- 626 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
EFLATUN-PLATON
Eflatun (Platon)’un birçok eserini okudum. Gerçekten de bu okuduğum kitaplardan çok faydalandım. Okuduğum kitaplardan bazıları şunlardır:
1- I. Alkibiades: (Eflatun-Platon)
2- II. Alkibiades: (Eflatun-Platon)
3- Kriton: (Eflatun-Platon)
4- Phaidros: (Eflatun-Platon)
5- Lysis: (Eflatun-Platon)
Eflatun, Helen medeniyetinin en büyük nutukçularındandır. O, hocası Sokrat’ı çok sevmekte ve onu kendisine örnek almaktadır. O, aynı zamanda iyi bir devlet adamı ve komutandır. Eflatun ve Sokrat’ı okumak bana geçekten büyük zevk verdi. İleriki zamanlarda bu iki şahsın kitaplarını buldukça okuyup istifade etmeye çalışacağım. Konuşmaları genelde bir sohbet havası içinde geçmektedir. Bu yüzden akıcıdır. O, devamlı hocasını konuşturmaktadır. Hocası Sokrat da ona sorular sormakta aynı zamanda da bu soruları cevaplamaktadır.
İşledikleri konular; doğruluk, adalet, sevgi, aşk, nefret ve kısaca aklınıza gelebilecek her konudan bahsedilmektedir kitaplarında.
Eflatun’a göre her şey ehline verilmelidir. Ayakkabıdan en iyi ayakkabıcı anlar. Müzikten bir müzisyen, savaştan iyi bir komutan ve yemekten iyi bir aşçı analar. Kısaca herkes kendi işini iyi bilmelidir. Kral iyi bir aşçı olmaz ancak iyi ve güvenilir bir aşçıya muhtaçtır. Kendini onun yemeklerine teslim eder.
“Düşman da nefret eden değil, nefret edilendir.” (Lysis, 30.) “Birbirini en çok sevenler, birbirine en az benzeyenlerdir. Herkes kendine benzeyeni değil, tam karşıtını arar. Nasıl ki kuru ıslağı, soğuk sıcağı, acı tatlıyı, keskin körü, boş doluyu ve dolu da boşu ister.” (Lysis, 36.) “Büsbütün bilgisiz ve kötü bir insanın bilgiyi sevdiği görülmemiştir.” (Lysis, 42.) “Şurası muhakkak ki dost dediğiniz şey, kıvrak ve kaypak yağ gibi bir vücuda benziyor, insanın elinden kayıp kurtuluyor. Her ne ise, ben şimdi iyi güzeldir diyorum, sen ne dersin?”
“Bir defa üç türlü varlık kabul ediyorum. İyi, kötü ve ne iyi ne de kötü…” (Lysis, 38.) “Kısaca insan kendine dost olanı bulmak için düşmanı yüzünden dost olur. Hekimlik ve hastalık gibi.” (Lysis, 44.)
Eflatun, Zeus’u atası olarak görür. Onun adına yeminler eder. Aynı zamanda tanrı olarak da görür. Eflatun ve Sokrat Pers Krallığı zamanında yaşamıştır.
Eflatun’un “Phaıdros” adlı eseri, aşk ve sevgiden bahseder. Aşk yerde gezinmek, insanı üstü kapalı yerde gezmekten daha çok dinlendirir. (Phaidros, I, 9.) İnsan sevenden ziyade sevilmeye iltifat etmelidir. Âşık olanlar istekleri geçince, sevgililerine yapabildikleri iyiliklere pişman olurlar. Hâlbuki âşık olmayanların ne kendi işlerindeki ihmallerine aşkı bahane etmeye, ne çektikleri sıkıntıları hesaba katmaya ne de aileleriyle olan anlaşmazlıklarının bundan ileri geldiğini düşünmeye ihtiyaçları vardır. Onun için bütün bu engeller, ortadan kalktıktan sonra, onlar için gönlünce hoş edeceğini düşündükleri ise kendilerini bütün bütüne vermek kalır.
Âşıklar arasında en fazla âşık olanını olmak istersen, içinden birini seçeceğin insanların sayısı pek azdır. Yok, âşık olmayanlar arasından işine en fazla yarayacak olanı seçmek istersen, o zaman önünde yığın yığın insan bulursun. Ve bir yığın ortasında sevgine layık olana tesadüf edebilmeyi daha fazla umabilirsin.
Daha üstün bir değer mi kazanmak istiyorsun? Öyleyse kendini bir aşığa bırakma! Bana bırak. Âşıklar ya hoşuna gitmemek korkusuyla yahut isteğin doğru düşünmelerine engel olduğu için senin her dediğine, her yaptığına bunların daha iyileri ile karşılaşsalar bile hayranlık gösterirler. Zaten aşk, kendini bunun gibi belirtilerle belli eder.
Nitekim bir ziyafet çekmek istediğin zaman, bu ziyafete dostlarını değil, dilencileri ve açları çağırmalısın. Çünkü seni hayırla anacak, ardın sıra yürüyecek, kapına üşüşecek, ettiğin iyiliğin değerini en iyi anlayacak, sana karşı en derin minneti duyacak ve senin saadetine dua edecek olanlar bunlardır.
Sözün kısası; zekâyı ilgilendiren ister idare edilmekte, ister idare etmekte, ister işbirliği etmekte olsun, âşık olanla birleşmek asla kârlı bir iş değildir. Dahası da var. Âşık olan düşünür ki sevdiği varlıklı olursa böyle birini kendine bağlamak daha kolay olur. Ne de olsa kendine bağlanan birini dilediği gibi kullanmak ister. Netice olarak, âşık olan sevgilisinin varlıklı olmasını muhakkak kıskanır. Onun varını, yoğunu kaybetmesine sevinir. İş bununla da kalmaz. Sevgilisi ile mümkün olduğu kadar uzun bir zaman evlenmemeli, çocuk sahibi olmamalı ve yuva kurmamalıdır. Âşık, sevdiğine bunu reva görür. Çünkü bencil bir zevke varabilme fırsatını mümkün olduğu kadar uzun zaman elinde bulundurmak ister.
Kurdun kuzuya olan sevgisi ne ise, âşıkların bir gence olan sevgileri de odur. Hâlbuki tanrının bize vergisi olan en büyük iyilikler sapıtmanın bir aracı olarak gelir. İlhamlı bir insanın vücuda getirdiği şiir, daima heyecansız bir insanınkini gölgede bırakır.
Şu ilkeden hareket edeceğiz. Her ruh ölümsüzdür. Çünkü daima hareket halinde olan şey ölümsüzdür. Gerçekten hareket kendisine dışarıdan gelen bir cisim ruhsuzdur. Aksine hareketi kendi içinden gelen her cismin bir ruhu vardır. Çünkü zaten ruh demek hareketi kendiliğinden olan şey demektir. Ruhun başlangıcı yoktur sonu da yoktur. (Yani burada ruhu tanrı yerine koymaktadır.)
Bütün bu adamlardan hangisi doğrulukla hareket ederse; onun hayatı iyiye ve doğruya gider. Hangisi eğrilik ederse; hayatı kötüye doğru gider. İşte bu sırada bir insan ruhu bir hayvan vücuduna, bir hayvan ruhu vaktiyle bir insan ruhuna dönmek suretiyle yeniden bir insan vücuduna geçebilir. Doğrusu, hakikat nedir asla görmemiş olan bir ruhun insan şekline bürünmesi imkânsızdır. (Burada Tenasühü kabul ediyor.) Bu şekilde kendinden geçip güzelliği, genç çocuklarda arayıp seven adama aşk delisi denilir. Çünkü tuhaflıklar, gençlerin daha çok hoşuna gider. Arabacı misali iyi sevgili, kötü sevgili. İşte bundan dolayıdır ki aşığın ruhu, sevgilinin ardından saygı ve korku ile gider.
Doğrusu kaderde; kötü adam, kötü adamla dost olsun, iyi adamla dost olmasın diye bir şey yoktur. Gülünç bir dost olmak, tehlikeli ve uğursuz bir dost olmaktan daha iyi değil mi?
PHAİDROS
Atinalıların tanrıya hediye sunmaları ve hediyelerinin kabul olmaması, başlarına felaketlerin gelmesi, Lakedaimonluların tanrıya saygı ve sevgi göstermeleri ve dileklerinin kabul olması tanrının sevgi ve saygıyı gözettiğini ve buna göre ödüllendirdiğini göstermektedir. At arabasındaki huylu ve huysuz bir atı düşünün. Sevgiliye ulaşmak için at arabası misalini vermektedir.
Demek ki bu sözlerimizden, güzel bulduğumuz her şeyin, iyi de oluğu ortaya çıkarıyor. İyi hatırlıyorum ki; doğru davrananlar, muhakkak iyi davranırlar demiştik. Demek ki şu açıktır; bilmediğin şeyleri, bilmediğini bilince o fikirler üzerinde başka başka fikirler olmuyor.
Hata işlemek de bilmediğini bilir sanmak olan bu bilgisizlikten ileri gelmiyor mu? Böyle davranan bilginler hayatta hatalı hareket etmezler. Çünkü bilmediklerini başkalarına bırakırlar. Hatalı davrananlar kimler öyleyse? Her halde bilenler değildir. Peki, kendimizin ne olduğunu bilmek, hangi sanatla kendimizi daha iyi kılabiliriz, bunu bilebilir miyiz?
İnsan şu üç şeyden biridir. Bunlar ne? Ruh, beden veya ruhla bedenin teşkil ettiği bütün. Öyleyse senle ben, konuşurken asıl konuşan ruhlarımızdır, demek “Kendinin ne olduğunu bil.” diyen o söz, ruhumuzu bilmemizi emrediyor. Ruhunu seven kimsenin ruhu, daha iyi olmaya çalıştıkça, hiçbir zaman seni bırakmaz.
İşte sevgili Alkibedos, ruhun da kendini bilmek ister. Bir ruha ve bir ruhta ruhun erdemi yani bilgeliğin bulunduğu yere bakmalıdır. Veya kendine benzeyen herhangi bir şeye. Başkasına ait şeyleri bilmezse, şehre ait şeyleri de bilmez. İşte Alkibedos, bir şehirde iktidarla ilgili her yerde erdem yoksa kötü davranmak önlenemeyecek bir şeydir.
Yalnızlık: H. Duvarnois, tiyatro türü bir eserdir.
İtiraf: W. Vsholz; suç işleyen birinin suçunu itiraf ederek bir not defteri yazması, en sonunda zehirlediği adama kullandığı zehri içerek intihar etmesini ele alıyor.
KRTON
Ben, bugün değil öteden beri yol tanırım. Düşündüklerimden hangisini doğru bulursam, ona uyarım.
Çokluğun dediğine uyup ondan mı kaçınmalıyız? Sayılmaya, çekilmeye herkesten çok değerli bir kimse varsa, o tek kimsenin dediğini mi tutmalıyız? Onun sözünden çıktık mı doğrulukla iyileşen, eğrilikle de iyileşen şeyi bozar çürütürüz. Yoksa bu bir şey değil mi?
Şimdi de şunu bir incele: “Çok yaşamaya değil, asıl iyi yaşamaya değer vermeli” sözünü gene kabul ediyor muyuz, etmiyor muyuz? “İyilik, güzellik ve doğruluk hep birdir”, sözünü de gene hep kabul edebiliyor muyuz? Başımıza gelecek her kötülük, eğrilik etmekten yeğdir. Öyleyse kalabalığın sandığının tersine olarak, insan eğrilik görse de gene eğrilik etmemelidir. Çünkü hiçbir zaman eğrilik etmemelidir insan.
Ben, ölüme aldırmam. “Sürgün edilmektense ölmek daha iyidir.” Diyorum.
08.08.1999
Üçkaraağaç Köyü
Akdağmadeni/Yozgat
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.