Eflatun Teşkilatı 3
Korlan, keskin nişancı gibi kamufle olmuş korumalarıdan birini uzaktan indirebileceği düşünerek seçmişti bu kaya yarığını. Can Tespit cihazının da kalp atışlarını belirlememesi için ağızları kapalı 4-5 fareyi bağlamıştı sırtına. Tedbirli olması gerekiyordu. 200 metre mesafeye kadar put gibi olmalı ve birini saf dışı etmeliydi mutlaka.
Tüfeğinin dürbünüyle vadiyi kolacan ederken gördü korumanın birini, yoksa habercinin kendisimiydi. Daha dikkatli bakmak için çantasından teknik özellikleri daha kaliteli olan dürbünü çıkarttı. Tahminen 1,75 boylarında, karayağız, saçları uzun, saç ve sakalları birbirine karışmış tahlil etmesi uzun sürmemişti, evet gördüğü habercinin kendisiydi. 57-58 yaşlarında olmalıydı, lakin içinde bir sıkıntı vardı. Haberci buysa korumaları neredeydi. Kendisi de tespit edilmiş miydi diye düşünürken, Merhaba yiğidim, bir silahın namlusu ense köküne dayanmıştı. Dön bakalım yüzünü, yavaş yavaş… Korlan yavaş hareketlerde çevresinde döndü, korumanın yüzünü görmesiyle birlikte bunların haberci olmadığını anlaması uzun sürmemişti. Kabalacıların ekibiydi bunlar ve Mat olmuşlardı.
Rasim, Korlanı bulduğunda ölüömür çayının kenarında bedeninin yarısı suyun içindeydi. Telsizden merkeze haber vermişti. İlk yardım ekibi yarım saate gelmiş, Korlan mağaraya taşınmış ve tedavisine çoktan başlanmıştı.
Avşar, zehrin hangi hayvana olduğunu tespit etiklerini söylerken yüzündeki ifadeden panzehirin ellerinde olmadığını anlamıştı Börü Bey. Yağmur Ormanlarında yaşayan yılanın zehrinin kolay kolay bulunamayacakları düşünmüşler ve Korlanın kanının temizlenerek, yeni kan vermeleri gerekecekti. Korlan ihtimal bir daha… derken Aykıldının boğazı düğümlendi. Doktor Ferthat ve ekibi ise zehiri yenilebilecek tüm ilaçlar ve karışımlardan en iyisini tespit etmeye çalışıyorlardı.
Yılanın ise tüm özellikleri belirlenmiş ve yılan avı başlayalı 4 saati geçmişti. Öyle demişti Börü Bey o yılan cehenneme de girse bulup getireceksiniz. Üzerindeki her iz, içindeki her sinir, derisindeki her renkten haberim olacak.
Rasim ve Aykıldı ise endişeli bekleyişleri sürerken, Korlanın iki gündür tekrarladıklarını düşünüyorlardı. Keçilerden, amcasından, köpekten, haberciden,börü bey’in vermiş olduğunu sandığı talimatlardan, korumalardan, Balkanlardan… Öyle diyordu Ferhat, anıları ile hayalleri,düşünceleri birbirine karışmış, ateşi de 41 derecenin altına düşmüyor.
Yılan bulunmuş ve canlı olarak getirilmişti ancak Börü Bey tespit oldukları düşüncesiyle derin düşüncelere dalmıştı. Yağmur ormanlarında yaşayan bu zehirli yılanın bulundukları bölgeye kim bırakmıştı. Yılanın üzerinde yapılan araştırmalarda ise gövdesin ortasında kendi renginde yapay bir deri eklendiğini görmüşlerdi. Avşar o parçayı çıkarıp incelemek istese de Börü Bey izin vermemişti.Ne olduğunu bildiği bir teknolojiydi çünkü.
Börü bey, Avşar’a; Yılanın ne işe yarayacağını güzelce anlatmıştı ve yanına 2 kişi vermişti.Bulundukları mesafeden en az 150 km uzakta bırakacaksın, çayın doğduğu yerin 2-3 km uzağına bırakacaksın ve yanında aç bir tilki de taşıyacaksınız. . Bir yılanın bir günde katedeceği mesafe, özellikleri öğreneceksiniz, yılanı tilkiye parçalatıp sadece tilkinin izleri kalacak şekilde çevreyi temizleyeceksin.
Ve avınızı bekleyeceksiniz, Kim gelirse gelsin, kaç günde gelirse gelsin, öldürmeyeceksiniz, bana resimlerini getirin, eşkallerini getirin. Korlan da boşu boşuna kan ter içinde kıvranmamış olacak diye talimatlarını vermişti.
Korlan ise merakının kurmanı olmuştu. Ölüömür çayında eliyle balık avlama sevdası yüzünden gelmişti tüm bunlar başına. Besberrak buz gibi sularda ,güneşin yakıcı ışıklarının altında balıkların hareketlerini, hangi kayanın ve ağaç kökünün altına girip çıktıkları izlerken görmüştü kırmızı ve turuncu renkli o yılanı. Daha nce çok yılan tuttuğu içinbunu da tutabileceği düşünerek yılanı takip etmiş, sonra suya girmiş ve kayaların altını eliyle yoklamaya başlamıştı. Suyun içinde eline gelen her şeyi tutup tutup dışarı fırlatıyor avcı olmanın keyfini yaşıyordu, nasılsa o yılanda düşerdi eline. Önce 4 balık yakalayıp çayın kenarına atmış, 2 kurbağayı ise tekrar çayın ilerisine.. Yılanların genelde suda sokmadığı iyi biliyordu. Elindeki ince ve pürüzlü eldivenlerine güveniyordu, soksa bile kanını emer zehrin vücuduna karışmasını engellerdi.
Ancak insan doğada her zaman acizdi. Herşeyi bildiğini düşünse de ve bir çok hayvanı avlayabilse de sonuçta ne suya ne karaya ne de havaya tam adapte olabilmişti. Korlan ısırıldığını ise yorularak çayın kenarına çıktığında sağ kolundan dirseğine yakın bir yerden ısırıldığını görmüştü, ne kadar zorlasa da kendini insan işte acizdi, ağız bölgesiyle dirsek bölgesi birbirine kavuşması imkansız iki yerdeydi. O yüzden zehri dudaklarıyla emmesi imkansızdı. Kolunu pozularından sıkıca bağlayıp, ısırık yerini kesip kolu altta kalacak şekilde bedenini çevirse de geç kaldığını anlamış ve telsizde ancak Rasim’e bulunduğu mevkiyi seslenebilecek kadar kendinde kalabilmişti, sonrasını hatırlamıyordu.
Avşar ve iki arkadaşı yola çıkmışlar yılanı bırakacakları yere doğru hareket etmişlerdi. İhtimal bir haftalık yolculukları olacaktı, tilki yerine şahin Börü Bey kabul etmemişti, Öyle ya bir şahinin ağırlığı, tilkinin ağırlığının neredeyse 6-7 de 1’i kadardı, mesafe uzasa da fazla bir yük oluşturmazdı. Ancak çantalarının yükünün yanında bir de tilki..
Unutamayacakları bir tecrübe olacaktı sanki. Tek dilekleri ise Korlanın hayatta kalmasıydı. Tilki değil bir domuz bile taşırlardı da yine de sonuç aynı olacaksa niye şahine öldürtmüyorlardı ki yılanı. Lakin emir demiri kesiyordu işte. Börü bey tilki olacak demişti. Oysa bulundukları bölgede iki hayvan da bulunuyordu. Populasyonları normal seviyedeydi. Ne farkı olabilirdi ki..
(Bilemiyorum değerli okuyucu Kurguyu fazla mı zorluyoruz sanki:)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.