- 794 Okunma
- 2 Yorum
- 7 Beğeni
572 – ALBATROS
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Onur BİLGE
“Fırtına,
Bir okyanus kuşuyum ben, Fırtına’m. Adım Albatros. Kuş olduğuma ispat ister ama ne yapayım, böyle yaratılmışım işte! Kocaman bir gövdem, uzun ve dar kanatlarımla acayip bir yaratığım. Uçabilmem için Fırtına’ya muhtacım. Aksi halde olduğum gibi kalır, yerimden kıpırdayamam. Neye yarar o zaman bu güçlü kanatlarım!
Fırtına’mı arkama aldım mı değmeyin keyfime! Kim tutar beni!.. Öyle zarif bir şekilde süzülürüm ki gökyüzünde, Aşkdeniz bile hayran kalır uçuşuma. Kanat çırpmama bile gerek kalmaz ki sen arkamda oldukça. Dur durak bilmeden giderim kilometrelerce… Saatlerce, günlerce havada kalır, onca yolu kolayca kat eder de of bile demem! Bütün kuşlar gıpta eder kuvvetime ve dayanıklılığıma. Yazarlara malzeme olur varlığım, şiirlere konu… Heykeltıraşlar, havalanışımı aktarmaya çalışır, ressamlar uçuşumu… Müzisyenlere ilham, çaresizlere yaşam kaynağı olurum.
En uzun kanat açıklığına sahipmişim, kartalınki bile iki buçuk metre kadarken benimki dört metreye ulaşabiliyormuş, neye yarar sensiz kaldıktan, uçamadıktan sonra! Kanatlarım, bana özgü, omuz kilidi denen bir kiriş yapısıyla sabitlenmiş olduğu için çok fazla bir kas enerjisi harcamadan onları uzun süre açık tutabilirim ama ne yarar ki sen olmayınca! Kolum kanadım açık ve bomboş, gittiğinden beri… Kavuşma umudu muhal…
Eşine olan sadakatiyle ünlüdür Albatroslar. Vücutlarımız nadiren gri veya kahverengi olsa da genel olarak beyazdır, saf ve temiz olduğumuz için. Kanatlarımız, kara yazılarımızın sembolüdür. Çoğu zaman boş kalır kucaklarımız.
Biz Karadenizliyiz, Fırtına. Açık denizlerdir, yurdumuz yuvamız. Hayatımız, açık denizlerde avlanmakla geçer. Suda uyur uyanır, suda yer içeriz. Yalnız ev bark sahibi olursak karaya çıkarız. Çoluk çocuğa karışmak için… Malum, aile hayatı… Yalnızlık Allah’a mahsus…
Öyle çekik gözlerim yok. Çok isterdim ama vermemiş Mabut, ne yapsın Mahmut! Gözlerim çukuruna kaçmış, kara ve küçük. Burnum, onlarınki gibi düşük, kemerli, uzun ve kocaman... Heybetli bir Karadenizli burnu... İçince ya da soğuktan ucu öyle kızarır.
Hikâyemizi az çok herkes bilir. Hayatımızın ilk senelerini uzun bir süre tek başına geçiririz. Otuz yaşına kadar yuva kuramadığımı biliyorsun. Hayatımın yarısından çoğunu yalnız yaşadım. Kendime uygun eşi bulduğum anda kaybettim. Ona nispet yapmak için hiç beğenmediğim biriyle, o sümsük kardeşiyle evlenmek gibi hayatımın en büyük hatasını yaptım. Ona karşı da saygılı ve centilmen olmaya çalıştım ama beni hiç anlamak istemedi. Ablasıyla evlenmiş olsaydık, çifte kumrular olurduk mutlaka. Çok seviyorduk birbirimizi. Fakat o, parayı daha çok sevdi ve peşinden gitti. Bu da onun hayatının en büyük hatasıydı.
Albatrosların en büyük düşmanı, her hayvanın en büyük düşmanı olan insan, maalesef… Tüylerimiz için avlıyorlarmış. İnsanlardan sonra da martılar… Her ağacın bir kurdu, her yaratığın bir düşmanı var.
Benim en büyük düşmanım, o cırtlak martı sesli kavgazan kocan… Elime geçirsem, gırtlağını sıkacağım! Tüylerini birer birer yolacağım! Onu gabıksız tosba gibi yoluk martı edeceğim! Kabuğu olmayan kaplumbağa nasıl olur? Şöyle bir hayal et! Sen ona kabuksun, aslında… Evisin barkısın… O da senin için öyle olmalıydı, canavar değil! Can alıcı gibi davranmamalıydı sana. Hayatı zehretmemeliydi. Albatroslar gibi sürmeliydi evliliğiniz. Gaga gagaya, yan yana… Kuğu gibi çıkmıştın onunla o yola… Bembeyaz gelinliğinle, tülünle duvağınla, kol kola… Ne diyeyim? Sonunuz hayırlı ola!
Hiç de ümidim yok ama yine de Allah’tan ümit kesilmez. Belki bebeğiniz olunca düzelir. Ne olursa olsun, kiminle olursan ol, mutlu olmanı isterim. Ben Erkenci Kuş’um. Hayata hep geç kalmış olsam da adım Erkenci… Erken uyananın horoz olduğu yerde ben zavallı bir kuşum işte böyle! Cikcikleyip duruyorum. Bir kez olsun şöyle kütüğün birinin üstüne çıkıp da avazım çıktığı kadar, soluğum yettiği kadar ötemedim! Yanarım yanarım, buna yanarım!
Öyle değil mi? İlk âşık olduğum kıza bile erken davranıp sevdiğimi söyleyebilseydim, elimden kaçırmayacaktım. O ergenlikli oğlanın değil, benim gazozumu içecekti bakkal dükkânında… Ah! Fakirliğin gözü kör olsun! Ben üç kuruşu denkleştirene kadar atı alan Üsküdar’ı geçti. Elin oğlu, göz göre götürdü kızı!
Daha sonraki aşk hikâyelerim de birbirinin aynısı oldu! Ondan sana kadar… Baştan sona kadar yani… Hep ben davranana kadar kuş uçtu!
Uçtu uçtu, kuş uçtu! Kuş uçar. Her kuş uçar uçmasına da Fırtına Kırlangıcı bir başına nasıl uçar? Ne zaman eseceksin Fırtına’m? Ne zaman kol kanat olacaksın bana? Yanlış anlama! Ben kaybetmeye alıştım. Seni istediğim falan yok. Senden bir talebim de yok, telaşlanma! Sadece görmek istiyorum. Yanımda yakınımda ol istiyorum.
Sen Fırtına’sın. Karalar, denizler, okyanuslar, dünyalar senin! Benim neyim olabilir ki! Kolu kanadı düşük, aciz bir kuşum. Hantal gövdemle buralarda böyle pineklemekteyim. Son günlerde bir deri bir kemik kalmış olsam da iriyarıyım aslında.
Ağır bir kuşum ama sağır bir kuş değilim iyi ki! İyi bir kulağım var. Sesleri taklit ederim. Sesime benzer ses çıkaran her şeyi, herkesi kontrol ettiğim için çok aptal olduğumu bile söylerler.
Bilirsin, Albatrosların havalanması için epey bir koşması gerekir. Onun için kendimi bildim bileli aşkın peşinden koşuyorum. Senin peşinden de koşuyorum, durup dinlenmeden. Deniz ateş alır mı? Alır! Akaryakıt yüklü gemi infilak eder mesela… Denizin yüzü günlerce yanar. Dünya ümit dünyası… Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur. Düşer şaşar gelirsin belki. Belki de çağırırsın.
Sahi, ne zaman çağıracaksın beni? İnat edeceğim, sen çağırıncaya kadar yemeyeceğim içmeyeceğim! Artık o raddeye geldim! Her gün saatlerce şikâyetlerini dinlemek, hiçbir şey yapamamak ne demek, biliyor musun!.. Bir erkek olarak benim yerine kendini koy da bir düşün!
Planörlerin yapımında Albatrosların süzülme tekniklerini örnek almışlar, biliyor musun? En uzun yaşayan kuşlardanmış bunlar. Ortalama otuz yıl… Bazı türleri altmış yaşına kadar yaşarmış. Biraz daha zamanım var demek ki!
Bütün bunları nereden mi öğrendim? Denize ve denizciliğe merakımı bilen bizim çocuklardan biri bir kitap getirmiş. Vakit buldukça okuyorum. Bir de roman geçti elime. Biyografi… Cinayetten hüküm giyen Robert Stroud adındaki bir mahkûmun hikâyesi… Olay, denizin ortasında, Alkadraz hapishanesinde geçiyor.
Yaralı bir kuş olsaydım, avucuna konsaydım, acaba sen de bana bakar mıydın?
Cevap belli aslında… Zaten öyleyim ama gören, bilen kim!
Albatros”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 572