- 686 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar!
Emine Bulut adını duymayan, bilmeyen kaldı mı bilmiyorum? Geçtiğimiz Ağustos ayında Kırıkkale’de ayrıldığı eşi tarafından kızının gözleri önünde defalarca bıçaklanarak öldürülen Emine Bulut’tan bahsediyorum.
Emine Bulut’un yaşadığı acı olay başına gelmemiş ve şu anda hayatta olmuş olsaydı eğer hiç kimsenin var olduğundan, yaşadığından, çektiği sorun ve sıkıntılardan dahi haberimiz olmayacaktı!
Ne zamanki hunharca bıçaklanarak öldürüldüğü ana dair görüntüler medya organlarında yer alınca onu tanıdık… Ancak onu tanımakta ve yaşadıklarını öğrenmekte çok geç kalmıştık!
İzlediğim görüntüde vücudunun birçok yerinden aldığı bıçak darbeleri nedeniyle boynundan aşağıya doğru kan fışkırırken, “Ölmek istemiyorum!” diye haykıran bir kadın vardı… Kadının yanında ise 10 yaşlarındaki bir kız çocuğunun, “Anne lütfen ölme!” diye çaresizce feryat ederken izlediğim görüntü halen gözlerimin önünde…
Anne ile kızının haykırışları ise hâlâ kulaklarımın içinde çınlayıp duruyor!
Olayla ilgili görüntüler sosyal medya organlarında hızlıca yayılınca tüm ülke bir anda Emine Bulut’u konuşur olduk.
Sosyal medya organlarında #EmineBulut hashtagı ile yapılan paylaşımlar bir anda on binlere ulaştı. Bunlar arasında çoğunlukla acısını, üzüntüsünü ve tepkisini dile getirirken aralarında Mağdur Boşanmış Babalar Derneği Başkanı Muhammet Özen gibi katil Fedai Baran’ı kahraman olarak niteleyenlerde vardı…
Sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımda Boşanmış Babalar Derneği Başkanı Muhammet Özen, “Aslan parçası, meydanda karıyı boğazlamış. Yüreğim buz gibi oldu. Biz bu kahraman kadar olamadık. Benim yetişkin kızım anasının genç sevgilisinin yanında hangi babanın buna ciğeri dayanır diyen yok. Gerçek katil Ömer Uğur Gençcan ve onu oraya atayan AKP’liler ve bir gün mutlaka yargılanacaklar” sözlerini paylaşarak Türk Ceza Kanunu’na göre işlenmiş olan bir suçu veya işlemiş olduğu suçtan dolayı bir kişiyi alenen övmüştü.
“Erkekler öldürülünce ya da kadın yüzünden intihar edince kimsenin sesi çıkmıyor. Bir kadın öldürülünce ortalığı yangın yerine çevirenler o zamanlar neredeydiler?” ya da “Cinayet kadın için neyse erkek için de aynıdır, değişen bir şey yok. Bu nedenle bu kadar abartmayın kadın kendini öldürtecek kadar ileri gitmemeli.” sözlerini paylaşanlara da rastlamak mümkündü.
Hangi haber kanalını açsam hangi sosyal medyaya baksam her yerde bu konu vardı. İçim dışım öfke doluydu.
Bilgisayar başında ellerim klavye üzerinde ve gözlerim ise ekrana sabitlenmiş bir halde düşüncelere dalmış bir halde oturup durdum. İçimde biriken öfkeyi kelimelere dökerek yazıya aktarmalıydım! Bir an önce bir yerlerden başlayarak yazmalıydım!
İzlediğim görüntülerden dolayı altüst olan psikolojileri mi, insan olmaktan dolayı duymaya başladığımız utanç duygusunu mu, yitirmeye başladığımız insani duygularımızı mı, tüm sinirlerimizin kopacak kadar gerilmesini mi kelimelere döküp yazmalıydım?
Yoksa göz kırpmadan kızının gözlerinin önünde annesini öldüren cani bir adamın insanlıktan çıkmış bir halde nasıl mahlûka dönüştüğünü mü?
Neyi yazmalıydım? İnsanların ve kızının gözlerinin önünde “Ölmek istemiyorum” diye feryat ederek can veren anneyi mi?
Ya da gözlerinin önünde aldığı bıçak darbeleri nedeniyle vücudunun her yerinden kan fışkırırken can çekişen annesine “Anne ölme” diye haykırarak bağıran çocuğun çaresizliğini mi?
Gözlerinin önünde yaşanan vahşeti büyük bir soğukkanlılıkla izlerken müdahale etmek yerine telefonuyla videoya alanı mı?
Aldığı öldürücü bıçak darbeleriyle feryat ederek yardım çığlıkları atan kadına yardım edeceklerine oradan kaçışan insan müsveddelerini mi?
Yoksa yıllarca aynı yastığa baş koyduğu sevdiği kadını gözünü dahi kırpmadan defalarca bıçaklayarak öldüren katili mi yazmalıydım?
Kadın cinayetleri ile ilgili istatistikî bilgileri paylaşan anitsayac.com/ sitesindeki bilgilere göre sadece 2019 yılı içerisinde bu yazıyı yazdığım güne kadar öldürülen 295 kadından hangi birisini yazayım?
Bazı düşüncesiz ve duyarsız kişiler için öldürülen bu 295 kadın belki birer rakamdan başka bir şey ifade etmeyebilir! Ancak benim için saçının bir teline kıyamam derken hiç göz kırpmadan canına kıydığımız bu 295 kadından her biri rakamlardan öte birer ana demek, birer kardeş demek, birer sevdalandığımız yâr demekti.
Ya da bunların dışında 21. yüzyılın Türkiye’sinde halen kadınlara, çocuklara, engellilere yönelik yapılan istismarı engelleyemeyen, her türlü şiddeti, işkenceyi ya da cinayeti önleyemeyen, önlemekte aciz kalan yasalarımızın yetersizliğini mi yazayım?
Biliyorum ki, ne yazarsam yazayım seçilmiş siyasilerle atanmış idarecilerin bu sorunlara karşı kalıcı bir çözüm üretmedikleri sürece değişen bir şey olmayacaktır.
Sözün özü olarak, 3 Mart 2009 tarihinde vahşice katledilen Münevver Karabulut’u, 11 Şubat 2015 tarihinde tecavüz edilerek vahşice öldürülen Özgecan Aslan’ı, nasıl unuttuysak kısa bir süre sonra Emine Bulut’u da unutacağız. Unutmayacak bir kişi varsa o da gözlerinin önünde babası tarafından annesi bıçaklanarak öldürülen kızıdır. Bir de Emine Bulut’un annesi olan Fadime Bulut’tur. Atasözümüzün de dediği gibi, “Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar!”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.