- 396 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
558 – BİLETÇİ
Onur BİLGE
“Hedef’im,
Aczimin farkındayım. Yoksulum, yaşlıyım, güçsüzüm… Maddi varlığım harabeye dönmüş olsa da manen hissettiğim yaştayım. Bazen mahalle sokaklarında tozu toprağa katarak çember çeviren, pürdikkat kaytan sararak keyifle topaç döndüren küçük bir oğlancık, bazen çiçeği burnunda yağız bir delikanlı, bazen akıllı uslu, durmuş oturmuş bir adam, bazen de ununu elemiş, eleğini duvara asmış, dünyadan elini eteğini çekmiş bir ihtiyar oluyorum. Sıvı gibi içinde bulunduğum ruh halinin şekli alıyorum. Yaşamakta olduğum sıkıntıların hayat alanımı daralttığı, karşılaştığım acı gerçekliğin ruhumu sıktığı zamanlarda bir nebze de olsa ferahlayabilmek amacıyla, mutlu olduğum hallere, anılarımdaki huzurlu yerlere, hangi çağımı arzuladıysam o yaşıma, nasıl olmak istiyorsam o halime kaçıyorum.
Sana varmak istedikçe kendimden kaçıyorum. Çünkü hiçbir yönden layık görmüyorum kendimi sana. Hakikatin yüzü soğuk… Anlasana!
Sana varmak için yola çıktığım zamanlarda, dolambaçlı sokaklarında kayboluyorum. İnişlerinde uçarcasına koşarken dik yokuşlarında kesiliyorum. İnişler hayal âlemi, çıkışlar gerçeğin ta kendisi!
Her şeyin farkındayım, aymaz değilim ama çoktan kontrolümden çıktı bu garip eğilim. Frenleri tutmaz, gider ha gider… Hangi engele takılır, hangi duvara toslar da durur, bilemem.
Kendimi bulup bulup kaybediyorum yoluna sapalı. Hangi yana dönsem çıkmaz, her yol kapalı.
Kargacık burgacık, okunmaz yazı… Çoğu zayi ömrün, kalan çok azı… Ah ile vah ile çalarken sazı, bahar ezip geçti, devirdik yazı… Boşa ördek verip bekledik kazı. Ya gri ya siyah gördük beyazı… İçinde al yeşil de oldu bazı…
Ben gözümü yerde bir noktaya dikip adeta kendinden geçmiş bir vaziyette bunları düşünürken Kapan’ın sesiyle irkildim!
“Üç günlük dünya için gayret üstüne gayret
Ebedi bir yaşam için gayret yok hayret!”
“Necip Fazıl’dan, değil mi? Herkesin hedefi de çilesi de farklı…”
“O da sonradan sonraya buldu yolunu. Evveliyatını reddetti, mazisini kesip attı. Ölünceye kadar da Allah’a verdiği sözü tuttu, tövbesini bozmadı. Hem kendisini kurtarmaya çalıştı hem de elinin erdiği, dilinin vardığı herkesi… Allah razı olsun onun gibilerden!”
“Senin anlattığın kişiler de onun gibi… Şoför ile Biletçi…”
“Biletçi bitmedi. Daha anlatacaklarım var. Eğer dinlemek istersen…”
“Abi, madem başladın, bitir artık. En son duvar muvar dedin. Nasıl olur, aklım yatmadı ama…”
“Nasıl mı olur? Başa döndürme beni! Sen nasıl oldun? Önce onu düşün, sonra inan ya da inanma! Yoğurt mayalamak için bile her litreye bir kaşık… Seni sen yapan, özle görünmez bir parçacık!”
“Tamam abi, kızma! Haydi, can kulağıyla dinliyorum, anlat! Onu da dinleyeyim de kalkayım. Saatlerdir buradayım. Rahat rahat oturuyorum.”
“Necmettin, bazı konuların idrakine akıl kifayet etmez. Bu tür olaylar da her aklın alacağı gibi değil. Şimdi anlatacağım konu da ledun doktorlarla alakalı.”
“O da ne demek? Bu zamana kadar hiç duymadım. Ne doktoru onlar?”
“Onlar, bizim bildiğimiz tabiplerden değil. Ne ve nasıl olduklarını anlayabilmek için ledun ilmine vakıf olmak gerekir. Sen sadece dinle! İlle de inanman gerekmez. İnanan inanır, inanmayan inanmaz.”
“Öyle ya… İnandırmak zorunda değilsin.”
“Biletçi bahçedeki kömürlükte kendince tedrisata devam ederken hayatından memnunmuş. Mahalle çocuklarının eğitimi sürüyor, yanına gelen giden eksik olmuyormuş. Gel zaman git zaman bir gün hastalanmış. Karnını tutarak kıvranmaya başlamış. Arada yemek falan getiren hanımı yine bir vesileyle yanına geldiğinde onun sancılandığını, beti benzi atık vaziyette sedirde büzülerek yatmakta olduğunu görmüş.
“Ne oldu Efendi? Neyin var?” diye sormuş.
“Karnım ağrıyor ama öyle böyle değil, çok!” demiş ihtiyar. İlgilenmemiş olmamak için üzülmüş, telaşlanmış gibi yaparak:
“Doktora gidelim!” demiş kadın.
“Gitmem!” demiş adam.
“Doktor çağırayım o zaman…”
“Ben buranın doktorunu istemem!”
“Ya nerenin doktorunu istersin?”
“Oranın…”
“Oradan mı gelecek?”
“Evet, oradan gelecek!”
“Bekle gelecek!”
“Gelecek! Dert de oradan gelir, derman da…”
“Sen kafayı yemişsin! Ben seninle uğraşamam! Seninle kimse başa çıkamaz! Bunadın besbelli! Ne halin varsa gör! İstersen öl! Ben gidiyorum!”
“Geç kaldın! Güle güle!”
Geceyi her zamanki gibi biri evde diğeri kömürlükte geçirmiş. Sabah kadın, elinde bir tas çorbayla gelmiş. Adam sedirin üstünde oturuyormuş. Çorbayı uzatırken alaycı bir tarzda hal hatır sormuş. Sonra şöyle bir konuşma geçmiş aralarında:
“Geldi mi seninkiler?”
“Geldiler!”
“Kaç kişi geldi?”
“İki kişi…”
“Ne yaptılar?”
“Biri muayene etti. Sonra diğerine emretti. O da ameliyat etti, kestiği yeri temizledi, dikti. İş bitince ikisi de gitti.”
“Hıh! Ben de inandımdı! Hani nerde ameliyat izi?”
“İşte burada! Bak! Nasıl iyileştim de kalktım sanıyorsun?”
Kadın şaşkınlıktan küçük dinini yutacakmış! Gerçekten de adamın karnında yeni kesilen ve kapatılan bir yer varmış. Aletsiz edevatsız yapılan bir ameliyat ve süratle gelen şifa! Adam çorbasını içmiş, kadın hayretler içinde boşalan kâseyi alarak yukarıya çıkmış.”
“İnanılacak gibi değil!”
“İnanılacak gibi değil, elbette ama gerçekten olmuş. Oraya giden arkadaş da görmüş. “Kesilen birleştirilen yer belli, dikiş izi yok. Bu ameliyat neşterle, iğneyle iplikle değil, farklı şekilde yapılmış.” dedi. Rüya gibi…”
“Farklı bir boyutta belki… Bizim bilmediğimiz…”
“Bizim bildiğimiz ne kadar ki zaten! İlmin ilmi, ilmden cehildir. Allah’ın ilmi sonsuzdur. Onun için sükût etmek gerekir.”
Sustum ve vedalaştım. Dünyanın sıkıntısını sırtıma, gamını kasavetini kalbime yükleyerek girdiğim evden tüy gibi hafiflemiş olarak çıktım gittim.
Ben seni gördüğüm anda çıktım, hayatın gerdiği yaydan. Tam on ikiden varmak için sana. Zaman uzadı da uzadı… Ağır çekim mi, ağrı çekim mi? Yol sarpa sardı. Ben hedefe, hedef telefe… Ok gider hedef gider, hedef gider ok gider…
Neler anlattı Kaptan! Akıllara zarar! Ben kendimi kaybetmişim, bulamazken… Sonra da dedi ki beni uğurlarken:
"İdrâk-i maâlî bu küçük akla gerekmez.
Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez."
Ok”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 558
YORUMLAR
"İdrâk-i maâlî bu küçük akla gerekmez.
Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez."
Derinliklere biz aciz kulların aklı yetmez, yetemez ki, aklımız her şeyi de tartamaz...
Güzel bir yazı güzel bir anlatım her sayfanız gibi, kutlarım..
Sevgili Onu Bilge özlemişim kaleminizi ,bende uzunca bir zamandır yoktum, yeni yeni giriyorum siteye...
Sevgilerimi bıraktım...