- 1443 Okunma
- 4 Yorum
- 6 Beğeni
DÜŞÜK İHTİMALLİ ŞEYLER
(İnsan yaşamı, bütün aşağılık mallar gibi, dıştan sahte bir parıltıyla süslenmiştir. Herkes elinden gelen debdebeyi, görkemi sergiler. Kişinin içindeki içerik azaldıkça başkalarının gözüne iyi görünme isteği artar. -Arthur Schopenhauer)
Herkesin bir yok olma biçimi vardı. Bense ellerindeki müziği hissederken yok oluyordum. Yok olmak bir kayboluş yöntemiydi dünya ağrısına katlanabilmek için. Sen bendeki bu gösterişsiz yıkıntıyı bilmiyordun. Bilmen için sayfalarca açıklamaya ihtiyacın vardı, diğer normaller gibi.
Deliliğin o büyülü sınırlarını zorladığım bu çağrılar yüzyılında, göğsümün tam ortasında, görünmeyen bir gezegenin oluşumunu izliyorum. Seni çağırdığım yer tam olarak orasıydı işte. Çağırıyorum, çağırıyorum, düşlerim yırtılana kadar çağırıyorum, duymuyorsun. Kanıtlar istiyorsun.
Sana sunabileceğim hiçbir kanıt yok. Ancak; iz barındıran suların buluştuğu bir bakışı gösterebilirim, o bakıştaki büyülü tükenişi, farklılık uçurumundan dökülen derin bir hissedişi, haykırış içeren sessizlik bulutlarının altından dans ederek geçişi. Kısacası; düşük ihtimalli şeylerin peşinden giden bir hayalperestim. Bunu sana sadece kelimelerle anlatamam. Çünkü yankısı kalbe ulaşmayan sözün düşüşünü görmüştüm geçen yüzyıl. Yüzüm duraksamıştı ve tam da o zaman vermiştim yolculuklara çıkma kararımı. Sayısız hüzün, sayısız coşku ve sayısız fikir alkışlamıştı bunu.
Hisleri birbirinden kopyalanmış kalabalıktan ayrılmanın tek yolu; düşlerin ve gerçeklerin aynı trende yolculuğa çıktığı bir boyuta taşınabilmekti… Biliyorum orada da olmayacaksın, çünkü anlamak ve tehlikesiz alanda bulunmak için güvenilir kelimelere ihtiyacın var, diğerleri gibi… Hem yolculuklar isteyip hem de yolculuğa çıkman için önüne “hadi, hazır mısın?” kutucukları konduğunda ürküp geri çekileceksin! “Şartlar” denen o korkunç yaratık durduracak seni. Hiçliğine döneceksin. Hiçlik, senin en güvenli yuvan olmuştur. İçeriğin azalışıdır bu. İçsel bir lekedir.
Ben gene de sana çağrılar bırakmaya devam edeceğim,
bir martının peşinden gitmenin güzelliğini saklı tutarak.
Gerçek aşkların, özgürlüğün ve adaletin olmadığı bir yerde; masallardan, kuşlardan, bulutlardan ve gökyüzünden sıkça söz edilir, karanlığa örtü olsun diye… Kör edici parlaklıkta ışıklı caddeler koyarlar zihninin önüne, düşüncenin üstesinden gelsin diye... Yalnızlıktan ölmüş şehirlerdir onlar… Zulme karşı sipariş verilmiş paket paket sessizliklerdir… Zamanın dişlerini görünce pes etmişlerin görkemidir.
Sana kırılgan köylerden yapılmış çağrılar bırakmaya devam edeceğim. Rastlantıların saflığındaki gücün iştahla bekleyen kurgucuları nasıl yendiğini anlatan, papatya suyuyla yıkanmış mektuplar bırakacağım kapına. Senden vazgeçmeyeceğim. O mektupları okuduğunda vazgeçiş yontularak bir sarılışın öyküsüne dönüşür.
Senden vazgeçmeyeceğim. Çünkü sen içimdeki aynalar sokağında; aşkı, umudu ve direnişi taşıdıkları için elleri yakılmışları ve sevgisizliğin ordularına komutanlık eden bir diktatöre hayır dedikleri için ateş edilmişleri gördün. Kim bunu görmüşse seyirci değildir artık. Harika çıkışsızlıkları olan bir yol tamircisidir.
YORUMLAR
bi replik şöyle söylüyordu: "kabul etmiyor bizi aralarına normaller!"...
işte dedim sorunumuz tam da burda başlıyor...dünyalılara anlatmak istediğim çok şey var ama ben daha o bi cümleyi ağzımdan çıkarmadan neyle karşılaşacağımı çok iyi biliyorum...belki onun için içimdeki sesler karanlık bir girdapta boğuldu ve sadece boğulmakla da kalmadı kafesteki inime, yeraltındaki yuvama iyice gömüldü...günü kurtarmak adına aynı mekanik hareketleri günde kaç kez ve niçin yaptığımı sorgulamaz oldum....
neyi farkettim can biliyor musun? artık dokunduğum bütün nesnelere sadece olması gereken ve görevlerini yerine getirmek üzere zorunluluk arz eden bir tavırla yaklaşıyorum...misal artık o kırmızı dolgun domatesin eskisi gibi iştah kabartan bi kokusu, cazibesi kalmadı gözümde...'aaa sen ne güzel bi domatessin!' güzellemesi yapmıyorum örneğin:)...o artık sadece tahtanın üstünde kıyılmaya hazır tadsız ve ruhsuz bi domates...geneteğiyle oynanmış bir domates sadece...birçok şeyde bu böyle...oysa ben onlara bile bi kimlik bi ruh giydirir ve öyle konuşurdum onlarla...artık dokunduğum hiçbir şey nostaljik bir çağrı yapmıyor....saatler gözümde tik takları döve döve benim hergün aynı saatte o yemeği ve de bilindik şeyleri yetiştirmemi ve önlerine sevgisiz ve ruhsuz bi şekilde indirmemi bekliyor...eğer midem belli bi saatten sonra guruldamasa ve açlığa dayanabilsem ne yemek yiyeceğim ne bi şey...deyim yerindeyse tam da tipik bi 'uyuyan adam' oldum...
"günün yemeği" ile Villette sığır pirzolası arasındaki aşılmaz mesafenin benim üzerimde de hiçbir hãkimiyeti kalmadı artık." bu arada bu kitabı da çok beğendim burdan seslenmek istiyorum uyuyan adama 'yalnız değilsin!'...
sıradanlıklar, vazgeçişler, dingin ve ölgün olağan şeyler tekrar ettikçe ruhsuzlaşıyor insan...domatesin sadece domates, dokunmanın sadece dokunmak olduğu bir çağda uyumak en güzeli bence...
ama seni okumak çok farklı tabi...uyanış ve yeni başlangıçlara bi çağrı niteliğinde adeta...'dünyaya geri dön' den ziyade 'aramıza geri dön' der gibi daha çok...bana göre bu iki çağrı arasında da yine uçurum kadar fark var...
dünyaya dönersem yine yalnızlaşır ve sıradanlaşırım...aranıza dönersem gerçeklerle yüzleşir ve el ele tutuşup beraber o köprüden atlarız...bunun da ayrı bir anlamı, güzelliği var işte...bak sırf bunun için bile ölüme seve seve gidilir can...
demem o ki sen yine güzeldin...yine iyi geldin....hiç değilse elle tutulur bütün gerçekleri mayın gibi teker teker gözümün içine serdin hiç üşenmeden...
çokça sevgi ve selamlar can...
p.s: uuuu akşam olmuş! ma benim yine soğan, domates, biber doğrama saatim gelmiş:))
Gule tarafından 10/7/2019 6:05:20 PM zamanında düzenlenmiştir.
Dramatik Buluntular
Sevgiler bırakıyorum yüreğine...
Kötü malın ambalajı güzeldir diyor şair yazar
İyiyi aramak
güzeli bulmak
derin kuyularda
iğne aramak kadar
zorsa
ne yapılmalı
nasıl davranmalı
sorgulamaları kim yapacak
derinliği harikulade bir şiirdi bence yazıdan da öte
tebrikler değerli kalem
Dramatik Buluntular
Saygılar...
Size ve sizin gibi yazarlara imreniyorum. Kaleminiz özgürleşmiş, kalbinizden ne geçiyorsa sanatlaştırıp döküyorsunuz önünüzdeki kâğıt parçasına.
Tanrı beni ve benim gibilerin kalemini bağlayarak cezalandırdı, içimdekileri doğru dürüst kaleme alamıyorum.
Ayrıca ilham vericiydi, tebrikler.
Dramatik Buluntular
Kalpten gelmiyorsa ne acı acıdır, ne hüzün hüzündür, ne de sanat sanattır.
Yukarıda da dediğim gibi, her şey sadece kelimelerden ibaret kalır.
Biz anlamın peşinde olmalıyız
Çünkü anlamsız bir çağda yaşıyoruz.