- 411 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İmam Ali (r.a.) hırsızın ardından neden öyle söyledi?
Mürşidimin ’ademî görünen vücudîlikler’ ve ’vücudî görünen ademîlikler’ üzerine söyledikleri birçok müşkülümü çözmüştür. Hatta bir noktadan sonra ’hayır’ ve ’şer’ üzerine tefekkürlerim dahi şu iki kaynaktan beslenmiştir. Elhamdülillah. Hani sen de işitmişsindir. İmam Ali radyallahu anha atfen anlatılır: Üç dirhem vereceği bir talihsiz üç dirhemlik eşyasını çalarak kaçar. İmam hırsızlığı farkedince der: "Acelesiyle kendisine helali haram etti." İşte ben de tüm kötülüklerin böylesi bir ’acele ediş’ veya ’erteleyiş’ üzerine vücuda getirildiğini düşünürüm. Hatta "Ertelemek şeytandandır!" ile "Teenni Rahman’dandır!" hadisleri arasını da böyle bulurum. Yani derim: Birisi ’erteleyince ademîliğe dönüşebilecek vücudîlikler’ için söylenmiştir. Diğeri ’acele edince ademîliğe dönüşebilecek vücudîlikler’ için denilmiştir. Allahu’l-a’lem.
Çok mu karıştırdım? Haklısın. İmtihanımızı karmaşık kılan şey hakkında konuştuğumuz için karışıklığa kaçmamız kaçınılmaz. Şöyle bir yerden duvağını açalım: Dünyada iki türlü iyilik/kötülük var. Önce ’iyiliği/hayrı’ konuşalım. Onun birincisi hangisi? ’Vücudî görünen vücudîlikler’ bunlar. Tam da göründükleri gibiler yani. Kandırmıyorlar. Varlıksal görünen varlıksallıklar. Ne gibi? Mesela: Susadığınızda su içmek gibi. Görüşünü varlıksal olduğu gibi sonuçları da varlıksal. Ama bir de ’ademî görünen vücudîlikler’ var ki, işte, asıl imtihan onlarda yaşanıyor. Mesela: Haram olan birşeyi içmek, o da en az diğerleri kadar vücudî görünüyor, fakat dinimiz yokluksal olduğunu haber veriyor. Dışarıdan ondaki ademîliği teşhis edemiyoruz. Nefsimiz de kolayca iman etmiyor. Şaşırıyoruz. Bu teşhisi aklımız yerine vahiy yapıyor. Aleyhissalatuvesselamın sünnet-i seniyyesi öğretiyor. Vicdan hissettiriyor.
Hırsızlık elbette yokluksal birşeydir. Yani ademîdir. Hırsızlıkla elde edilen şey insanı varlığa götürmez. Kur’an’da buyrulduğu gibi: "Akıbet takva sahiplerinindir!" Ancak dışarıdan bakanlar, tıpkı İsrailoğullarının Karun’a gıpta ettikleri gibi, görünene gıpta edebilirler. Yani ’parça görüşlüler’ bütündeki zararı teşhis edemedikleri zaman gördükleri kısmına aldanabilirler. "Keşke Karun gibi olsam!" diyebilirler. Fakat resim tamamlandıkça asıl kazananın kim olduğu ortaya çıkar. Bu dünyada tamamlanmadı mı resim? Varsın tamamlanmasın. Ahirette kesinlikle hitama erecektir. Bugün bakıp iç çekenler o gün ’elhamdülillah’ çekecektir. Bazen oraya kadar da kalmaz ya! Daha erken bir zamanda tamamlanır resim. Mutluluğuna imrediğiniz kişinin başına elde ettikleri yüzünden feci bir akıbet gelir. O demde siz de İsrailoğulları gibi ayılırsınız. "Bu vücudîlik değilmiş!" dersiniz. Sizi kandıran ’vücudî görünen bir ademîlik’tir.
Faiz vücudî görünür ama ademîliktir. Faiz alan insan ondan bu dünyada hayır görmediği gibi ahirette de görmez. Hem faiz yiyen/yediren toplumlar bir türlü durulmaz. İçleri karışır da karışır. Fakat zâhire baksanız sanki malınızı arttırır. Kandırır. Kangren olan bir uzvunuzun kesilmesi görünüşte ademîliktir. Ancak o uzvu kestirmezseniz zararı bütün vücudunuzu sarar. Yani ondaki ademîlik vücudîliktir.
Yokedersiniz ki varlığınız devam edebilsin. Zararın yayılmasını engellersiniz bu yokedişle. Sadaka verenin de malı artar. Allah böyle vaadetmiştir. Fakat zâhire bakarsanız sadaka verdiğinizde paranız azalır. Bu gibi noktalarda şeriat bize der ki: Aklın böyle kesmiyor olabilir. Nefsin şöyle görmüyor olabilir. Fakat sen yine de bana itimat et. Daha doğrusu ’tevekkül’ et. Çünkü bütünün sahibinden geliyorum ben. Onun verdiği hükümlerden farklı olamaz en büyük resim. O resimde görünene göre hüküm vermediğin sürece parçalarda yanılmaya gebesin. Filin tutabildiğin yeri tarife yetmez. Hiçbir gözün gördüğü de Allah’ın ezel canibinden takdir ettiğine yetişmez.
Evet. Cenab-ı Hak her ne yaratıyorsa o bir hayra/varlıksallığa doğru akıyor. Kesinlikle akıyor. Tüm hayırlar Onun kudret elinde. Ancak bu hayırların vücudlarının ortaya çıkması için zamanlar da tayin etmiş. Bir tür vakt-i merhunlar. Sana büyük bir yıkım görünen herşey, aslında, en nihayetinde varlığa akan debisi karşı konulmaz nehirde sürüklenmekte. Ömrün kısa. Algın kısa. Aklın kısa. Takvan kısa. Sezişin kısa. Bazen de sabrın kısa. Bekleyemiyorsun. Bekleyemediğinden sana yazılmış üç dirhemlerin rengini değiştiriyorsun. Bazen de acele etmen gereken yerde ağırdan alıyorsun. O zaman da erteleyişin ile bir vücudîliği kaçırıyorsun. Hemen hareket etsen varolacak birşey, ertelemelerin yüzünden vücuda gelemiyor, gelse bile eksik kalıyor. Bazen bunu sen yapıyorsun. Bazen de sana yapılıyor. Her şekilde ona ’şer’ diyorsun. Süreçteki aksama cüzî iradenin cüziyetine ait olduğundan günahına da ona kalıyor.