- 639 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
574 – HAYATIMIN ANLAMI
Onur BİLGE
“Hayatımın Anlamı,
Odamda olmamla hücrede olmam arasında ne fark var! Benim hayatım sensin. İçinde sen yoksan, yaşamım hayat olmaktan çıkmış, hayal olmuş demektir. Onun için yaşıyor muyum, sürünüyor muyum, ölü müyüm belirsiz… Ne yemek düzenim var, ne de uyku düzenim…
Sevgisiz de olsa, iyi kötü bir yuvam vardı, yıkıldı. Tek başına yemek demek, zevk değil, mecburiyet ya da işkence demek. Her gün hep aynı işler… Gidişler gelişler… Monotonluğu kırmak için ben ne yapabilirim! Onu ancak sen yapabilirsin. Bana: “Geliyorum!” ya da “Gel!” dersin. O anda dünyam değişiverir!
Son günlerde biraz okumaya verdim kendimi. Ta gençlik yıllarımda okuduğum bir deniz macerası serisi vardı. Neydi adı, unuttum. Dört beş kitap bir aradaydı. Antalya küçük yer… Burada bulunmaz ki gidip arasam! Zaten topu topu iki kırtasiyeci, bir kitapçı var. Bulsam, yok halimle serisini alıp okuyacağım tekrar. O zamanlar bana ne kadar büyük bir zevk vermişti onlar
Kendimle kaldığımda kalp atışlarımı dinliyorum. Sonra seni düşünmeye başlıyorum. Nasıl da anlıyor, namussuz! Nerden anlıyorsa, küt küt atmaya başlıyor. Beyaz bir güvercin olmak, İzmir’e kadar kanat çırpmak, yaşadığın evin camlarından içeriye bakıp, seni görmek istiyorum. Bunu hayal ettiğimde tere batıyorum!
Hayalim gerçek olsaydı, masallardaki gibi kaldığın odanın pencere pervazına konsaydım, beni görüp tanısaydın, avuçlarına alır mıydın? Sever okşar mıydın beni? Bağrına basar mıydın?
Minicik hasta bir kuşun yakınlığı, iki insanın canını alan ve o daracık hücrede ömür çürütmekte olan Alkatraz Kuşçusu gibi bir katilin hayata sımsıkı sarılmasını sağlayan itici bir güç oluyor. Daha sonra aralarındaki sevgi ve ilgi artıyor, vazgeçilmezlik meydana geliyor. Karşılaşıncaya kadar birbirlerinin varlığından habersiz farklı türden iki canlı arasındaki bu akıl almaz duygusal ilişki, sıradan bir katili milyonlarca canlının hayatını kurtaran bir bilim adamı haline getiren güçlü bir iksir oluyor.
Karşıma çıkıncaya kadar varlığından haberim yoktu. Sen de öyle bir yerde böyle birinin olduğunu bilmiyordun. Ne tuhaf değil mi birbirlerinin varlıklarından habersiz kişilerin bir araya geldikten sonra kırk yıllık dost gibi oluvermeleri?
Sen de herkes gibiydin, yani öyle kalabilirdin. Bir anda nasıl aradan sivrildin, bir numaraya çıkıp oturdun, hâlâ anlamış değilim!
Benim maksadım birine âşık olmak falan değildi. O niyetle aranmıyordum. Çoktan kapatmıştım o tür şeylere kendimi. Zaten yakışmazdı da bana bu yaştan sonra… Kötü gözle bakmadım sana da…
Yüzlerce genç kız, kadın kısrak geldi geçti yanımızdan. Çizgimizi bozmadık. Müşteri, velinimetimizdir. Hiçbirine alıcı gözle bakmayız, bakana da göz yummayız. Biz esnafız. Belli kurallarımız vardır. Yıllardır aynen uygulanır. Dükkânımıza girenin namusu bizden sorulur.
Ne olduğunun, nasıl bu hale geldiğimin farkına bile varamadım. Dükkânıma gelen her gençle olduğu gibi seninle de tanışır, konuşur, derdin varsa paylaşır, elimden geldiği kadar çözüm bulmaya çalışırdım. Sana başka niyetle yaklaşmadım. Öyle sinsice düşünceler, fırsatçılık, yararlanma arzusu gibi iğrenç düşünceler bana göre değildir. Hele neredeyse torunum olacak yaşta bir kıza… Asla!..
Gençler, onları sevdiğim ve anlamaya çalıştığım için kuşlar gibi gelirler, dallarıma konarak cıvıldamaya başlarlar. Kimisi şen şakrak, kimisi acı acı öter. Neşeliyle neşelenir, yaralıyla dertleşirim. Mümkün mertebe tedavi eder, salıveririm. Sonraki gelişleri, rahatsızlıkları geçtiği, sorunları hallolduğu için minnet borcundan ya sevgi ya da alışkanlıktandır. İnsanlar bir süre görüşüp konuştuktan sonra alkole, tütüne alıştıkları gibi alışırlar birbirlerine, vazgeçemez hale gelirler.
Bana gelenlerin hepsi müşteri değildir. Beni, birilerine tavsiye ederler, ya yerimi tarif eder, gönderirler, ya da beraberlerinde gelirler. Gelenler anında dost defterine yazılırlar, orada öylece kalırlar. Ta ki bile bile ve büyük bir yanlışlık yapıncaya kadar… Düzeltilebilir küçük hatalar ve ilk bir iki yanlış için uzaklaştırma yoluna gitmem. Aynı hata, iki kez uyarıma rağmen küstahça tekrarlanmışsa, artık o lakayt kişi yanıma bir daha gelemez. Kurallara uyanlar bir daha gelseler de gelmeseler de, benimle işleri bittikten sonra selamı sabahı kesseler de ebediyen benimdirler.
Yanıma gelen yüzlerce genç var. Birileri gider, birileri gelir. Giden sebebiyle benim bir kaybım olmaz. Yokluğunun farkında bile olmam. Yeri hemen dolar zaten. Fakat o, elimi çektiğim anda açıkta kalır, kendisini yalnız, dayanaksız ve korumasız hisseder. Çünkü öylesine sahip çıkarım ben onlara. Değerimi bilen bilir, bilmeyeni zorlayacak değilim ya!
Aramızdan uzaklaştırılanlardan sık sık haber gelir. Müdavimlerimizden birilerini araya koyup, tekrar aramıza dâhil olmak için izin isterler. Hatanın tamamının kendilerinde olduğunu kabul ederler, özür dilediklerini belirtirler. Yine de bazılarını bırakmaya gönlüm elvermez. Aslında affettiğim halde hemen kabul etmem, iyice burunlarının sürtülmesi için aylarca bekletirim.
Ben de o gençlerle ayakta kalmayı becerebildim. Sadece gençler değil, her yaştan insan var gelip giden ama onlar çoğunlukta… Onun için gençler diyorum.
Onların arasında bir senin gidişin derinden sarstı beni! Bir senin yerin doldurulamadı. “Genç Werther’in Acıları” isimli kitabında Goethe diyor ki:
“Ah bu boşluk! Göğsümün içinde, şurada hissettiğim bu korkunç boşluk! ‘Eğer onu bir kez olsun, bir kez olsun şu kalbe bastırabilsen, bu boşluktan eser kalmaz’ diye düşünüyorum çoğunlukla.”
O boşluk o kadar büyük ki bende, kendimi şişirilmiş kocaman bir balon gibi hissediyorum.
Balon”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 574
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.