- 539 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
mektup
merhaba
Yokluk tarlasına düşmüş bir tohum gibiyim bu gün.
Toprağın gözüne kaçmış çapak,
Annemin yıkılan hayalleri,babamın devrilen dağı,cemiyete
sancı,İnsanlığın utancı gibiyim.Bunda kimsenin dahli yok.
Ben,bizzat kendim sevdim ve tükendim.
"Birbirinizi seviniz" Bu hitabı duyduğumda oldu her şey
Sanırım ilk okul üçteydim.Yaydan boşanmış ok gibi
hedef gözetmeksizin uçuyordum.
Yoksulluğun şımarttığı bir hayatım vardı. "Var" ne bilmiyordum.
Her şey "yok" tu. Uyandığımda Babam,Kahvaltıdan sonra annem
Hayvanları sürüye katmak istediğimde nahır.Kirlendiğinde
değişeceğim elbise,Üşüdüğümde ısınacak gönül, yandığım da
üfleyecek nefes.Gördüğümde hayra yorulacak düş,uyandığımda
Görmeye değer eşya.Benim için yokluktu her şey. O güne kadar
Yaralı bir serçe gibiydi babam,seke seke gezerdi. O gün koltuğunda
Yeşil ve siyah,oldukça kalın bir kaç kitapla eve geldi.
Hemen bir çay demlemesini istedi annemden.
Balkona çıktı kitaplardan birini açtı.
Yüzü gökyüzü kadar şen,mütebessim,hiç görmediğim kadar mutlu
yüzünde evimizin bahçesini tıka basa dolduran bir gururla
devine devine çeviriyordu,sayfalarını kitabın.Yanına gittim
Uzaylı görmüş gibiydim.Ürkekliğimi yok edecek
bir cümle çıktı dudaklarından.
-Gel gudigim gel. Dedi ve beni yanına alıp iki gözüme birer
buse bıraktı.Elimi uzattım kitaba.Gözleriyle onayladı.
Bir evin odası kadar,büyük geldiğini hatırlıyorum kitabın.
Epey güreştikten sonra yere koymazsam okuyamayacağımı
anladım.Yere bırakıp yüz üstü uzandım.Yüzümü babamın yüzüne
benzetmeye çalıştım.Babam gibi okumazsam anlamayacağımı
biliyor gibiydim.Okuduğum her cümlede yabancı bir kelime vardı
bu ne,şu ne diye diye babamı canından bezdirdim. Tuvaleti bahane
ederek kalktı aşağı gitti.Benim okuduğum kitap babamınki kadar
güzel değildi sanki. O gelmeden orayı da bir karıştır malıydım
Babamın bulduğu lezzeti arıyordum kitaplar umurum da bile değildi.
El evvelü Allah,El ahiri Allah,Ez zahiru Allah,El batını AllahHayrihi ve şerrihi min Allah…
Evveli biliyordum.Biz bayağıt diyorduk. Önce demekti; Ahırı da biliyordum.
İneklerimiz vardı üç tane. Ezzahiru ne demekti. Allah’ın ahırda ne işi vardı.
Hayırla şerle olan ilişkisi neydi Allah’ın. Babam balkona doğru bir kaç adım atmıştı
bende dört gözle onu bekliyordum. Canavar gibi göründüğümden emindim.
Babam sekerek arkasını döndü koşar adım çıktı bahçeden
öylece kala kalmıştım. Annem geldi ona bir iki şey sordum sadece cevap olsun diye
bir şeyler söylediğini fark edince boş verdim.Aklım bu soruları eveleyip geveliyor
her söylediğimde içeride,derinlerde bir şeyler oynuyordu yerinden.Okula gittim sırama oturdum
Allah rahmet eylesin Hasan Polat üçüncü derste yanıma geldi.elini omzuma koyup
Adnan neyin var senin ?
Bu soruya verilecek cevap o kadar çoktu ki hepsini bir “Hiç! e sığdırdım. Ben ki
bir salisede okulu elli kere tavaf ederdim.Hocamın şaşkınlığı bundan. Israr etmedi
öğlen tatilinde ben ona gittim. Sevgiyle karşıladı Yukarıdaki tesbihatı ona sordum
Yüzündeki değişimi anlatamam. Sözlerin büyüklüğünü onun söylediklerinden değil
yüzünün aldığı şekilden anlamıştım da ne anladığımı bilmiyordum. Uzun uzun izah etti
Boş bir çuvalın dolmuş haliydim. Aklımda sevgi diye bir şey kalmıştı.
Birde Muhammet.(Sellallahu aleyhi vesellem) ve başımın belası yokluk.
Allah vardı ama! Yoktu.Hatta o kadar vardı ki Ondan başka hiç bir şey yoktu.
Hasan hocanın dediğine göre.Onu varlık sahnesine taşıyacak tek şey ise Sevgiydi.
Evvelde oydu,Sonda O (celle Celalihu) Sevgiyi tanıyordum.Annemin bakışından.
Babamın kızarken bile yüzüne düşen merhametten.Kendimden de biliyordum.
Öğretmenimi görünce içimde ışıyan Arkadaşımı görünce giden endişemden
kardeşlerimi göremeyince içime düşen kordan.Biliyordum evet.
Bu sırrı o kitaplar çözecekti.Ve ben çok küçüktüm. Dalgın dalgın eve giderken
iş olsun diye bir kaç çocuk dam akıllı dövdüler beni.Yüzüm gözüm morarmıştı
Okula gitmekten utanıyordum.Evde kaldım. Kitapları yanıma aldım.Okudum ha okudum
İki şeyi unut diyordu kitap
"Gördüğün kötülüğü,Yaptığın iyiliği” Hıçkıra hıçkıra ağladığımı biliyorum.Kitaplar
zalimden yanaydı.Mazlumun koruyanı yoktu. Anneme de izah edemedim.Ona göre
Oturmuş kadın gibi ağlıyordum. Kim bilir ne hikmetle yemiştim dayağı.
Vuranın elleri yeşersinmiş. Her söz bir mızraktı, küçücük yüreğime saplanan
bitevi gözyaşlarımın, ısıra ısıra yaladığı yanağım tuzun etkisiyle yanıyor, göz kapklarım adeta gözüme batıyordu,ağlamaktan Uyumuşum.
Annemin
-Hadi oğlum üç gündür okuluda asıyorsun hadi kahvaltını yap ve çık.
Yorgandan değilde Ana rahminden yeryüzüne iner gibi çıktım yataktan
Hafiftim. tüyden daha hafif.Ağlamak beni her şeyden arındırmıştı sanki.
Hoş geldin dedi okulun önüne vardığımda,dün beni döven çocuklardan biri.Yüzünde pişmanlık ve
birazda kızarıklık vardı.kafamı salladım genzimin yandığını hissettim
ağlayamazdım. Erkekler ağlamazdı.Yutkundum
Sınıfın camlarından sokağı, yolda yürüyenleri,sararıp düşen yaprakları
uçuşan tozları,tebeşirin tahtada çıkardığı sesi,öğretmenin ses tonundaki
müşfikliği görüyordum.Yani eşyanın perdelediği her şey zihnimin içindeydi
Bilginin kör ettiğini gördüm. Tuvalet için öğretmenden izin alıp Yan sınıfa geçtim
Müdür Oktay’ı çağırıyor diyerek dün beni döven çocuğu dışarı çıkardım.
Bunu niye yaptığımı hala bilmiyorum.Herkes dersteyken onunla epey konuştuk
ve bu sırrı kimseye söylememeye yemin ettik. Sınıflarımıza döndüğümüzde
ben özleyen olmuştum. Evet sevmeyi biliyor yada öğreniyordum.
İlk filizi buydu sevginin bende. Daha çok kitap,daha çok sevgi doğuruyordu içimde
o sevgiyi dağıtacak o kadar şey ve yer vardı ki yetmiyordu sevmek.
Sevdikçe acıkıyordu insan.Ve ben hala açım.
Deyip,yine susayım.İnan bende uzasın istemiyorum fakat bazı şeyleri kısaca yazmanın yolu yok. Anlamaktır,uzun şeyleri kısaltan.Hoş karşılayacağına inanıyor seni Rabbime emanet ediyorum
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.