibi, ben bu yaptığını da saklamak isterim.”
Maya, iri siyah gözlerine tatlı bir kavisle inen saçının yumuşacık perçemini, narin parmaklarıyla alnına doğru çekti. “Bebek kuşlar bu yuvada mı doğacak babaanne?” diye sordu.
“Onlar doğmayacak Mayacığım. Yumurtadan çıkacak. Anne leyleğin tam dört yumurtası olacak.”
Konuşurken başını iki yana salladığında, dalgalı uzun saçlarında parıltılı dalgalar oluşan güzel ve narin Dora, aklına takılanı sormakta gecikmedi: “Yumurtalardan yavrular nasıl çıkacak anneanne?”
“Doracığım, nöbetleşe, bir anne leylek bir baba leylek yumurtaların üzerine oturacak. Onları sıcacık tutacak. Yani kuluçkaya yatacak.
Kuluçkaya yatma dönemi, otuz dört gün sürecek. Otuz dört günün sonunda mini mini yavrular, yumurtaları bir bir çatlatarak yaşama "ce!” diyecekler.
“Hemen uçabilecekler mi babaanne?”
“Mayacığım, altmış dört gün boyunca anne ve babaları pembe zarif gagalarıyla besleyecek onları. Minik yavrularını geliştirecekler gün be gün. Yani, iki ay kadar sağlıklı erginleşmeleri için severek emek verecekler. Onları gözü gibi koruyacaklar. Yılmadan, yüksünmeden, bıkmadan.”
Bu açıklama üzerine Dora ile Maya el ele vererek hareketlendi ve sabırsızlanarak sordu: “Peki biz bu yumurtaları görebilecek miyiz?” Dora’nın anneannesi, Maya’nın babaannesi: “Saklambaç oynamaya gittiğimiz korunun yüksek tepesi var ya oraya çıkar, belki dürbünle aşağıyı gözlemeyi deneyebiliriz.”
Çocuklar bu sözlerle iyice meraklanıp heveslendiler. Her zaman aşırı hareketli ve enerjik, güzeller güzeli Peri, annesi Özde’ye doğru hızlıca koştu. Parlak kestane renkli kıvırcık saçları, sırtında hopladıkça ışıldıyordu. Annesine: “Anneciğim, bugün güneş açarsa hep birlikte bizi koruya çıkarır mısın? Ne olur?” diye yalvarmaya başladı.
“Anneanneme de oturması için bir minder alırız, o da gelir. “Merak etme ben minderi, tepeye kadar gocunmadan taşırım.
Peri ve Dora’ nın annesi Özde: “Evet, bu çok güzel bir fikir! Sevdim bunu. O hâlde dürbünü de yanımıza alırız. Belki koruda başka yuvalar bulma şansımız olur. Onları da gözetlemeye başlarız! Hem şimdiden yerimizi seçerek meşe ağacındaki yuvayı izleyeceğimiz köşeyi belleyebiliriz.
Şimdi bize düşen sabırlı olmak. İnce uzun bacaklı, zarif, kıvrak boyunlu, parlak beyaz kanatlı güzel leyleklerin gelişini beklemek, pek zevkli olacak!”
Bu sözleri sarf ederken genç annenin manalı bakan kara gözleri doğa sevgisiyle parlıyordu.
Ayşe Yarman Öztekin
Kuş Yuvası 2017 (masal kitabımdan)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.