- 460 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Nasıl Yaşar Nasıl ölürüz 59
Eğer dağın zirvesindeyseniz, zirve aşağı olan durum yine görece ve az önce size tırmanılacak mekân olmakla görünen yüzey, şimdi düşeyi yanal alan, eğik yanal alanlı düzlem gibi olmakla koşulacak, yuvarlanılacak bir görece duruma dönüşecektir.
Bu durum da deriz ki, görece her çıkışın; görece bir inişi vardır. Her inişin de bir çıkışı vardır. İşte bunlar aynı anda ve birlikte birbirini kontrol eden, birbirine dönüşen süreçlerdir. Yani dikey olanın içine düşey olanı kimse koymadı. Açık olanın içine kapalı olanı kimse koymadı.
Kesikli durumlar sınırlı sonlu olmakla bir baş ve bir son ile vardır. Süreklilik başsız ve sonsuzdur. Küre yüzeyler çevre kuşağında dolaşılmakla aynı noktaya gelinen baş ve sonu aynı nokta olan yüzeylerdir.
İki boyutlu var oluş iki uçtan açık iki yönlü bir sınırsızlık olurken; üç boyutlu yüzeyler kendi üzerine kapanan bir küre (tam küre olmayan geoit) yüzeyle iç ve bir dış zaman oluşur. Genleşen iç makam geçmiş zamanı, genleşen dış güzey sonsuza doğru genleşen geleceğe doğru giden sonsuz bir yüzeydir.
Küre yüzeyler zamanı büker ve baş ile sonu aynı noktada çakıştırır. Yani küre yüzeyler zıtlığı aynı noktada üst üste getirirler. Bu zamansal büküm buluşmasının olduğu yerde, baş ve son aynı yerdir.
Ya da küre yüzeyler üzerindeki bükülme nedenle her yer teorik olarak baş ve son noktası olarak ele alınabilir. Geçmiş ile gelecek aynı yerde belirir. Siz o noktada geçmişiyle ölen biri ile ve geleceği ile doğan birinin sürekliliğini aynı anda görürsünüz.
Bu bükülmüş zamana havi süreklilik çevrimi içinde, başın sonu, sonun da başı kontrol ettiği otomatik süreçleri içinde hangisinin baş hangisinin son olduğunu siz söyleyin gayrı.
Aslında biz evren adı altında kendi yaşamsal ve deneysel anlama algılarımız ile kolektif yaşantılı algı anlama imajlarımızı evren bazında parçalı bölüklü yapıp tartışmaktayız. Bu nedenle evreni baş ve son gibi sanal algılarla anlamaktayız.
Böyle olunca düşey düzlem içindeki yatay düzlem de akıl değildi ve o akıl olmayanı da akıl diye kimse oraya sokmamıştı. Nesne sözcüğü "ne ise ne" demektir.
İşte nesne sözcüğü bazında anlamlandırdığımız söylemse içerikler, kendisini kontrol eden üst üste parçalı mana zamanlar süper pozisyon dediğimiz anlam durumlarını ve bu zıt durumları ortaya koymayı o kadar güzel açıklıyor ki.
İşte dağ zirvesine uzayan zaman mekanla zirve aşağı olan üst üste zaman mekânlar bu türden etki ve girişmelerle biri değişerek diğeri olan görece durumlardır. Biri değişerek diğeri olan ortamda sürekli olan, değişmeyen ne bir söz ne bir anlam ne bir var oluş ve kutsallık; olası değildir.
Görece zıt durumlar; yine görece zıt olan bu durumları ile birbirini hep kontrol ederler. Ve birbirlerini ispat ederler. Tabii ki zıtlıklar bizim süreci anlamamızla ve bizim süreci parçalı bölüklü yapan anlamlandırmalarımızla ne birbirini kontrol etmek içidirler. Ne de birbirini ispat etmek içindir.
Bunla sanallar girişmenin özellik bağıntı yansımalarıdırlar. Yokuş olanı iniş yapmanızla hem kontrol edersiniz hem de ispat edersiniz. Oysa sizin iniş ya da çıkış dediğiniz, bir gerçekliğin bir bütünlüğün bir belirişin alan etkisiyle belirmesidir.
Biz bir arada olan sürekliliği parça parça anlam ve sözcükle anlar ve anlaşılır kılarız. Bağıntısında kopan kesilmiş kulak gibi çıkışından kopartılan inişin tarifi, bambaşka bir söyleyiş ve akıl belirtmesi olur. İniş bağıntısı içinde koparılan bir çıkış ta başka bir söyleyiş ve anlamların yüklenmesi olur. Böylece bizler sürece, gerçekliğe yabancılaşırız.
Yani dağ zirvesi gibi bir gerçeklikte ve bir belirme içinde düalite, dikey olanın düşey olanı kontrol etmesi iken; düşey olanın da yanal olanı kontrol etmesidir. Tıpkı vücudumuzdaki sağ ve sol yönleri, ön ve arka tarafı belirten düşeydik gibi Olup biten gerçekliği kendi ilişkilerinden koparan anlatmalarıyla biz süreci böyle adlandırırız.
Böyle adlandırdığımız için her bir adlandırma algımıza da o süreci akıl etme deriz. Her bir algı akıl etme olur. Her bir iniş ve her bir çıkış ta kendi sürekliliği içinde kendi kendisine birbiri olur. Her bir iniş, çıkış ta; kesikli durumla her biri bir ayrı ayrı akıl etmenin alameti olurlar.
Bu durumda gerçekle ilişkisi kopan sözcükler kendilik bir sanal im, imge, imaj yaşanıl aşması olan akıl ve akıl etme anlamına bürünür.
Bu anlam ilişkilerine bürünme içinde gerçekliğin parça ilişkilere göre düşünüş olmaları, bağıntıyı ve bağıntı yansımasını gerçekten kopartır. Gerçekten kopan parça kadar durum bize akıllılık gibi gelir. Yine bağıntısından kopan parça kadar durum kopan bağıntı nedenle karartma olur.
Yine karartılan durum kadar oyuk alan da bize merak konusu olur. Hem de süreci yeni bir parçalı durum yapmamızla gerçek bağ ilişkisinden kopan anlam bizde yanılsayıcı bir anlam ilişkisi olur. Yine biz, parçaları sentezleme işi yaparken kendimize göre parçalarla bütünleyici bir anlam ilişkisini de ortaya koyarız.
Akıl da, anlama da, anlam da sizde olduğuna göre; akıl ve anlam kesikli durumla ve kolektif süreklilikte "o şeyin içine" ya önceden ya sonradan ya o esnada sokulmuş olur. Lakin o şeyin bu akılla vukuu bulduğunu sanıp söylemek bir yanılsamadır.
Şimdi yukarıdaki söylenen bu sözü Kontrollü bir etki ve tepki çevrimi ile var oluş canlılıktı. Söylemindeki canlılık ve hayatiyeti bir kes daha kavramaya çalışın.
Süre durumlar ve süredurumlar içindeki parçalı yalıtımlı eylemlerin zıt durum devinmeleri birbirine ölçme kıyaslama olmakla iniş çıkışı belirler. Bu kıyasla (oranla) belirleme iniş çıkışa canlılık ve hayatiyet verir. Yani tersi olan süreç, tersi olan süreçle aynı anda var olmakla çelişkin hayatiyetle, sürekliliktir.
İniş çıkış gibi sözcükler iyi bildiğimiz kavramlar olduğu için sıklıkla kullanıyorum. Çıkışın iniş olmadan, bir kıyas, bir ölçme ile belirlenme olmadan canlanması, olanaksızdır. Ölümün dirim olmadan söylenmesi, dirimin de ölüm olamadan anlaşılır olması olanaksızdır.
Evrenin malzemesi hepsi birden ve aynı anda bir seferde yaratılmamıştı. Örneğin Güneşimiz kadar bir yıldız, 10-12 milyar yıllık bir kendi ömür içinde evren malzemesini helyumdan demire kadar yapar; malzemeyi demirden öte yakamaz, yakıtı biter patlar ve ölür.
Demire kadar maddenin 12 milyar yıl içinde inşa olması; daha büyük bir yıldıza katılan Güneşin külleriyle birleşmekle hepsi aynı anda ve bir anda yaratılışla ortaya çıkmayan evren malzemesini; demirden alarak yine milyarlarca yıl içinde 54 numaralı maddeye (ksenona) kadar inşa eder.
Bu yıldızın büyüklüğü de madde inşasını ksenondan öte götürememekle yakıtı bitip parçalanır. Burada daha büyük cüsseleriyle süper novalar kendisine kadar oluşan maddenin külleri ile doğar. Kendisine kadar oluşan maddenin küllerini kendisine yakıt yapan.
Devasa baskı ve basınç ile çok hızlı bir füzyon süreçleri başlar. Süper nova 92 protonu uranyuma kadar olan maddeyi bu malzemeden inşa edip kendi yakıtını tüketmekle ölür. Görüyorsunuz ki evren malzemesi dinlerin dediği gibi hepsi bir anda ve aynı anda 6 günde yaratılmamıştı.
Birden malzeme olmayınca birden yaratılış olmayınca ölüm ve evrim hayat için biçilmez bir kaftandı. Eğer ölüm olmasaydı bizden öncekiler gibi biz de olamazdık. Daha ilginci hayat hep bir önceki düzeyde kalırdı. Ölüm olmasaydı hayat hep ilk inşa durumu ile amiple veya solucan durumla oluştuğu yerde amip veya solucan oluşla kalırdı.
Evrim olmasaydı; hep bir anda aynı zamanda inşa olmayan var oluş içinde Dünyamız milyarlarca yıl insansız inşa olmakla bakteri durumdan insana kadar gelen evrimle insanı ve giderek toplum üstünü inşa edecekti.
Ölüm olmasaydı, evrim olmasaydı biz olmazdık. Hidrojenden uranyuma kadar bizi de ortaya koyacak olan maddenin evrimi dahi devasa yıldızların doğum ve ölümleriyle olasıydı.
Güneşler ölmese, onun atık küllerinden oluşan boşluk alanda novalar oluşamazdı. Novalar olmasa süper novalar oluşamazdı. Biz ölümlerle vardık. Hayat ta bizim ölümümüzle var kalacaktı. Ölümü olmayan bir hayat ya da var oluş var olamazdı. Ya da var oluş veya hayat oluştuğu yerde oluştuğu ile hidrojen ve helyumla dımdızlak ortada kalırdı. Ölüm de evrim de hayatın var oluşun bir mucizesidir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.