- 600 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İsviçre ve Alp dağları
2018 yılının aralık ayının 22 ben Cenevre’ye uçuyorum. 2019 Mayıs ayının sonuna gibi Lozan şehrinde yaşayacağım. Nedenini söyleyemeyeceğim. Sadece amacım hristian ülkenin mimari yapısını, kültürünü, insanlarını ve doğasını gözlemlediğim kadarıyla Sizlere anlatmaktır. İsviçre’nin başkenti Bern şehridir. Azerbaycan Konsolosluğu Lixtenşteyn Knyazlığındadır. Uzaktan dalgalanan Azerbaycan bayrağını görünce gurur duymuştum.
Yılbaşına çok az kala ben Lozan”da meskûnlaştım. Hiç unutmam 25 Aralık günü bize yakın olan Fransa’ya alış veriş yapmağa gittik. Dağlar, ormanlar, yem yeşil çam ağaçları bize beledçilik yapıyordu. Virajlı yolların manzarası muazzam idi. Bir an kendimi Azerbaycan’ın cennet gibi yeşil dağ yollarında sandım. Buradaki bol oksijen her tarafa can vermişti. Yol boyunca ormanlar arasındaki küçük büyük villaları, bahçeleri seyretmek bana bir başka huzur veriyordu. Ağzım açıla kalmıştı resmen. Hele Alp dağları çok muhteşemdi. Fransa’ya varınca birkaç markete uğradık, alış verişimizi tamamladık. Bir de, Türk kasabından et aldık. Müslüman ahalinin güvendiği tek kasap ancak burası idi.
Fransa’nın Paris şehrinde olmasam da, sonuçta Fransa’ya seyahat etmiş sayılırım. Ama gerçekten çok güzel sokakları, farklı evleri, farklı çatıları, farklı kültürleri hele kadınların giyim tarzı beni büyülemişti. Uzun boylu, sarışın, kumral bayanların değişik yüz yapısı, kibarca konuşmaları, kiminin renkli çorapları, kiminin başındaki fötrü, kiminin kızıl saçları bana çok cazip geliyor, gözümü onlardan alamıyordum. Paris’i düşünemiyorum bile. Fransa’da 5-6 saat gibi bir zaman geçirdik. Akşama Lozan’a döndük. Bu arada demeden geçemeyeceğim Fransa’nın tereyağı ve çikolataları oldukça lezzetliydi.
Dört tarafı Alp dağlarıyla çevrili Renen Vaud Fransız kantonunda yaşamağa ve Fransızca öğrenmeye başlamıştım. Eve gelen hemşire bayan Krizella İsviçre doğumlu 65 yaşlarında sarışın ela gözlü güler yüzlü bir bayandı. Ben ona ancak Fransızca hoş geldiniz, nasılsınız, buyurun oturun diye biliyordum o da, bundan çok mutlu oluyordu. Doktor Ali Bey de, haftada bir kez bizi ziyaret ediyor, her defasında oranın meşhur tatlılarından getiriyordu. Braziliyalı olan doktor esmer, kıvırcık saçlı, kısa boylu, zayıf ama çok sempatik bir adamdı. Eşi Rusça öğrenmeğe hevesli olduğu için ondan öğrendiği üç beş kelimeyle benimle konuşmağa çalışıyor, kapıdan girer girmez Rusça günaydın yani ‘ dobroe utro söyler ’ve giderken Arapça ‘şükran’ yani teşekkür ediyorum derdi. Çok iyimser beydi.
Komşularım İtalyan, Portugal Fransız ve siyah derili insanlar idi. Çoğu evde köpek besliyordu. Karşılandığımızda ‘ bonjur’ diye selamlaşıyorduk. Apartmanın birinci katı çamaşırhane idi. Her ailenin haftada bir gün çamaşır yıkama günü vardı. Blok haftada 3 kez süpürgeyle süpürülür ve deterjanlı su ile silinirdi. Giriş katında saksılarda dekoratif ağaçlar vardı. Bütün bu işlerden kapıcı sorumluydu.
Evin önünde kocaman stadyum, hobi bahçeleri ve yürüyüş yolu vardı. İnsanlar her sabah parkın etrafında yürür, hayvanlarını gezdirirdiler. Bir az irelide yolun sağında okul vardı. Çocuklar zil çalınınca teneffüse çıkar ben de onlara seyrederdim. Çoğumuzun bilmediği bir şey daha var. Bunu ilk duyduğumda şaşırmıştım. Bu devlette esrar almak satmak, kullanmak yasak değil. Bu okulun yanındaki küçük bakkalda esrar satılıyordu.
Yılbaşına hazırlık, evlerin pencere ve balkonlarını süslemek, merkez sokaktaki kocaman çam ağacının yanı başında insanları eğlendiren palyaçolar, Fransızların bu bayrama çok önem verdiğini gösteriyor. Bir de pazarın kurulduğu meydanda fleyta ve saksafonla şarkı çalan sokak sanatçıları çok hoşuma gidiyordu. Önlerine koydukları şapkalarına demir franklar atanlar çoktu. Her hafta pazarda şarap satan fuarlar vardı, insanlar buradan şarap alır, karşıda kurulan masa ve sandalyelere oturur, canlı müzik eşliğimde şarap içiyor, bazı çiftler de dans ediyordu. Onların pazarı bizim bildiğimiz pazara benzemez. En fazla beş-altı tezgâh görebilirsiniz. Onlar da köylülerdir ve kendi mahsullerini satarlar. Şarap, doğal elma sirkesi, lahana, domates, patates, soğan, sebze gibi şeyler var önlerinde. Birkaç tezgahta peynir, lor, köy ekmeği ve et satılıyor. Ekmeği burada portugallar pişirir. Onların iyi ekmek pişirdiği söylenilir. Pazarın on adımında zaten çok büyük asansörlü ve araba parkı olan market var. İnsanlar daha çok oradan alış veriş yapıyor. Marketin içerisi zaten bir dünyadır. Kışın ortasında sıcak ülkelerden gelen bütün sebze ve meyveleri bulmak mümkündür. Bütün bunların üzerinde hangi ülke üretimi olduğunu gösteren bir etiket vardır. Ben burada hiç görmediğim adını duymadığım meyve ve sebzelerle tanıştım. Burada karşınıza daha çok siyah derili insanlar çıkar. Yerli ahali beyaz tenli sarışın ve kumraldırlar. Bern ve Cenevre şehrinde daha çok Azerbaycanlılar yaşıyor.
Yılbaşı günü karşı villadaki aile büyük ateşfeşanlık yaptı. Gökyüzüne atılan havayifişeklerin rengârenk ışığını hayli seyrettim. İsviçre’de 2019 yılına merhaba dedim.
Ocak ayında demek olar ki, her gün kar yağıyordu. Şehir sokakları çok sakindi. Buranın insanı devletin kanunlarına tabidir. Şehir içinde arabaların korno çalması, hız haddini aşması yasaktır. Kemer takmadan arabaya binerseniz 60-70 frank civarında cezalanırsınız. Akşam saat 10 dan sonra komşuları rahatsız edemezsiniz. Tatil günleri tamir tadilat yasaktır. Bu kaideleri pozarsanız kapınızda polisi göre bilirsiniz. Çöp için özel poşet almak mecburiyetindesiniz. Çöplerin türüne göre çöp kutuları vardır. Kartonlar , kağıtlar, şişeler, mutfak çöpü ve inşaat atıkları ayrı ayrı kutulara atılmalıdır. Çünki geridönüşüme gideceklerdir. Her sabah sokakları süpüren ve ardından ilaçlayan arabaları göre blirsiniz. Sokağa ,çevre yollarına ,parklara ,mevsimine göre çiçekler dikiliyor. Mevsimi geçen çiçekler çıkarılıyor ve yenileri geliyor. Kilometrelerce yol gitseniz bile sokakda bir çöp yahut yaprak göremezsiniz. Ağaçlar burada belirli bir uzunluktadır. Her bahar budanıyor şekil veriliyor. Belediye çalışanları bu işde çok titiz ve özverili çalışıyorlar. Disiplinli bir ülkedir İsviçre.
Yurtdişinda yaşayanlar bunları çok iyi biliyordur.
Mesela minibuslar Azerbaycan yahut Türkiyede’ki gibi standart bir ücret almıyorlar. Durağına yani gideceğin mesafeye göre fiyat belirlenmiştir.
Isviçre’lilerin soğuk kanlı insanlar olduğunu söylüyorlar ve bu gerçekten öyledir. Burada yaşayan Türklerin cami adlandırdıkları bir yer var. Her cüma günü oraya toplanır ,namazlarını kılıyor imamın sohbetini dinliyorlar. Cami derken aklınıza Türkiye’deki yahut Azerbaycan’daki camiler gelmesin. Sadece iki katlı bir bina. Minare falan yok. Ama kiliseleri görmelisiniz. Hatta evimize yakın bir kilse var ,çanları çaldıkca saata bakıyorum. Aşağı yukarı namaz kıldığım saatlere deng geliyor. Kiliseler çok muhteşem yapılmış. Üzerinde kocaman haç simgesi olan İtalyan kilisesi dişarıdan Roma papasının şapkası şeklindedir.
(devamı var)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.