- 757 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Ekinler Yeşerecek
Mayısın sonu geldi. Güneş Arsiyan Dağı’nın doruklarından bir farklı gösteriyordu yüzünü. Net ve parlak, som altın renginde... En mavi elbiselerini giymişti gökyüzü. Grinin tonlarına bezeli, bazı günlerse karanlık yüzlü kara bulutlar başka diyarlara gitmişti.
Balkonumuzdan güneşin ufuktan yükselişini gözlemlemek ne hoştu. Çiçeğe duran ağaçlarda yeşil yapraklar güneşi selamlıyordu. Guguk kuşunun sesi evimizin hemen karşısındaki çam ormanında diğer kuşların seslerine karışıyordu. Karşı yamaçta boydan boya uzanan çam ormanı, yaprak açan ağaçlar ve yeşil çayırlardan doğamıza kokusunu hissettiğimiz oksijen yayıyordu.
Durmak olmazdı. Erken kalkan yol alır derler köy yaşamında. Bahçemiz bizi bekliyordu. Kahvaltıyı uzatmadık. Önceki günden belliydi havaların düzeleceği. Yükseklere çekilmişti bulutlar. Maden ülke tarımına katkı verecektik karınca kararınca. Vakit öldürmenin zamanı değildi. Çok geç kalınmıştı ekim işi. Haziranda ekilen fasulyeler ağustos sonlarında doruklarına kar yağan topraklarda yetişir miydi? Bekleyip göreceğiz ağustosu, eylül başlarındaki fasulyelerimizin durumunu.
Önceki günlerdeki ekimden kalan ne kadar tohum varsa ekecektik artık. Birkaç yıldan beri yapıyorduk ekim işini. Emekliyim. Kitap okumak bir şeyler yazmak ne kadar güzelse toprağa dokunmak da güzeldir. Köyde büyüdük. 70’lerin sonuna kadar ekmeğimizi topraktan çıkarırdık. Şimdilerde herkes ağa(!) tarlalarımız çayır oldu. Köy bakkallarında ekmek satılıyor.
Evlerin hemen yanı başlarında bizim gibi küçük bahçe gibi yerlerde ekim yapılıyor sadece. Mazi oldu buğday, arpa, mısır… benzeri ürünlerin bolca ekildiği yıllar. Bahçemize mısır da ekiyoruz birkaç yıldan beri. Mısır pişirip, taze mısırı evimize davet ettiğimiz dostlarla paylaşmanın güzelliğiyle de mutlu oluyoruz eşimle…
Güneşin yükselmesini bekledik. Toprak biraz daha kabarsın istedik. Tav tutsun. Beklemek. Bekletilmek… Asla hoşlanmadığım davranış biçimidir. Öğlen olmadan eşimde fasulye tohumları, ben de çapa bahçeye vardık. Kısa sürede bahçenin yarısının ekim işi bitirdik.
Öğleden sonraya az işimiz kalmıştı. Fasulyeler, kabak çekirdeklerinin ekim işi tamamdı. Salatalıklar için aceleye gerek yoktu. Küçük seramızda onların fideleri büyüyordu. Sadece fidelerin yerlerinden çıkarılıp bahçemizde kendilerine ayrılan yere dikileceklerdi.
Üzerimize düşen görevi yaptık yetesiye. Sıra doğanın insafına kalmıştı. Birinci ekim sonunda uzun süre yağan yağmurların yağmaması biricik dileğimizdi. Her sabah erenden bahçemizi ziyaret etmeye başladık. Fasulye filizlerinin topraktan gün yüzüne çıkmasını gözlemliyor katıldığı sınav sonucunu bekleyen adayların hissettiği heyecana ölçüsünde heyecan duyuyorduk.
Bahçede ekim işini yoluna koymanın dinginliğiyle kitapların engin dünyasına dalmamak olmazdı. Virginia Woolf’un dört adet kitabını almaştım Derince ’de. Bu İngiliz kadını okumaya başladım. Yarenlik ettim şairlerimizle, şiir antolojisinden balkonda doğanın müziğini dinlerken…
Dranas’ın Serenat Şiirini okurken gerilere okul yıllarına gittim. Bu şiiri öğretmen arkadaşlarıma okuduğum günü anımsadım. Hüzünlendim. O altın yıllar gerilerde kaldı maalesef…
“ Yeşil pencerenden bir gül at bana
Işıklarla dolsun kalbimin içi,
Geldim işte mevsim gibi kapına.
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiy.”
Kırlara kaydı gözlerim. Annemin Yusuf amcalardan satın aldığı kazla ilgili anılar canlandı hafızamda.
İlkokula başlamamıştım. Köyümüzde kaz besleyen çok ile vardı. Evimiz köyden hayli uzaktır. Sadece bir komşumuz var yakınımızda. Köye dayımları ziyarete gitmiştik annemle. İlkbahar gelmiş karlar eriyordu. Annemin kazı koltuğunun altına aldığını ve birlikte eve doğru yürüdüğümüzü dün gibi hatırlıyorum. Evimin yakınındaki çayırlarda eriyen karlar derecikler oluşturmuştu. Sulara bata çıka eve vardık.
Koyunlar, sığırlar, bir çift öküz ailemizin başlıca hayvanlarıydı. Tavuklarımız da vardı elbet. Çalar saat okula başladığım zaman satın alındı ilk. horoz çalar saat görevi yapardı evimizde. Kazın gelmesi ailece hayli hoş karşılandı.
Kazımız dört adet yumurta yaptı.
“Olsun! dedi annemiz. “
“Dört yumurta ile de kuluçkaya yatırılır…” Ne hikmetse hayvan kuluçkaya yatmayı bir türlü sevmedi. Annemle birlikte her gün kuluçkadaki kazı kontrole gittik. Kümese her varışımızda kazı yumurtaların üstünde değil, geziniyor gördük. Oysa biz gün sayıp yumurtadan çıkacak kaz yavrularını bekliyorduk.
Bu durum devam etti günlerce. Kaz bir türlü yuvasını ısıtmadı. Gezindi durdu. Evde şöyle de bir söylence çıktığını da hatırlarım. Kazı getirirken sulardan geçtik. “Yumurtlama ve kuluçka döneminde sulardan atlayarak taşınan kaz kuluçkaya oturmazmış(!)” Umduğumuz dağlara kar yağdı. O yıl kazdan hayır göremedik.
Bahçemizi beklerken çocukluk yıllarımdaki kazı bekleme sonunda yaşadığımız hayal kırıklığı yaşamayalım dileğiyle balkondan ayrıldım.
İkinci ekim yaptığımız günlerde haziranın başına denk geliyordu. Havalar tuttu. Bir hafta sonra fidelerimiz boy göstermeye başladı. Emeğin karşılığını somut olarak gözlemlemek 1500 metre rakımlı bir memleket toprağında üretim yapabilme umudunun yeşermesi demekti. Bu da yorgunluğumuzu unutturmaya yetiyor artıyordu bile…
Devam edecek…
YORUMLAR
Allahın selamı üzerinize olsun İbrahim Yılmaz Bey Öğretmenim,
Doğa ile uğraşmak ne güzel düşündürüyor hem el emeği alın terinin getirdiği bereketli sebze meyveler seyretmesi izlemesi yemeside güzel..Dünde ben bahçemizden oğlumun yetiştirdiği bezelyeleri topladık.Domatesler henüz olgunlaşmadı..Meyveler olgunlaştılar..Bahçe de toprakla uğraşmak negatif enerjiyide pozitif enerjiye dönüştürüyor..
Ben çok kalabalık ailede büyüdüm.Amcalarım yengelerim kuzenlerim kardeşlerim.Dedem babaannem orman içinde bir tane keçi vardı rahmetli babaannem bu keçinin sütüyle büyüdün derdi..AKKIZ koymuştum adını arkamsıra gezerdi çokta uslu şeker şeydi..Oradan ayrılırken babam görevi nedeniyle bize ait olan koyun keçileri amcama bırakmıştı tatile gittiğimizde akkız arıyordum kuzenlerim söyleyemediler sonra amcam vallahi kızım birgün baktık akkız vefat etmiş..Çok üzüldük iste seç yine keçin olsun demişti..Başka keçi olsa yine üzülürüm demiştim..
İnsan hayvan olsa da bahçesine diiktiği fidan ağaçta olsa kurusa ölse ciddi şekilde üzülüyor..
Hiç unutmam rahmetli yengem evden kedi gitse yokluğuna insan zor alışır derdi..
İnsanın dönüp dolaşıp huzur bulduğu yer çocukluğunu yaşadığı o zaman o yerler..
Yıllar öncesine gitti düşüncelerim yazınızı okuyunca teşekkür ederim öğretmenim.Eşinize de saygılar..
Sidney den selamlar dua ile..
İBRAHİM YILMAZ
Yazmaya çalıştığım yazılarımla sizi doğup büyüdüğünüz topraklara götürüyorsam ne mutlu bana. Çocukuk yıllarınıza... çocukluk insanların anavatanıdır derler.
İBRAHİM YILMAZ
Yazmaya çalıştığım yazılarımla sizi doğup büyüdüğünüz topraklara götürüyorsam ne mutlu bana. Çocukuk yıllarınıza... çocukluk insanların anavatanıdır derler.
İBRAHİM YILMAZ
Avusturalya'da yaşamak ilginç olsa gerek. Siz yaz mevsimine biz kışa giriyoruz. ne kadar ilginç. yüce yaratıcı tüm yaratıklarını bir ölçüyle, şaşmaz bir düzen içinde yaratmış. Kuzey yarımküre, güney yarımküre farklı mevsimler... Dünyanın bir tarafında gece olurken diğer tarafta gündüz olması ve sonsuz uzay...
yaşadığınız topraklarla ilgili bir kaç roman okudum. Çöl, Vos... anımsıyabildiklerim.
öğretmenim siz o yerlerde yabancı olarak rahat mısınız? Dini görevleri yerine getirmekte umarım yurttaşlarımız zorluk yaşamıyor.
Bilmem yazmışmıydım. 6 yıl Almanya'da bakanlık öğretmeni olarak çalıştım. asıl gurbet yurt dışında yaşamaktır. Bilirim yurt sevgisinin, bir ezn sesi duyamamanın acılarını
Zamanınızı almayayımfazla.
Size, tüm aile bireylerinize anayurttan selamlarımı iletiyorum. Allah'a emanet olun.
Teşekkür ve takdirlerimle sayın hocam.
Doğallık değil mi ve de sığınmak aslında gölgelerin kundakladığı aydınlığı saklı kılmak.
Saygılarımla hocam.
İBRAHİM YILMAZ
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.
Günaydın İbrahim Öğretmenim!
Günlük tutar gibi yazdığınız bu güzel anılar, ya da yaşamın içindeki gerçekler; bana Mustafa Kemal Atatürk'ün söylediği "Köylü Milletin efendisidir"vecizesini hatırlattı.
Ve günümüze düğümlenip, şimdiki köylümüzün perişan haliyle yüz yüze geldim. Perişan hali derken elbette mecaz kullanıyorum.
Ata'nın Milletin efendisi dediği köylümüz şimdi, büyük şehirlerin çöpçüsü. İki bin 15 yılında yaşadığım kentin Otogarı önünde, tanıştığım bir temizlik işçisinden esinlenerek:
Çöpçü
İçimde vatan ülküsü kara bir sevda
Dumansız yanar sanki volkan ateşi
Nereye gidiyoruz böyle apar topar
Dumanlı dağlara hal hatır sormadan
Eskiden kapısında öküzü ineği vardı
Yaşlı boz eşek ahırda anırır dururdu
Karabaş gece havlar gündüz uyurdu
Tarlayı eker ineği sağar yerdi yoğurdu
Ne öküz kaldı ne üstüne binecek eşek
Süt vermez oldu gayrı montofon inek
Hiçbir şey eskisinden çok çok iyi değil
Her yerde karıştı birbirine sapla saman
Kendi kendine yeten yedi ülkeden biriydi
Arpa buğday sap saman şimdi hep ithal
Tütün pamuk deyince burun direği sızlar
Avuç açar olduk Coni’ye ve de Vasiliy’e
Yollar soğuk buz gibi betin benzin soluk can
Daha dün evin erkeği milletin efendisiydin
Nasırlı ellerin sapan tutar ekin eker biçerdin
Şimdi ışıl ışıl sokakların garip çöpçüsüsün sen! yazmıştım bu şiiri.
Yazıyı okuyunca Üretmek varken, toprakta yetişen fideleri izlemek varken, kent belediyesin üniformasını giyip sokak süpürmenin sırrına erememiştim.
Nereden nereye, değil mi Hocam ?
Sürçü lisan ettimse affola.
Saygılarımla.
İBRAHİM YILMAZ
iltifatlarınız da okuma zevkini tattığım yazılarınız kadar güzel. teşekkür ederim.
necati bey, ülkemiz bildiğiniz gibi bir günde bu duruma gelmedi. Atatürk'ün çizgisinden saptıkça ve emperyal güçlerle yakın ilişki kurmaya başladığımız gerilememizin, Osmanlı gibi sömürge olmamızın miladı oldu.
Çocukluk ve ilk gençlik yıllarınad köyümüzde,tuza, gaz (petrol) ve şeker alınırdı sadece. Diğer tüm ürünleri tarlalarımızdan ekerek, biçerek... sağlardık.
Ya şimdi, saman ithal eder duruma düştük.
Bir ülke kendi öz kaynaklarını kullanarak kalkınır. bu görüş rafa kalktı.
karamsar değilim. Atatürk hiç karamsar olmadı...
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.
Ne güzeldi yaşananlar geçmişte hele de Artvin'in o güzelim köylerinde, her şey doğal, suni bir şey yok, en önemlisi de insanlar doğal, yapmacık duygulardan yapmacık sevgilerden uzak... Çiftçilik, toprakla uğraşmak ne kadar güzel, Aşık Veysel'in dediği gibi kazma ile bel ile karının yarsak bile o toprak biz insanlara yine de cömert davranıyor... Kutlarım yürekten İbrahim Bey...
İBRAHİM YILMAZ
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.