- 215 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Makale Yazmak 2
Yazılarımı takip eden okur şunu da iyi anlamış olmalıdır. Hiçbir eylem hiçbir niceli ilik ve hiçbir kendi oluş sür git kendi oluşla kalamaz. Azalan şey azalan yönde, çoğalan şey çoğalan yönden sür git olmaz. Tersine süreçlerle birbirine dönüşürler. Artan eyleme karşı azalma yönünde bir etki; azalan eyleme karşıda artırma yönünde bir etki oluştuğu bilinendir.
Bu diyalektik kendi olanın, kendi üzerine, kendi etkimesidir. Kendi olanın kendi gibi kalma eğilimi içinde tutmanın baskı ve basıncına karşı, kendi olanın kendi gibi kalmaması yönünde oluşan bu baskı ve basınç etkisine karşı eylemsizliğin verdiği tepkiydi.
Gülen bir kişi bir süre sonra anlaşılmaz nedenle ya da anlaşılmaz bir ruh haliyle birden ciddileşir. Sonra da ağlar! Ağlayan kişi de ha keza böyledir. Bir ara sakinleşir. Sonrada birden hiç anlamı yokken kahkaha ile güler.
İşte benim acı acı gülüşüm de ağlanacak halimize olan tepkiydi. Bu istihzan gülüş bende, olabildiğince kaçınmaya çalıştığım önyargılarım içinde arınmaktan kaynaklı düşünceye (tefekküre) dönüşür. Bu dönüşme makale gibi bir konu içeriğini oluşan düşüncelerimdi. Geri beslenmeli, ilmi, tarihsel, toplumsal olan yasal dayanaklarını; okurla söyleşiyordum.
Kolektif akıl ile kolektif yapının uygulanma şekli kapitalizmde farklı olur. Kapitalizm mecburen kolektif zemin üzerine oturacaktır. Ama kapitalizmin paylaşım şekli, kolektif yarara, kolektif akla göre değildi.
Kapitalizmin paylaşımları sömürü usulüne göre, mal sahibi egemenlerin aklına ve mal sahibi egemenlerin yararına göre olan paylaşımdı. Ve bu paylaşımın hukukuydu.
Ama kapitalizm mecburen kolektif zeminli kolektif aklı kullanır. Bilir ki kolektif üretmeye ve kolektif paylaşmaya göre zorunlu olan kolektif geri beslenmeli yapı içinde olmayan hırsızlık, kapitalist paylaşımlı yapmanın içinde eninde sonunda bumerang gibi efendinin malını da vururdu.
Kapitalizm içindeki kolektif damarı veren kolektif akıl, önce o kişinin hırsız olup olmamasını araştırır. Kapitalist akıl hırsızlığın ya da işsizliğin, mülk sahibi, sermaye sahibi ve finansman sahibi olanlarla; maldan mülkten, kredi ve sermayeden, finansmandan yoksun bırakılışların çelişkisinde doğuyordu.
Anamalcı ya da sermayedar kapitalist kişi, ikinci olaraktan da şunu dua gibi çok iyi biliyordu. Kapitalizm kapitalist kişiler kadar, uşaklar için hiç bir zaman refah ve mutluluk olmayacaktı. Aksi durumda sömürü gerçekleşemezdi.
Kapitalist sistem safra atar gibi kısa bir ara ve ara sıra refah dağıtıp damak tadı verse de hem bunu herkese yaygınlaştırmaz. Hem de bunu sürekli kılmaz. Hem uşaklara verilecek refah ya da gönenç demek, veya tüketim ve kullanım olanlar demek yaşamca efendiye benzemek demek olup; efendinin yadsınması ve yokluğu anlamına gelirdi. Oysa sistemin özü efendiye benzerlik ve ortaklar (şirk) tanımazdı.
Efendilerin olmadığı kolektif yapı içinde mülkiyetçe, paylaşımca üretime katılımca herkes birbirinin benzeri ve ortağıydı. Köleci El dönemi içinde mülkten yoksun kılınanlar ile mülk sahibi olan efendiler birbirine benzemezler olup paydaşı ve ortak tanımayanlar olmakla; mülk sahibine ve mülk sahibinin iradesine ortak ve benzer tanımamakla bu ilke köleci imanlı ahidin ikinci deklarsyon söylemiydi.
Kapitalist mantık için altın bir şans. Kolektif mantık için bir talihsizlik olan Sayın Menderes; "Her sokakta bir milyoner yetiştireceğim" diyordu. Sömürülen o kadar çoktu ki. Üç beş kişinin sömürmesiyle bitmiyordu. Her yerde olan sömürülen çoğunluğa kendi kendine refah bile vermeyecekti.
Dışarda meydanlarda park ve bahçelerde sokaklarda mahallelerde dolu dolu olan bu sömürü kaynakları; her sokakta yetişecek milyonerler ile bu yoksulluğu ve bu sömürüyü bu milyonerlerle kontrol edecekti.
Her sokakta bir milyoner yetişecekken binlerce köle, hırsız oluşacağını algılayamayan ön yargılar, milyoner olma iştahıyla ortamı alkış seline boğacaktı. Bu söz hem efendilere hem kölelere yani uşaklara atıftı.
Her sokakta bir milyoner yetiştirme söylemi zaten sokak sokak dolu olan uşakların milyoner olan efendilerine benzeyemeyeceğini ve uşakların yoksulluktan etrafını göremeyecek olmasıyla, kendi halini düşünemeyen uşakların bu şekilde muhtaçlıklarıyla, milyonerler üzerinde kontrol edileceğini efendilere müjdeliyordu.
Hem de bu söz yoksullara aynı El taktiği ile havuç ve sopa göstererek milyoner yetiştirme taktiğimiz size de çıkabilir. Siz de milyoner olursunuz diye uşaklarına havuç gösterip; uşaklarına da sözüme uymazsanız milyoner olamazsınız, demenin sopasını gösteriyordu.
Bunlar bilinen El mana anlayışı taktikleridir. Kendisini efendi kılmışların muhtaçlıkları yaratıp, muhtaçlıkları havuç sopa yöntemiyle kontrol etmesidirler.
Muhtaçlıkları yaratmanın; muhtaçlıkları poşet ve yardım kolileri ile kontrol etmenin kibri içindeki bir yönetici daha dün "karınlarını biz doyuruyoruz ama onlar gidip oyu başkasına veriyorlar" denmedi mi? Siz çalışmıyordunuz. Siz üretmiyordunuz siz sömürülmüyordunuz ama karnınız lütfen doyuruluyordu! Başka söze ne hacet.
Kişi hırsızsa, kolektif hukuka göre değil, kapitalist hukuka göre hırsızdır. Ve her sokağa milyoner olamayacak çoğunluğun güdülenmesinin hukuku olan kapitalist hukukun, zıt yönde işsizlik, fakirlik, yoksulluk, sömürülme olan muhtaçça belirmenin gereğini hırsızlıkla yapar. Ama kapitalist zıt yönden bumerang gibi kendisine dönecek süreci burada bırakmaz.
Kapitalist te olsa, kolektif akıl kişinin neden hırsızlık yaptığını toplumsal akılın imajı içinde sorgular. Ve kişilerin hırsızlık yapmasında toplumun, yani toplumsal yararı iç eden efendinin kendi payı olduğunu kabul eder.
Oysa dinlerin kotarıcı mana anlayışı olan El dinlerin kutsalı olmakla keyfine göre mülk dağıtımı yapar. Mülkü eşitsiz dağıtıp kişinin başına sardığı yoksulluk ile kişiye hırsızlık yaptırıp cinayet işlettiği halde; El, bu hırsızlık ve cinayette sorumluluğunu üslenmezken, toplum kişilerin mal kavgası yapmasındaki süreçte kendi katkı payı olduğunu kabul eder.
Ve de hırsızlık kapsamında toplum kendisini en az, hırsız kadar suçlu görür. Bu hırsızlıkta toplumun genel yargısı, toplumun kendisinin suçlu ve ayıplı olduğudur. Bu nedenle toplum o kişiyi ceza evinde rehabilite eder. Toplumsal aklın gelişmişliğine göre o kapitalist toplum ceza infazı biten suçlu kişiye, işini bulur, istihdamı planlar vs.
Görüldüğü gibi ön yargıya sahip kişiler ve ön yargıların kaynağı olan tüm dinlerin oluştuğu önyargı içinde "ceza görüyorsa o da hırsızlık yapmasın" derler.
Kapitalizmde kolektif akıl, kapitalist akıl vardı. kolektif akıl efendileri dışında uşağa görülmeyen bir efendi imleci olup; efendi bu imleç ile kapitalizmin azgınlığını, istediği zaman istediği yerde istediği kadarla kapitalizmi frenlerler. Bu frenleme içinde kolektif akıl efendilerin sesiz düşünmesi v-nedenle kapitalist mantık, kolektif akıl iledir.
Kolektif depo akıl bilir ki zenginlik, fakirlik doğa üstü bir gücün rızk dağıtması ya da tembellik çalışkanlık sorunu değildi. Kolektif süreç başlarken ve bunca zenginlik kaynağını ortaya korken tembelliği çalışkanlığı göz önüne alıp süreci var etmemişti.
Kolektif yapıda böyle bir seçilim yoktu. Hatta kolektif inşa hasta, yatalak iş göremez olanları bile üretim kapsamına paydaş olarak sokmakla olası tembellik aksağı, aciz ve güçsüzlerin maliyeti kolektif birim zaman üzerindeki üstel çarpanla, kolektif depo enerjiyi kullanmakla neredeyse kimseye maliyet değildi.
Bütün mucize kolektif depo enerji ve hiçbir şekilde aksi durumla ortaya konamayacak olanın kolektif birim zamanla ortaya konmasındaydı.
Kolektif depo bilince erişimi olan efendiler kolektif depo bilinç içinde olup uşağın hafızasında olmayan bilgileri gaipten bilgiler, okültizm bilgiler diye köleci ideoloji olan öğreti içinde uşaklarına iman ahdiyle yutturuyorlardı.
Kolektif mülkün El marifetli mantık kapsamında nasıl gasp edilmesinin geçmişte kalan gaipten olan bu depo bilgi içinde bilen efendiler; zenginliğin ve fakirliğin kendi yazgıları olduğunu çok iyi biliyorlardı.
Kolektif başlayan süreç içinde kolektif birim zamanlı eylemle tembelliğin çalışkanlığın ortaya konması bir anlam olmadığı gibi bunu gerekli kılacak en ufak bir neden de ortamda yoktu.
Tembellik her zaman olasıysa da doğal seçilim zaten tembelleri elemekle doğan tembelleri de genel ortalama içinde tembel olmayanların güçsüz olanları da himayesiyle ortaya konan bir işleyişti.
Böylece olmayana erg söylemli yöntem ile fakirliği bir tembellik işi diye söylemek sahtekarlıktı. Hiçbir efendi bırakın çalışkan olmayı, o işin nasıl üretilip nasıl kendisine zenginlik kaynağı olduğunu bile bilmez.
Kolektif mülkün gaspını bu El rızk dağıttı diyen kuralar çekildi kimine iyi yer kimine kötü yer düştü. Kimine de hiş mülk düşmedi diye dramatize söylemlerle anlatılan folklorik hile söylem ile tüm gayret tarihi gerçekliği örtmektir.
Yine kolektif depo bilinç efendilerin erişim yaptığı bilinç olmakla uşakların bilmediği hafızaydı. Efendiler erişimleri nedenle okuduklarını, okumayıp ta duyduklarını, duyup ta anlamadıklarını kendilerine akıl küpü olarak ya da danışman olarak tutan, bilgiyi öğrenen efendiler bize gaipten haber geliyor diyorlardı.
Biz gaibi bilen kahinleriz gibi söylem ve etkilerle köleci ideolojiyi oluşuyorlardı. Kısaca efendiler kolektif hafızaya erişmekle kolektif depo hafızayı bilip kullananlardı. Bu bağlamda efendiler, uşaklara malum olmayan kolektif bilinci de gaip bilgisi olarak biliyorlardı.
Uşakların daha doğmadan rızklarının El tarafından belirlendiğini iman eden öğrenmeleri karşısında efendiler rızkların kolektif yapı içinde, kolektif güçle üretildiğini çok iyi biliyordular.
Üretimin kolektif zemine göre, kolektif yapıldığını bildiği için uşakları üretim nesnesinde yoksun bırakmakla, kişilerin de hırsızlık içine terk edildiğini iyi bilirler. Toplumun, kolektif aklın suçlu olduğu egemence kapitalist sistemde, suça dair konu kişi de sorulmaz. Hırsızlık tanımı sahipliği olan ve sahipliği olmayan üreten ilişkiler üzerindeki tanıma göre yapılır.
Aksi halde üreten ilişki içinde olmayan doğada yapılan sağlama içinde aslanın elindekini avı kapıp kaçan sırtlanın (insanın), avı kapıp kaçması günah olarak hala da görülmez. Bilgi temelsiz olunca, düşünceler de temelsiz, uçuk ve firaridir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.