ALKMEON ANNESİNİ HEP SEVDİ
Anne Elif, altı yaşındaki oğlu Emir duş aldıktan sonra bornozla koridordan geçerken oğlunun odasını topluyordu hala. Emir odaya geldiğinde onun saçlarını kurulayan annesi bir yandan da Emir’i mıncıklıyordu. Öpücük ve gıdıklama savaşı başlamıştı. Elif ve Emir kovalamaca ve gülüşmelerle Elif’in yatak odasına kadar gelmişlerdi. Anne oğlunu gıdıklayarak yatağa çıkardı. Artık boğuşmalı öpücük savaşı başlamıştı.
İkisi de öyle çok eğleniyorlardı ki bu oyundan vazgeçmeye hiç niyetleri yoktu. Yaşına göre hem daha kilolu hem de fazla kilolarından kurtulması için yaptığı spor nedeni ile yaşına göre daha güçlü olan Emir, sonunda annesine altına almıştı. Annesini ısırırken onun canını yaktığını fark etmiyordu. Elif, oğlu eğlendiği için bu küçük can acısına katlanıyordu ve Emir’in keyfini bozmamak için seslenmiyordu. Yavaş yavaş Elif’in gücü tükenmeye başlamıştı.
- Emir, çok yoruldum oğlum hadi sen de üşüteceksin, giyinmelisin artık.
- Anne, biraz daha, biraz daha. Hadi, lütfen, n’olur.
- Oğlum, dur ama, bak üzerime çıkma. Hahaha, seni küçük ayıcık eziyorsun anneni!
- Anne, anne telefon çalıyor.
- Ver o telefonu çıplak ayaklı küçük yaramaz.
- Babam, babam, babam…
- Zıplama da ver şu telefonu yaramaz şey.
- Alo! Baba bizi görüntülü arasana. Biz annemle boğuşmalı gülmeceli oyun oynuyoruz.
- Öyle mi? Hımm peki madem kapatıyorum ve hemen görüntülü arıyorum. Bu anı kaçırmamak gerekir değil mi?
Emir’in babası Mehmet bir iş seyahati nedeni ile bir kez daha onlardan uzaktaydı. Emir’in bu şımarık isteklerine bu nedenle pek hayır diyemiyordu. Oğlu ile yeteri kadar ilgilenemediği için oğlunun kilolu oluşunu ve yaşıtlarına göre olması gerekenden daha küçükmüş gibi davranmasının sebebinin kendi ihmalinden kaynaklandığını düşünüyordu. Anne Elif ise oğluna yeterince vakit ayıramadığı, kariyeri için daha çok çalışması gerektiği için Emir’in bu davranışlarının tepkisel olduğunu düşünüyordu. Her ikisi de Emir’in bir ruhsal hastalığı olabileceğini hiç düşünmemişti. Hiçbir zaman bir uzmandan yardım almak akıllarına gelmemişti. Emir’in bazen çok öfkeli, bazen aşırı neşeli ve hareketli, bazen aşırı durgun ve içe kapanık olmasının, tüm bu duygu durum değişikliklerinin bazen ani ve hızlı geçişlerle oluşunun normal olmadığının farkında olsalar da hep sebeplerin sadece ilgi eksiği olduğuna kendilerini inandırmışlardı.
- Hah! Bak telefon çalıyor. Açalım ve şu tuvalet aynasının önüne koyalım ki baban ikimizi de rahatça görebilsin. Alo, merhaba aşkım.
- Sen onun aşkı değilsin, sen benim aşkımsın. O da benim babam.
Elif ve Mehmet bu küçük kıskançlık durumunu gülerek karşıladılar. Ancak Emir öfkelenmeye başlamıştı bile. Anne ve babasının kendisine gülmeleri onu çok sinirlendirdi. Annesi minyon ve zayıf bir kadındı. Onu kolayca altına aldı. Annesi zaten hiç direnmeyerek onun oyunun hakimi olmasına izin vermişti.
- Baba bak, annemi nasıl yeniyorum. Annem benim kadar güçlü bile değil ki. Sen burada olmadığına göre onu benden koruyamazsın.
- Emir, oğlum senin anneni senden neden koruyayım. Sen ikimiz içinde ben orada yokken anneni korumalısın. Şu an da size çok özendim. O bornozlu küçük canavarı hapur hupur yemek istiyorum. İkinizi de çok özledim. Hahhaha! Oğlum ne yapıyorsun öyle? Maymun mu oldun şimdi de?
- Baba, şimdi iyi bak. Bu yatağın başlığına tırmanınca sana bir şey göstereceğim. Anne sen öyle sırtın bana dönük kalacaksın. Yoksa daha büyük ısırırım bak.
- Hahahha! Beni tehdit ediyor bir de afacan. Görüyor musun Mehmet, büyük işkence altındayım.
Emir Yatağın başlığına tırmanıp ayağa kalktığı an da gözlerinde sadece öfke vardı. Annesinin üzerine oradan atlayıp fena halde canını yakmak istiyordu. Bunu neden yapmak istediğinden emin değildi ama şu anda bu durdurulamaz arzusuna karşı koyamıyordu. Sanki annesinin canı ne kadar çok yanarsa o kadar çok keyif alacağını tüm hücrelerinde hissediyordu. Bu duygu onu, öfkesinin içinde aynı an da deli gibi mutlu ediyordu.
- Baba, atlayışa bak şimdi. Yeahhhhh!
- Oğlum dur, yapma! Yap… ma!
- Anne, anne ne oldu? Acımadı ki numarası mı yapıyorsun?
- Emir, annenin üzerine çok şiddetli atladın. Bayılmış olabilir. Oğlum annenin yüzünü çevirebilir misin? Bak, panik yapma. Her şey iyi olacak oğlum. Korkma.
- Korkmuyorum baba. Annem galiba nefes almıyor. Baba buraya gelsen iyi olacak. Oğlum şimdi telefonu kapatıp ambulansı arayacağım. Ambulans gelene kadar seni yeniden görüntülü arayacağım. Telefonu elinde tut tamam mı?
- Tamam baba.
Telefon kapandıktan sonra annesi kendine gelmeye başladı. Annesi sırt üstü zorla da olsa dönerken Emir içinden gelen komutlara uyarak yatağın üzerindeki yastığı annesinin yüzüne kapatıp üzerine oturdu. Annesi oradan kurtulmak için çırpınıp çaba harcadıkça Emir sebebini anlayamadığı bir keyif duyuyordu. Annesinin nefessiz kalıp boğulduğunu gördükçe hissettiği zevki büyüdüğü zaman bile asla tarif edemeyecekti.
Babası yeniden onu aradığında artık annesi çırpınmıyordu. Annesinin yüzünden yastığı alıp telefonu açtı.
- Baba, annemi cennete uğurladım!
Deniz...
YORUMLAR
Freudyen mi bakayım Emir'e, Jungcu mu?
Birisi hep çocuğu suçluyor, diğerini bilim çevreleri gerçekdışılıkla suçluyor.
Onların hasta analiz ettiği kadar olmasa da benim de psikolog ve psikiyatrist analiz etmişliğim var.
En güzeli kendi bakış açım galiba, katıksız.
Adalet duygusunu hiçe saymaya çok meyilli bir ırkız.
Çok şımartıyoruz çocukları.
Bir tarafta köylülerin eşeklerini kaçıran, ahırlardan çıkmayan, pirelenip duran bir çocuk.
Diğer tarafta, buzdolabı fazla açık kaldığı için annesinin 'hasta olacaksın kapat dolabı' telkini ile büyüyen iki çocuğu yakından tanırım.
Ahırdan çıkmayan çocuk çok az hastalanır. Yılda bir kez belki. Ama ruhu biraz hasta gibidir. Döner gözü bir noktada, işte o noktada bakış açısında olmamak lazım gelir.
Buzdolabından bile sakınan çocuk ise her virüsten hemen etkilenir. Hiç kötülük geçmez aklından. Ama zora da pek gelemez. Kızıldır bir tarafları. Herkesçe sevilir. Ama kafasına vurunca ekmeğini bile düşürür ağzından.
Bir ortası olmalı. Çocuğum olsa bunu ispatlardım ama nasip köpeklerle ispatlamakmış. Fatalite nihayetinde. Varsa çılgın bir pitbull, duyarsanız, rehabilite etmeye talibim.
Sevgiler Deniz. Sana da söylüyorum, dolunay ve ışını mükemmel bugün.
Pozitif tarafları seninle olsun.
Böyle bilgi matruşkaları barındıran az betimli sade yazıları seviyorum. Ya da tam protest sert yazıları. Kendim öyle yazmasam da.
İçimizde neler büyütüyoruz neler...uygun ortam bulamayınca karanlıklarımızda kayboldu sanıyoruz,unutuyoruz onları. Bir çift göz sürekli erketededir.
Yok etme, olumlama, bastırma, görmezden gelme, yadsıma ya da her neyse... giysilere bürünerek büyüdüler insanların içlerinde.
Yaşamda enerjimi hep öfkemden ve nefretimden aldım. Diri ve uyanık tuttu beni, bilgiyle disipline etmeye... inançla terbiye etmeye çalıştım hep.
Kendi mitolojime inandım hep...
Pişman mıyım? Kocaman hayır ama "Emir" olmasına da asla izin vermedim ütopyamda hiç bir zaman.
Belki bir kahin yanılgısı...
Arcuna'nın dediği gibi onlar bizim akrabalarımız haline geliyor öyle iç iceyiz ki onlarla,seviyoruz bilmeden istemeden...savaşmak çok zor.
Sadece iyiler başarabilir.
Sağlıcakla.
Den(iz)
Sevgilerimle...
Sevmek bazen tehlikeli hal alabiliyor
her şeyde ölçülü olmak gerek
kıssadan hisse çıkartılacak bir yazı
tebrikler Deniz kardeş
Den(iz)
Sevgilerimle...
MÜSLÜM BAYRAM
kesinlikle öyle...
yaşama katkılarınız
açtığınız pencerelerdir
teşekkürler sevgiler