- 853 Okunma
- 8 Yorum
- 1 Beğeni
MÜTHİŞ TÜRK
Her mavi üniforma giyen uçmaz. Uçanlar uçar. Uçmayanlar uçanlara destek verir. Asıl görev onların her zaman harbe hazır olarak uçmalarını sağlamaktır.
Otuz sene mavi üniforma giydim. Gerçek görevimin yanında ek görevlerde verildi. Karargâh astsubaylığı, halkla ilişkiler icra koordinasyon vb. gibi…
Arada eski resimlere bakarım. Bir resim elli yıl gerilere götürdü beni. 1970’li yıllar. Aradan 50 yıla yakın bir zaman geçmiş.
Bir kardeş köy uygulaması başlamıştı o yıllarda. Her askeri birliğin bir kardeş köyü vardı. Maaşlarımızdan belirli oranlarda paralar kesilir, biriken paralarla seçilen köyün bazı ihtiyaçları
karşılanırdı.
Bir gün kardeş köyün muhtarı gelmiş birliğimize. Komutanımıza:
“Gumandanım sizlerin köyümüz üzerinde hakkınız çok. Uygun gördüğünüz bir zamanda sizleri de misafir etmek istiyoruz.”
Komutan beni çağırdı:
“Baturlar Albaya emrimi söyle. Bir heyet oluşturun. Kardeş köyü ziyarete gidin. Muhtarı kırmak olmaz.”
“Emredersiniz.” Dedim.
Baturlar Albay, uçmakla alakası olmayan, nahif, duygulu konuşunca da güzel konuşan, kimsenin kalbini kırmayan beyefendi bir büyüğümüzdü. Nedendir bilinmez. Filolardan her gün uçuş programını alır, pist başına gider, uçuşlar bitinceye kadar onları seyrederdi.
Gerekli hazırlıkları yaptık. Bindik araçlara köye geldik. Hepimiz üniformalıyız. Köyün kadınları, genç kızları toprak damlardan hayran hayran bize bakıyorlar. Neler yapmamış ki gönlü zengin o fakir köylüm? Tavuklar haşlanmış, suyuna bulgur pilavları vurulmuş, baklavalar, ayranlar... Kaşı, gözü kara elleri nasırlı, güzel köy kızları hizmet ediyor.
Yenildi, içildi. Sıra sohbete geldi. Üniformanın en gösterişlisi Baturlar Albayda, bütün ilgi onun üzerinde. Muhtar eski kasketini başından çıkardı. Boynunu büktü:
“Gumandanım eskerlik hatıratından anlatsan da dinlesek ya? Şu yeni yetmeler de ders alsa?”
Baturlar Albayım yerinde kıpırdandı. Öksürdü:
“Bana müthiş Türk derlerdi.”Dedi.
Dinleyenleri süzdü. Devam etti.
“ Amerika da milletler arası uçuş müsabakası yapılacakmış. Varsa bir ayran verin bana”
Hemen ayran koşuşturuldu. Ayranını yavaş yavaş, yudum yudum içtikten sonra:
“Hava Kuvvetleri Komutanı beni çağırdı. O zaman rütbem yüzbaşı. “Oğlum Türkiye’yi temsilen seni Amerika ‘ya göndereceğim. –emredersin Komutanım vatan için canım veda- dedim. Ben kendi uçağımızla Amerika’ya uçtum. Yarışma başladı.”
Dinleyenleri bir heyecan aldı götürdü. Çıt yok. Hani derler ya sinek uçsa sesi duyulur. Öyle bir sessizlik.
Baturlar Albayım devam etti:
“Ji çekme, pike yapma, kısa mesafede kalkış iniş derken İngiltere’nin, Fransa’nın da içinde bulunduğu diğer milletlerin pilotları elendi. Amerikalı pilotla ben kaldım.”
Bilerek bu terimleri kullanıyordu. Dik tırmanışa ji çekme, dik alçalmaya pike yapma diyor, köylülerde sözünü kesmemek için sormaya cesaret edemiyorlardı. Devamla:
“ Amerikalı pilotla müsabakaya devam ettik.. Her ikimizde iyi pilottuk. Puanlarımız eşitti. Ama bir birinci seçilecekti. Bütün devletlerin komutanları toplantı yapıp kararlarını bildirdiler.
-Her iki devletin pilotları serbest gösteri yapacaklar. Birinciyi o zaman açıklayacağız.-
O gün uçuş yapılmadı. Ertesi gün Amerikalı pilot kararını bildirdi.
-Ben uçağımla Hudson nehrindeki bir köprünün altından geçeceğim. Daha sonra iki ağaç direğin ortasına bezden hedef gerilsin. Hedefi en yakından vurup yükseleceğim. – Dedi.
Bana sordular-Kabul-dedim. Hakem heyeti nehrin kenarında yerlerini aldı.
Biz pisten havalandık Nehrin üzerinde turluyoruz. Amerikalı pilot nehirden uzaklaştı. Alçaldı alçaldı evettt… Köprünün altından geçerek yükseldi. Sıra bendeydi kimse aynısını yapacağıma ihtimal vermiyordu. Bende uçağımla uzaklaştım nehirden, köprüye gelince alçaldım geçtim altından. Daha sonra köprüden uzaklaşmadan neredeyse uçağımla daire çizerek, tam üç kere tekrarladım bu geçişi. Piste gelip uçaklarımızdan indiğimizde Amerikalı sinirden titriyor, bana eliyle koluyla bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Güldüm. Cevap vermedim.
Hedef atışı başladı. Amerikalı havalandı. Alçaldı. Neredeyse uçağı düşürecek. Hedefi vurdu. Yükseldi. Sıra bendeydi. Ben de uçuşa geçtim. Hedefe doğru alçaldım. Hedefi vurduktan sonra uçağın alev çıkan bölümünü hedef direğine vurdurdum. Sonra yükseldim. Bunu da üç sefer yaptım. Türkiye birinci olmuştu. Bana da Müthiş TÜRK diyorlardı.
Köylüler çılgınca alkışlıyorlardı. Aralarında ağlayanlar bile vardı. Arkalardan bir genç el kaldırdı.
“ Uçağın egzozu direğe vurulunca eğilip kapanmaz mı gumandanım ?”Dedi.
Baturlar Albayımın bu soru karşısında bütün neşesi kaçmıştı. Bize dönerek:
“Hazırlanın arkadaşlar dönüyoruz.”
Yolda giderken Baturlar Albay:
“Biraz abarttık galiba Astsubayım. Ne dersin?
“ Albayımızın anlattıkları uçuş esnasında yapılması neredeyse imkansız şeylerdi.
“Önemli değil Albayım. Bir daha ki sefere uçağı otomatiğe bağlar, çıkar kanadının üzerinde çay içersiniz.” Dedim.
Bunu söylerken kendisini neşelendirmek istemiştim. O kibar insan birden çok sinirlendi.
“Haddini bil Astsubayım.”
Evet, haddini bilmek önemlidir. Bazen düşünmeden konuşmak karşı tarafı kırabiliyor. Ancak palavra da olsa ölçüyü kaçırmamak gerekmez mi?
O muhterem insan çoktan rahmetli olmuştur. Yattığın yer nur olsun Baturlar albayım. İnşallah bana hakkını helal etmişsindir.
NOT: Resim Baturlar Albayın uçakla altından geçtiğini iddia ettiği Hudson nehrindeki köprüdür.
YORUMLAR
Ne kadar güzel bir anı ve aslında ne kadar önemli bir mesaj veriyor bizlere. Ama gene de Baturlar Albayın mübalağası hoş bir mübalağa gibi geldi gözüme. Kendisine aşırı hayranlık duyan insanların beklentilerine yanıt vermiş kendince. Böyle Müthiş bir Türk ile aynı sofrada bulunmak onlar için kimbilir nasıl sıradışı bir olaydı.
Çok severek ve ilgiyle okudum Bedri komutanım.
Teşekkür ediyorum, saygı ve selamlar.
Bedri Tokul
söven biriyle tartışma halideyim.
Güzel yorumun cevapsız kaldırmayacaktır.
Beni hoş gör...
Selam ve saygıyla...
Bedri Tokul
Ancak çok titiz yapılan sağlık kontrollarında pilot olamıyor. Ama uçma özlemi onda hiç eksilmemiş. Devamlı filolardan uçuş proğramlarını alır uçuşları seyrederdi.
Duyarlı ve anlamlı yorumunuz için teşekkür ederim .
Selam ve Saygıyla Kardeşim.
:)
Vay sen çok yaşa emi..
Hani avcıyla kuyruk meselesi gibi..
CAN DOST, balkaymak tadında, tatlı dilin güler yüzün var olsun.
Ne iyi ettin de yazdın. Ne iyi ettin de paylaştın.
Sağol.
Bir eser güne gelecekse bu gelmeli. Sen hep layıksın VAROL..
Saygımla öptüm ellerinden.
Bedri Tokul
canım gardaşım. Okunsun yeter.
Sen de çok yaşa, iyi yaşa, sağlıklı yaşa.
Öperim yanaklarından.
Öğrenci iken hastane stajı sırasında sezaryen ile doğum yapmış bir kadının yaptığı doğumu tüm ayrıntıları ile ve dahi müthiş acılar çektiğini de ekleyerek anlatışına şahit olmuştum. Doğum sonunda tüm doğum ekibinin bu kadar zor bir doğumu hiç bağırmadan,ağlamadan başardığı için onu alkışladığını falan da anlatıyordu. O zamanlar sezaryen doğumlar hep genel anestezi ile olurdu genelde.
Onu dinlerken epey eğlenmiştim. Kadınların doğum, erkeklerin askerlik anısı bitmez komutanım.
:))
Sevgilerimle
Bedri Tokul
Ben neye gülüyorum biliyor musunuz?
Adam 20 gün bedelli askerlik yapıyor bizden daha çok anısı var.
Selem ve sevgiyle...
Hudson nehrıne bakan bir dairemiz vardı. Leb-i derya kıvamında ama söz konusu akan su olduğu için leb-i nehir denecek manzaraya sahipti. Bir ara ben İstanbul'a gitmisken eşimi aradım:
- Gördün mü?
- Neyi?
- Evin önüne, nehire yolcu uçağı acil iniş yapmış. Görmedin mi?
- Yoo.
Hava okuluna gitmiş bir babanın kızı olduğu halde uçağın motorlarının nerede olduğunu gösteremeyen eşim nehre inebilen uçak hikayesinden pek etkilenmemişt. Daha sonra o uçağın hikayesini Tom Hanks'in oynadığı bir filme (Sully) çekeceklerdi. Amerikalı bu sefer uçağı Hudson'a indirmiş ama Türk bunu görmemişti. Belki Baturlar Albay görse sadece indirmekle yetinmez, bir de kaldırırdı.
Çok güzel bir anekdot olmuş. Öncelikle anı isteyip her şeyin önünü açan muhtara, sonra da bu anların kaybolup gitmesini engelleyen size teşekkür ederim. Saygılarımla.