- 1282 Okunma
- 10 Yorum
- 4 Beğeni
BİR GARİP TEYZE
Bir ayağını arabaya yerleştirirken diğerini iki eliyle kaldırarak içeri almaya çalışıyordu. Yardımımızı kabul etmediği için biz de sabırla bekliyorduk.
İç çekme sesini duyunca ağladığını anladım. Bir süre sessizce ilerledik. Mendiliyle yüzündeki kırışıklıkları ütülüyormuş gibi silerek gözyaşlarını temizleyen yaşlı kadına aynadan bakıyordum arada bir.
- Nereye gidiyoruz kızım, dedi, kendine gelir gibi olduktan kısa bir süre sonra.
- Size!...” dedim. İlk defa güldü.
Oğlumun üniversiteye hazırlık döneminde eve geldiğimde onun yorgun ifadesini ve kızarmış gözlerini görünce biraz hava almaya çıkmıştık. Sitenin çıkışındaki lisenin köşesinde teyzeyi gördük. Dik duramadığı için iki büklüm olduğundan üzerindeki rengi kaçmış pardösünün önü yere değiyordu. Sanki üşümüş ayaklarını yere sırayla basıyormuş gibi sürekli değiştiriyor, bu arada bir öne bir arkaya belli belirsiz sallanıyordu.
Oğlumla bir an göz göze geldik ve refleks gibi önünde hemen durdum.
- Teyze biz gezmeye çıkmıştık, gel seni evine kadar götürelim, biz de gezmiş oluruz, dedim.
- Yok, olmaz. Benim evim çok uzakta, götüremezsiniz, dedi.
- Sen tarif edersen götürürüz teyze, dedim.
Ben gülümseyerek bakınca kısa bir süre düşündü ve yardımı reddetmeyerek bindi arabaya.
- Siz kimsiniz kızım?. Hızır mısınız, dedi.
- O erkek değil miydi, dedim.
Mercimek kadar kalmış gözleri zekayla bir anda ışıldadı ve hışırtılı bir sesle güldü. Teyzeyle anlaşacaktık demek ki.
Merkezden uzak bir ilçenin dağ köyünde, boşanmış ve hayırsız erkek kardeşiyle yaşadığını, evinin önündeki bahçeye ektikleriyle geçindiklerini, köylülerin de kendilerine yardım ettiklerini bir çırpıda anlattı.
- Bu kadar uzak yere nasıl geldin teyze, dedim.
- Ah, evladım, gelmez olaydım, diyerek tekrar ağlamaya başladı.
Köye gelen bir sağlık ekibi hepsini sağlık taramasından geçirmiş. Genç bir doktor teyzeyi ildeki sağlık ocağına çağırmış.
- Orada sana biraz daha bakmamız lazım teyze, demiş.
Teyze, burada derin bir nefes aldı, bir süre daha silindi.
“Gelemem kızım, benim oraya gidecek yol param bile yok, dedim. Güldü, hemen elini cebine attı, bana kağıt paralar verdi, gün söyledi. “Sen gel, dönüşünü düşünme teyze.” dedi bana, ben de geldim. Sabahtan beri hastane içinde arabayla bir sürü yere götürdü, ciğerlerimi çekti, kanıma baktı, sonra karnımı da doyurdu.
- Teyze sonuçları bugün çıkartırım ama birkaç saat beklemen gerekecek, benim de bu arada biraz işim var. Burada bekler misin, dedi bana doktor kızım..
Uzunca bir zamandır ziyaretime bile gelmeyen bir kızım var benim. Sizin burada oturuyor. O geldi aklıma.
- Sen beni merak etme, ben de bu arada kızımı görmeye giderim, dedim. Elini yine beyaz önlüğünün cebine attı, çıkardıklarını avucuma sıkıştırdı. Uzun süre elimi kapalı tutup eğildi, gülümseyerek: “Mutlaka gel ama, çok önemli.” dedi bana.
Zar zor geldim. Beşinci kata kadar dinlene dinlene çıktım. Kapıyı çaldım, uzun süre açılmadı, bir daha çaldım.
Kızım kapıyı açtığında bir süre şaşkın şaşkın baktı:
- Öfff anne ya!... Sen nerden çıktın şimdi, dedi bana. Birden ayaklarımın bağı çözüldü sanki. Kapı ağzında hemen olan biteni anlattım.
- Bugün benim de arkadaşlarım gelecek, evi ne güzel temizlemiştim, dedi. Söylene söylene içeri gitti, ben kapı dışında kaldım. Biraz sonra eski bir tahta sandalye getirdi, kapının içindeki taşlığa koydu: “Burada otur bari!...” dedi.
- Ben doktora gelecem diye bu sabah ezanında yıkandımdı kızım, temiz şeyler de giydimdi, evini kirletmem, dedim ama içeri giderken hâlâ söyleniyordu, beni duymadı bile.
Açık kapının içinde bir süre oturdum, bir daha yanıma hiç gelmedi.
- Burada kendi başına ne oturup duruyorsun eşek kafalı kadın, kalk, dedim kendi kendime. Usulca kalktım, dinlene dinlene beş katı indim, karşıya geçtim, siz geldiniz. Buradan nasıl gideceğimi de bilmiyordum ya! Sizi Allah mı gönderdi?”
Nefes almadan konuşan teyzeyi sessizce ve soru sormadan dinliyorduk. Arada bir arkadan eğilerek omuzumu, derisi kemiklerine yapışmış kuru eliyle dürtüklüyor, arada bir saçımı okşuyor: “Allah seni inandırsın!” diyordu, ben de kafamı sallıyordum sadece.
Direksiyondaki zorluğa rağmen çantamı açtım, içindeki bir miktarın tümünü teyzeye doğru uzattım. O almamak için direniyor, yemin ediyor, ben de onu üzmeden ısrar etmeye çalışıyordum. Sonunda cebelleşmekten vazgeçti.
Bir süre sessizlik oldu, sonra bir giysi hışırtısı işitildi. Yan gözle baktığımda teyzenin dizinden lastikli çorabını sıyırıp ayakkabısını çıkardığını gördüm. İkiye böldüğü paranın yarısını bir ayağının tabanına yerleştirdi, sonra da diğerine.
- Kardeşim çok hayırsız, gül gibi karısı vardı, o da çekemedi, bıraktı gitti. Bana kaldı, ne yapayım sokağa mı atayım? Eve gidince bütün ceplerimi karıştırır şimdi. Ben de buraya saklıyorum, daha akıl edemedi buraya bakmayı.
Çocukça bir hınzır gülüş geçti bir anda teyzenin minicik gözbebeklerinden, yüzüne yayıldı. Mutluydu.
Köylerine giden minibüs yerini tarif etti, bugün o ilçenin pazarıymış, oraya kadar kardeşiyle gelmişler, o da dağdan topladığı otları, mantarları satmaya getirmiş. Tanışıyoruz dediği kasabın önüne bıraktık onu. Adlarıyla çağırıp oradakilerle şakalaşmaya başlayınca doğru söylediğine inanıp öpüşe koklaşa ayrıldık. Arkamızdan hâlâ dua ediyordu.
Yol boyunca bize hikayesini anlatırken bir taraftan da ailemizi sorgulamıştı yorgun teyze. İşimi, evimi, oğlumun ne yaptığını… hepsini… Bu arada her cümlesinin başında sonunda dua ediyor, ‘Allah evladını kazadan, beladan korusun, size bağışlasın… Ayağı taşa değmesin… Yolu, kaderi açık olsun’… diyordu.
…………………………..
Yaz akşamları gün geç kararıyor ya, bunu fırsat bilerek ailecek yemeğe gittik, alacakaranlıkta siteye döndük, rampa başında, büfenin önünde durduk. Abonesi olduğumuz gazeteleri ve bazı ihtiyaçları almak için oğlum indi.
Rampanın üstünde dörtyol ağzının bizim tarafımızdaki apartmanın arkasından füze gibi bir ses duyuldu birden. O anda hızını kontrol edemeyen bir araba savrularak freni patlamış gibi lastikleri caddeyi çizerek, arkasında yanık lastik kokusu bırakarak yıldırım gibi döndü.
Birden zaman yavaşladı. O sırada oğlumun babasının bulunduğu taraftan arabaya yaklaştığını ve onunla konuştuğunu fark ettim. Yol çok dardı, yukarıdan gelen araba oğluma hasar vermeden geçemezdi. O da dondu, konuşmayı kesti, korku dolu gözlerle arabaya bakıyordu, kilitlenmiş gibiydi... Şok içindeydik.
Bütün bunlar birkaç saniye içinde oldu. O sırada arabada sağda oturan kişinin sesi geldi açık camdan: " Frene bas, frene... kır direksiyonu!...” İstediği yapılmayınca kendi uzandı ve var gücüyle direksiyona asıldı, sağa kırdı. Yol eğiminden dolayı olduğumuz yere doğru gittikçe yükselen bir dolgu zemin üzerine yapılan çocuk oyun bahçesine dalan arabanın burnu, toprağa saplandı ve ’zınk’ diye durdu!... Arabanın önü paramparça oldu, ortalığı büyük bir duman kapladı.
Önce arabanın sağ kapısı açıldı, 17-18 yaşlarında, bir genç indi. Biraz sonra sol kapı da açıldı, bacakları pedallara erişemeyen 8-9 yaşlarında bir çocuk zıplayarak aşağıya inebildi. Korkudan gözleri büyümüş, dili tutulmuş gibiydi. Anlamsız gözlerle etrafına boş boş bakıyordu. İkisi de büyük bir panik içindeydiler.
Amca yeğen olduklarını, arabayı babadan/ abiden habersiz aldıklarını anlatıyorlar, gelenlere ve bir taraftan da “n’olur bizi söylemeyin” diye yalvarıyorlardı.
Yaz akşamıydı, oyun bahçesi çocuk doluydu… O kadar çocuk çil yavrusu gibi bir anda dağıldı. Bahçe şimdi bomboştu.
Arabanın durduğu yerle oğlumun arasında iki üç adımlık bir mesafe vardı, çünkü tamponumuzu sıyırarak zemine saplanmıştı araba. Savrularak yönü yukarıya doğru çevrilen arabanın arka tamponu da oğluma değdi değecek mesafedeydi.
Oğlumun kurtuluşu gerçekten bir mucize gibiydi. Elim ayağım buz gibi olmuştu, nefes almayı unutmuştum sanki.
Oğlum beti benzi atmış bir yüzle eğildi, bir süre hiç konuşmadan bakıştık. Aklımızdan aynı kişi geçti!...
Teyze!..
08.11.2019 Serap IRKÖRÜCÜ
YORUMLAR
Geçmiş olsun
ve teyze. Hayır duası almak derim ben buna. Nefessiz okudum. Hocam maşallah Hızır gibi her yere yetişirken bu ektiğinizin karşılığı olarak da Hızır size ve sevdiklerinize yetişiyor.
Nasıl bir yaşanmışlık öyküsü... Bu arada arabayı kullanırken çantayı açmak, içinden bir şeyler çıkarıp arkadakine vermek, eşiniz varken araba kullanmak, yine eşiniz varken oğlunuzu markete göndermek, keza bir kaç gazeteye abone olduğunuzu vurgulamak, alış veriş yaptığınız marketin tanıdık olduğu; çünkü gazete aboneliğini büyük marketler kabul etmiyor okurun gözünden kaçmıyor tabii araba sahibi olmak da....
Teyzeye üzüldüm. Kızının davranışları Türk filmlerinden çıkma gibiydi. İyi ki size rast gelmiş. Ama parayı s/akladığı yer gülümsetti. Akıl İŞTE. Hayatın gerçeğini bu şekilde çözümle aşıyor. Abisine yine kıyamaması...
Dedim; sizin kalem bu denizlerde çok iyi yüzüyor ve okura şezlongda keyifle okuyup güneşlenmek düşüyor ikram tabağını bekleyerek. O ortamda insanın kendisi de acıkıyor ruhu da... Anlattıklarınız ruhları tıka basa doyuruyor... Darısı vücut açlığının başına:))))
Hocam size mutlu güzel kahve keyifleri... Bol dumanlı...
saygılarımla Serap Hocam
Serap IRKÖRÜCÜ
Övünmek gibi olmasın, iyi sürücüyümdür!..
"... eşiniz varken araba kullanmak,"
Ama siz beni hâlâ direksiyonda zannediyorsunuz galiba!
" yine eşiniz varken oğlunuzu markete göndermek" 18-19 yaşındaki delikanlı varken büyüğüne düşmez bu görev!.. herkes görevini ve sorumluluğunu bilmeli diye düşünürüm hep ve bunu uygularım da...
Kadınların para saklamak için yaratıcı olduklarını biliyordum ama bu kadarını ben de düşünememişim. Çok şaşırmıştım!.. "Zorunluluk en iyi akıl hocasıdır!..." haklı filozof!...
Biliyorsunuz Lama rahipleri ve Gurular, ruhu doyurmanın zorluğundan ve zorunluluğundan söz ederler... Siz zoru başarıyorsunuz, ne mutlu!... Afiyet olsun!..
Teşekkür ederim, mukabil dileklerimle...
Saygılarımla..
Evet, kesinlikle teyze !
Tabir uygun düşer mi bilmem ama, hani derler ya. bir sadaka bin belayı defeder.
Çok çok geçmiş olsun.
Bu, işin güzel kısmı. Ama benim aklım hala o teyzenin evladından gördüğü muamelede. Hani ben de bazı şeylere şahit olmasam abartı diyeceğim ama maalesef bu tür örnekler çok fazla yaşanmakta.
Her şerde bir hayır vardır derler. O hayırsız evlat, sizin, o teyzenin hayır duanıza vesile oldu belkide.
İçim ezildi biliyor musunuz...
Kurgu olmadığını düşünüyorum ama her halukarda güzeldi.
Saygılar...
Serap IRKÖRÜCÜ
Teşekkür ederim, büyük bir kaza kıl payı atlatıldı gerçekten.
Birkaç olumsuz örnek ben de duydum ve gördüm ama bu kadarını ilk kez dinledim açıkçası. Teyzenin salya sümük ağlayan ve titreyen hali ne kadar kırıldığını anlatmaya yetiyordu. O gün azıcık onurunu onarabildiysek ne mutlu bize...
Evet, kurgu değil Ahmet Bey, yaşadığımız bir olaydı.
Beğeniniz ve değerlendirmeniz için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla...
Çok büyük geçmiş olsun Hocam.
Allah razı olsun teyzeye yardımcı olmuşsunuz. Hani derler ya verilmiş sadakanız varmış diye. Allah hepimizi korusun.
Hocam buna benzer olaylar zaman zaman hepimizin başından geçiyor. Ama son zamanlarda öyle bir hale düştük ki kimin gerçekten ihtiyacı var kimin yok bilemiyorsunuz. Dilenciye falan para vermek gelmiyor insanın içinden. Haberlerde görüyoruz dilencinin üzerinden şu çıktı bu çıktı. Senden benden zengin..
Cuma namazlarında, bayram namazlarında hocalar habire yardım edin yardım edin diyorlar. Yapılan yardımların hangi fenerlerde buhar olduğunu da duyuyoruz. O camideki hoca da devletten maaş alıyor. Öyle avantajları var ki; kira yok, en kral lojmanda oturuyor, elektrik su bedava, ulaşım gideri yok, yok da yok. Bunları üst üste koysan 10-15 bin liraya geliyor aylığı.
Camide yardım edin dedikçe hep ayağa kalkarak şunu demeyi düşünmüşümdür "Hoca sen de maaş alıyorsun, lojman, elektrik su bedava, ulaşım giderin de yok. Allah rızası için sen hiç yardım yaptın mı..?"
Söylenecek çok şey var da..
Neyse..
Yazı çok güzel, çok anlamlıydı sağ olun Hocam..
Selam ve saygılar..
Serap IRKÖRÜCÜ
Yakınlarım ve özellikle oğlum beni bu konuda çok uyarır ama ben içimdeki sese çok güvenirim. ( Şimdiye kadar beni hiç yanıltmadı ) Tabiri caizse yoldan çocuklu kadın ve yaşlı toplar, gidecekleri yere kadar da götürürüm. Şimdiye kadar başıma bir şey gelmedi, o nedenle kimse " Ben demedim mi?" demedi.... :)))
Babamın öğüdüdür. "İsteyen fakir değildir, gerçek fakir isteyemez." diye... Biz de bunu uygulamaya çalışıyoruz.
Samimi değerlendirmeniz ve beğeniniz için çok teşekkür ederim Suat Bey.
Saygılarımla.
İşte budur
DUANIN TILSIMLI GÜCÜ
Adlı yazım var, tam da bu konuyu anlatmak istemiştim
ancak Öğretmen Farkı işte budur dedirtti bana
İnsan olmak erdemi şerefine
yapılan her erdemli davranışın
mutlaka karşılığını alırsınız
işte burada olduğu gibi
Hızır YOLDAŞINIZ OLUR
nice nice tebrik ve saygımla
değerli ÖĞRETMENİM
Serap IRKÖRÜCÜ
Estağfurullah!...
Yaşadığımızın en yalın haiıyle anlatımıydı sadece...
Size katılıyorum, 'yansıma kuramı' fiziksel deneylerle ispatlanamasa da en çok hayatta işlevini yerine getiriyor...
Hepimizin inşallah.
Samimi değerlendirmeniz için çok teşekkür ederim Müslüm Bey.
Saygılarımla.
Serap Hocam
Yine muhteşem döktürmüşsünüz.
Kaleminize sağlık
Sevgilerimle.
Serap IRKÖRÜCÜ
Estağfurullah!... :)
Beğenileriniz için teşekkür ederim Fatma Hanım...
Sevgilerimle...
Serap IRKÖRÜCÜ
Çok teşekkür ederim Gülüm Hanım.
Sevgilerimle...
Benzer bir anım var... Ne zaman bir belayı savuştursam başımdan, hep o dualar aklıma gelir, tıpkı sizin gibi.
İyiliğin, mutlaka mükafatı olduğuna inanıyorum. Belki bazen farkında bile olmuyoruz bunun.
Ehil bir kalemden “iyiliği” okumak keyifti.
Sevgilerimle...
Serap IRKÖRÜCÜ
Yürekten inanıyorum buna. Yansıttığımız enerjniin bize dönüşüdür bu.
Ben insanlığın nüvesinde hâlâ iyiliğin üstün olduğunu, şartlara yenildikçe zaman zaman bu içsellikte yer değiştirmeler olduğunu düşünüyorum. "Beşer, şaşar" misali...
Güzel değerlendirmeniz ve övgünüz için çok teşekkür ederim. Bilmukabele...
Sevgilerimle...
Karşılıksız yapılan her iyiliğin bir mükafatı muhakkak oluyor. Ve içten edilen her dua; kazaya, belaya karşı bir zırh gibi bizleri koruyor..
Rabbim hepimizi güzel insanlarla karşılaştırsın inşallah..
Sevgiler Serap Hocam..
Serap IRKÖRÜCÜ
Evet, katılıyorum Neslihan Hanım. O içsel akış geri dönüyor gerçekten. İyilik için de kötülük için de...
En kısa atasözlerimizden biri bunu anlatır: "Eden, bulur!..."
Güzel dileklerinize yürekten katılıyorum.
Sevgilerimle.
Hayat görünenin ötesinde gerçeklerle dolu.
Gözle görülemese de his ve inanç meselesi bu.
Dua diye bir olgu var; hem ilaç hem de en güçlü silah.
Hissedene, inanana...
Tebrikler akıcı yazı için de.
Serap IRKÖRÜCÜ
Değerlendirmeniz ve beğeniniz için teşekkür ederim Uğur Bey.
Saygılarımla.
Sayın Hocam.
Hani iyilik yap denize at...diye başlayan bir söylem var ya.
O sözün karşılığı bu yazı.
Tabii çok güzel anlatılınca da etkisi daha da derin oluyor.
Ne anlamlı bir davranış.
Ne sade bir anlatım.
Hocam izninizle bir sorum olacak:
Neden sizin gibi davranacak insanlar azaldı toplumumuzda?
Saygılarımla Hocam.
Serap IRKÖRÜCÜ
Bu, çok hızlı döndü, ve söz konusu oğlum olduğu için de etkisi gerçekten çok güçlü oldu.
Yorumunuzdaki güzel değerlendirmeler ve sözler için çok teşekkür ederim Bedri Bey.
Estağfurullah!... Olmaz olur mu? Dile getirmedikleri için bilmiyoruzdur diye düşünüyorum.
Saygılarımla.