- 513 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
TANRIDAN GELEN KARTPOSTALLARIM -1-
Benim en kıymetlim, kızkardeşim Üftade’m iki gün önce bana sürpriz bir jest yaparak, kendisine eşlik etmem için Japonya- Nagoya’ya bilet almış...
Sevinç şaşkınlık karışığı heyecanla apar-topar uçağa atlayıp, saatler süren uçuşun ardından Nagoya havaalanına indik...
Bizi karşılamaya gelen rehberimiz, Geyşa kıyafetli sempatik bir genç kızdı. Çat pat bildiğimiz İngilizce ile anlattıklarını anlamaya çalışıyorduk. Kızkardeşim daha önce birkaç defa Japonya’ya geldiğinden, gezilecek yerleri üç aşağı beş yukarı biliyordu.
Bize ayrılan şık bir otelin Okyanusa nazır odasında iyice dinlenip saatlerce havada kalmanın gerginliğini- bitkinliğini üzerimizden atınca, güzel rehberimiz eşliğinde gezilecek tarihi müze ve sanatsal mekanları, botanik parkları, görkemli tapınakları hayranlıkla yutkunarak gezip, eğlence yerlerinde de bir güzel kurtlarımızı döktükten sonra sıra geldi Nagoya Kalesini keşfetmeye.
Taşlarla örülü çok yüksek bir temel üzerine inşa edilmiş, yemyeşil çatısını uzaktan yarım saat seyrettikten sonra ihtişamlı kalenin içine girdik.
Rehber kızımızdan yedi katlı devasa kalenin tarihçesini dinlerken kalenin ışıkları bir yanıp bir sönüyordu ve her yanıp söndüğünde mumyalanmış ejderha ve samuray ve de ürküten tuhaf figürler nabız atışlarımın hızını tetikliyordu.
Yedinci kata çıktığımızda mekanik butonlu tekerlekli sandalyede oturan cılız bir kız çocuğu ileri- geri manevralar yaparak yanıma yaklaştı ve elimi sıkıca tuttu.
Yüzlerce kalabalığın içinde benim yanıma gelmesi, ne yalan söyleyeyim beni fazlasıyla tedirgin edip korkuttu.
Rehber kız kulağıma eğilerek " o gördüğün çocuk değil, tam dörtbin yıldır hiç konuşmadan bu sandalyede oturan barış Tanrıçasıdır" dedi.
Ben zangır zangır titrerken elimi tutan çocuk görünümlü Tanrıça, eliyle "yaklaş" işareti yaptı.
Sandalyesini tutarak ona dokundum, "şu elimde gördüğün yelpazeyi al ve elinden sakın bırakma, yere düşürme, bu sihirli bir yelpazedir ve zihninde kurguladıklarını hayata geçirebilirsin bununla" dedi, çekik gözlerini gözüme dikerek.
Ejderha figürlü küçücük yelpazeyi elime alınca boyu boyumu aştı ve dev bir kırmızı yelpazeye dönüştü.
İçimden "Tanrım, ben her yaz bütün mağaza ve pazar yerlerinde sürekli yelpazemi unutup yeni yelpaze almaktan sinir küpüne dönmüşken, nasıl olacak da bu sihirli yelpazeyi yere bırakmayacağım hem de bu efsunlu yelpazeyi bana veren bir "Barış Tanrıçası" ve dörtbin yıldır hiç konuşmayan bir Tanrıça benimle konuştu diye şaşkınlıkla karışık hayıflanırken, çalan kapı zili ve dizginleyemediğim çarpıntılarımla gözümü açtım ki, karşımda apartmana aşure dağıtan komşum ahhh🥣
Sahi, gerçek yaşamımız rüya zannettiğimiz mi?
Yoksa paralel yaşamlar arası ışınlanan seyyah ruhlara mı sahibiz?
Ayyy neyse yahuuu🙃 ilk gözağrım İlkay’ım az önce otobüse bindi, sabaha karşı yanımda olacak, gece yarısı balkonda bekleyen heyecanlı bir şaşkaloz görürseniz, O’ benim işte 🥰
(Aze)
YORUMLAR
Bende bu hikayenin sonu nere gider diye heyecanlı heyecanlı okuyordum🙃
yüreğinize kaleminize sağlık 👏👏👏 sevgilerimle🌹💞 mutlu akşamlar diliyorum ☕
Azade Akbin
Eyvah! Keşke rüyanızdan alıp gelseydiniz yelpazeyi.
İnsanlık o kadar çok ısındı ki biraz serinlemeye ihtiyacı vardı.
Ama olsun aşure de barışçıl...