- 230 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ölüm kendisi aşılmadan yapılmış herşeyi sıfırlar
Yazarlığın bidayetinde bütün dünyanın sözlerinizi duymayı beklediğini sanırsınız. Bu işin çocukluğudur. Kimse çocukluğunu aşamadan büyümez. Eğer, mevzuun böyle olmadığının ayırdına vardığınızda küsüp kalemi atmazsanız elinizden, ikinci bir çağ başlar. Bu çağ ’öfkenin çağı’dır. Bu defa da öfkeniz yazmanın amacına dönüşür. Farkedilmemeye karşı duyduğunuz hiddetle karalamalarınıza devam edersiniz. Sitemi boldur bu çağın. Sevenlerinize müstehziyane tebessüm ettiren "Beni anlamadılar!" yakınmaları çoktur. Bu çağ da hafiften ahirine yaklaştığında, yine küsüp kaleminizi kırmamışsanız, ki öfke çağına yetişenler bunu kolay kolay yapamaz artık, ’inadın çağı’na yetişirsiniz. Bu defa da kaleminize duyduğunuz inançla yazmaya devam edersiniz. Elbette bir tür inat da vardır işin içinde. Belki bir parça intikam da.
Sonra bu çağın da sonuna yaklaşılır. İnsan çeşitli duygulardan hoplaya-zıplaya, farklı motivasyonlardan şevkini ala ala epeyce dolaştıktan sonra, hiçliğin kenarına gelir. Başlarken okunmak yazmanın amacıdır. Ama yolun ilerisinde yazmanın okunmayı getirmediği görülmüştür. Şimdi ne olacaktır? "Yazmayı bıraksın!" diyeceksiniz. Olamaz ki. Çünkü yazmak artık alışkanlık haline gelmiştir. Bir sürü de emek sarfedilmiştir. Müellifimiz yazmadığı zamanlarda kendisini uçurumun kenarında hissetmektedir. Eyvah ki ne eyvah! Başka türlü nasıl yaşanıldığını unutmuştur. İşe yaramanın diğer bütün çeşitleri gözden düşmüştür. Geri dönülmesi zordur. Derinlerle uğraştığına o kadar inandırmıştır ki kendisini, gündelik sohbetler sıkmaya başlar, sokaktaki insanlar ona sığ gelir. Artık onlara değil onlardan kaçırabildiği şeye hayat demektedir. Bir daha nasıl aralarına döner? Dönerse intihar sayılmaz mı? Arzulanandan mecburiyete düşüş de bir çeşit intihar değil midir?
Ben, tam da bu noktada, ’ihtiyaç’ düşüncesinin insan için bir kurtuluş olduğunu düşünüyorum. Hatta tezimin daha genişletilmiş formülü şu: İnsan birşeyi ihtiyacından dolayı yaparsa bu onu çevresinden bağımsızlaştırır. Kurtarır. Bağımsızlaşmaktan kastettiğim ilgisizlik manası değildir. Hayır. Kötü etkilerden korunmuş olursunuz. İzzet u istiğna sahibi olursunuz. Eğer "İhtiyacım olduğu için yazıyorum!" noktasına gelirseniz başkalarının size ihtiyaç duymaması bünyenizi çok fazla etkilemez. Sarsılmazsınız. Tutunma formülünüzün içinde bir dış etkenin dahil olmayışı endişelerin sayısını da azaltır. Hatta belki sıfırlar. Uğruna yazılacak değişmeyeni bulduğunuzda değişenlerin değiştirebilecekleri çok birşey kalmaz.
Arkadaşım, ihlas hakkında tefekkür ederken de bu kapıyı çalmadan edemiyorum, niye? Önce şunu soralım: İhlas bize evveliyetle ne yapıyor? el-Cevab: Bizi ’değişkenlerin zulmü’nden kurtarıyor. Ne demek bu? Belki biraz şu demek: İnsan herhangi bir ibadeti başkalarının gözüne girmek için yapsa, başkaları sayısınca değişkenleri, değişkenler sayısınca korkulacakları, korkuları sayısınca ilahımsıları olur. Fakat, Kur’an’da emredildiği üzere, ihlas ile yalnızca Allah’a kulluk etse, başkalarının sayısını azalttığı için değişkenlerinin sayısı da düşer. Hatta sıfıra iner. Çünkü isimlerinden birisi Sâdiku’l-Va’d olanın, yani vaadinde sâdık olanın, tek değişken olduğu yerde mahlukat cinsinden değişkenlik de ortadan kalkmış demektir.
Yani ’ihtiyaç çağı’ndan sonraki süreç de ’ihlas çağı’dır. "İhlas çağına ulaştığınızda nirvanaya da çıkmış olursunuz!" falan demeyeceğim. Böyle birşey yok. Nefis varoldukça mertebeler arası yolculuk bitmez. İmtihan farklı şekillerde sürer. Ancak ’ihlas çağı’na ulaşıldığında kavgasızlık alanı bir kere tanınmış olur. Diğer mertebeleri geri dönseniz bile canınız her yandığında, her ’Yanlış yerdesin’ uyarısı aldığınızda, dönüp sığınacağınız yeri bilirsiniz. Hemen tası-tarağı toplar oraya avdet edersiniz.
Fakat şunun da altını çizelim: Diğer mertebelerde hiçbir uyarıcıyla karşılaşılmadığında, yani dünya artık kaleminize kollarını açtığında, kendinize ikinci bir şuurla ihlası hatırlatmazsanız, düşüşünüz kalıcı hale gelebilir. İhlasın canı aksini hatırlatmakta/hatırlamaktadır. Tersi halde ilgiye meftun olup değişkenlerin sayısını yeniden çoğaltabilirsiniz. Çünkü değişkenler eskisi kadar değişken gözükmemektedir. İlgi üzerinizde sabitlenmiş gibidir. Karun’un "Bu bana ilimle verildi!" dediği tehlikeli noktaya yaklaşılmıştır. Nasıl kurtulanacaktır? Yine bir hatırlatmayla: Bunların da ardında ölüm vardır. Ölüm diğer değişkenlerin tamamını sıfırlayacak, yalnız Allah’ı bırakacak, bir çarpandır. Toptan bir sıfırlayıcıdır. Öyle ya. Ötede bana faydası dokunmadıktan sonra yazmamın ne anlamı var? Soru esasında budur. Sonu olan birşey başlangıçta da yoktur. Ölüm kendisi aşılmadan yapılmış herşeyi sıfırlar.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.