- 613 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İnsanın İnsana Saygısı...
Yıl bilmem kaç diye başlamak istiyorum sözlerime. Evet yılını hatırlayamayacak yaşdayım ama o gün yaşananların her biri aklımda. Hiç silinmemiş.
Üç kapılı bina, otuz hane, tek blokta ikamet ediyorduk. O otuz hane birbirini çok iyi tanırdı. Balkona çıktığında hepsini görme şansın vardı. Selamsız, merhabasız değildik o zamanlar. Bir kaşık salça ihtiyacın, yada bir soğan, patates veya bayat ekmek. Rahatlıkla komşu kapısı çalınır istenirdi. Hiç de boş gönderilmezdi.
Hasta olsan bir tas sıcak çorbayla başını beklerdi komşun. Eşleri işte olsa bile evde olan beyler hemen ambulans çağırır hastane işleri halledilirdi. Evde küçük çocuk varsa komşulardan bakıcılığını üstlenen görev başında yerini alırdı.
Sobalıydı evlerimiz. Daha ilk bahardan kamyonlar kışlık odun kömürümüzü kapı önlerine dökerdi. Çoluk, çocuk anneler, babalar el ele verip odunluğa taşırdık. Odunlukta özenle dizerdi sahibi.
Akşam gezmeleri vardı. Önceden gidip kapılarını çalıp ‘’ Müsaitseniz babamlar akşama size oturmaya gelecekler’’ dediğimiz. ‘’ Müsait değiliz gelmesinler’’ diyen hiç olmadı.
Ve biz çocuklar çok severdik o akşam gezmelerini. Gündüz evde yada bahçede tüm gün oyun oynadığımız arkadaşımızla gecede birlikte olmak çok zevkli olurdu.
Yazları balkon sefaları, bahçemizde oynadığımız, saklambaç, yakartop, istop, voleybol, sokakta bulduğumuz mermer parçasından, fayanslardan, taşlardan, gazoz kapaklarından, kırık dal parçalarından evcilik oyunları ve şu an aklıma gelmeyen bir sürü oyunlar oynardık. Yazın sanki yatmadan yatmaya eve gidiyorduk. Bir de WC sıkıntımız olduğunda. Annelerimizin hazırladıkları yiyecekleri paylaşarak yemenin ayrı bir hazzı vardı. Paylaşmayı o zamanlardan öğrenmiştik biz.
Sadece yiyecek ve güzel şeyleri değil acıyıda, üzüntüyüde paylaşmayı öğretmişlerdi.
Bir sabah uyandığımda içerde annemlerin ağlayarak konuştuklarını duydum ama ne konuştuklarını anlayamadım.
Kendi aralarında herkes herkese bir görev belirlemişti. Annem börek yapacaktı. Diğerlerinden biri çorba, diğeri pilav, öbürü sulu yemek, tavukta pişirsek iyi olur diyorlardı. Akşama ziyafet var diye düşünmüştüm. Herkes dağılıp gittiğinde annem hala ağlıyordu.
Nedenini sorduğumda birinci kapıdaki komşularımızdan birinin sabaha karşı rahatsızlandığını. Komşulara haber verdiklerini ve babamların ambulans çağırıp hastaneye götürdüklerini ama ne yazık ki tüm müdahalelere rağmen hastamızı kaybettiğimizi anlattı.
Her gün birlikte oynadığım, oyuncaklarımı ve yiyeceklerimi paylaştığım arkadaşımın babası ölmüştü. Babası ölmüşlük nasıl bir şeydi?
Bilmiyordum ve bilmekte istemiyordum.
Annem radyo ve televizyon açmamızı yasaklamıştı. Yaramazlıkta yapmayacaktık. İstersek kitap okuyabilir, sessiz konuşarak oyunlar oynayabilirdik.
İlk kapı onlarındı orta kapıyı geçince üçüncü kapı bizim. Yani aramızda oldukça mesafe var. Radyo, televizyon açsak duymaları imkansızdı. Bunu anneme anlattığımda o insanların çok canının yandığını, bizimse çok üzüldüğümüzü ve bu acıya ortak olup komşularımızın yanında olmamız gerektiğini aynı zamanda komşunun acısına saygı duymamız gerektiğini anlattı.
Benim için en önemli olanıysa ‘’Kendini arkadaşının yerine koy.’’ ve düşün demesiydi. Oysa ben kendimi arkadaşımın yerine koymak istemiyordum. Çünkü koyduğum an o acıyı yaşamaktansa ölmeyi tercih ediyordum.
Komşumuzun acısına yedisi çıkana kadar ortak olmaya çalıştık. Sonraki günlerde annem çizgi film izlememize müsade etti. Ne kadar süre sonra normal yaşantımıza döndük hatırlamıyorum...
O gün bugündür annemin ‘’Kendini onun yerine koy’’ sözü yaşadığım iyi veya kötü olaylarda öncüm olup bana doğru yolu göstermiştir.
Ve şanslıyım ki insanın insana saygı duyduğu zamanları yaşamak kısmet oldu...
28.01.2020___Seher_Yeli
Seher Zerrin Ceviz Aktaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.