Her Konuda Bir Değişim Dönemi..
“Yeni bir çalışma, Kuzey Kutbu’nda bile karla birlikte gökten mikro plastik parçacıklarının yağdığını ortaya koydu. Bir litrede 10 binden fazla plastik parçacık buldu.
Bu sonuç, sağlığa etkileri henüz bilinmese de insanların plastik soluması anlamına geliyor.
Kuzey Kutbu, dünyanın en kirletilmemiş bölgelerinden biri olarak biliniyor.
Alman ve İsviçreli bilim insanlarının araştırmasının sonuçları bilim dergisi Science Advances’ta yayımlandı.
Uzmanlar, karda kauçuk ve lif parçacıkları da buldu
…
Daha önce Çin’deki sanayi kenti Dongguan, İran’ın başkenti Tahran ve Fransa’nın başkenti Paris’te yapılan incelemelerde de gökten mikroplastik yağdığı tespit edilmişti.”
“Dünya Müslüman Alimler birliğinin yapmış olduğu ilmi çalışmalar sonucunda, dünyanın bir çok yerinde gökten mikroplastik yağdığı bilimsel yöntemleri kullanarak açıklamışlardı, bakınız : www………”
Elbette böyle bir çalışma yapmıyorlar, lakin ben gönlümden geçeni ifade ediverdim.. Ne yazık ki böyle çalışmalarda dini kesimlerin pek katkısı yok, genelde takoz koyuyorlar..
Bkn1: www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-49355707
Bkn1’de haberin kısa özetini yukarıda verdim. Mikroplastik gökyüzünde gittikçe artıyor.
Yerele dönersek en son plastik poşet uygulamasından herkes haberdardır. İlk başlarda kimi kesimlerce yine kimlere rant sağlıyorlar diye bir rant düzeni akıllara gelmiştir. Lakin çok güzel bir uygulama, artık markete gidilirken yanımızda çanta taşımak mecburiyetindeyiz veya ücretli poşet almalıyız. Bunun yanında yine çıkan haberlerde bunun da kolayını bulmuşuz, manav ve ekmek bölümlerindeki ince poşetlerin tüketiminde büyük artışlar söz konusu olmuş.
Elbette paralı poşet uygulamasını avrupadan aldık yine.. çünkü taklitten öteye geçemiyoruz, daha güzel fikirler neden ve uygulamalar olmalıydı, yine paraya bağladılar işi. rant mı, evet rant ! Rantsız bir uygulamayla karşılaşmak oldukça zorlaşıyor ülkemizde..
DÜNYA HER KONUDA BİR DEĞİŞİM İÇİNDE.
Lakin kendilerini ortaçağ veya en yakın soğuk savaş veya ülkelerin birbirlerine karşı ithalat ve ihracat oranlarında göre uyguladıkları sümen altı savaşların müsebbibleri olarak gördüğüm, ekseri Patlama Kuşağından olan;
1927-1945 yılları arasına “Sessiz Kuşak”
1946-1964 arasına “Patlama Kuşağı”,
Ülke liderlerinden, geri kalmış bağnaz yönetim anlayışlarından dünya 3. Dünya savaşına girmeden kurtulabilirse; çok güzel bir çağın içine gireceğiz.
Kendini geliştirmemiş, güncel fikirler ve güncel dünya gelişmelerini takip etmeyen bağnaz ve yobazların dünyaya bakışları ile Z kuşağının (2000 sonrası) dünyaya bakışları çok farklı olacaktır.
Keşke bilgisayar, internet ve teknoloji konularında patlama kuşağı ile y ve z kuşağının nasıl düşündükleri veya ne gördükleri konusunda sosyal araştırmalar yapılsa da gerçek bir sosyolojik tahlil yapabilsek.
Derin dünya veya kurgu tarih çıkarımlarında bahsedilen; insan nüfusunun 300-500 milyona indirileceği, dünya birleşik devletlerinin kurulacağı vb gibi konuları bir yana bırakırsak…
İnsanların en huzur bulduğu veya mutlu olduğu çağların çocukluk dönemi olduğunda her fikir olabiliriz değil mi? Hangi hayat koşulunda yetişirse yetişsin insanlar, orta yaşın üstüne çıktıktan sonra sılalarına dönüp, yani çocukluklarını geçirdikleri dedelerinin mezarlarının çevresindeki coğrafyaya dönüp huzur içinde yaşamak istemektedirler. Dikkat edersek sitemizde bile, sıla ve köye dönüş şiirlerinin hiç de asımsanmayacak boyutta olduğunu görürüz. Gurbetçi arkadaşlarımızın ise ülke hasretlerini de çocukluklarının geçtiği coğrafya ve kültüre özlem olarak algılamalıyız.
Peki, Z Kuşağının sılası neresidir ? Şehir, Bilgisayar ve apartman daireleri olacaktır.
Z kuşağı en güzel yıllarını kutu gibi evlerde geçiriyor, ellerinde akıllı telefonlar ve ekseri bilgisayar oyunları ile büyüyorlar.. Bunun önüne geçmek için daha doğrusu çocuklarını kendilerine benzetmek için ebeveynler kendi kültür ve inanç gruplarına çocuklarını yönlerdirmeye çalışsalar da kazanan her zaman çocuğun hayal dünyası olacaktır değil mi?
Bugünlerde yine bir haberde bkn 2: onedio.com/haber/cizgi-filmler-diyanet-in-hedefinde-dini-ve-milli-duygulara-aykiri-883075
Diyanet kurumumuzun çizgi filmlere kafayı taktığını göreceksiniz. Peki, diyanet kurumunda bu konuyu kafaya takıp tehlikeli bir gidiş olduğunu düşünenler hangi kuşaktandır sizce?
Benim tahminim elbette patlama kuşağı..yani 1946-1964 arasında “Patlama Kuşağı” dünyaya gözünü açanlar…
Yani yeni nesli kendileri gibi düşünmeye zorlayan bir kuşaktır patlama kuşağı. En doğrucu, ben bilirimci, eleştiriye tahammülü olmayan kuşak düşünce ve edebiyat dünyasında da bu kuşaktır bence.
Bu kuşaktan olup da kendisinin ötesinde yaşayabilenleri istisna. İşte gerçek düşünürlerimiz ve rol modellerimiz de bu istisnai büyüklerimiz olacaktır. Bulursunuz sakın eteğini, elini, izini bırakmayın dostlar. Ve bulursanız bu sitede bile bana da ulaşın lütfen..
Tarihin akışında, coğrafyaları ve kültürleri değiştiren en önemli iki başlık nedir diye sorsak kendimize elbette “din ve milliyetçilik” düşünceleri ilk sırada yerini alacaktır. Zaten Diyanet Kurumu’da bu bağlamda çizgi filmleri incelemiş değil mi? Çünkü topluma ve geleceğe verebilecekleri bir şey kalmadı pek patlama kuşağının, vermeye en yakın oldukları alan ise 3. Dünya savaşı veya ülkeler bazında iç karışıklıklar…Bu konuda da oldukça mahirler..Çünkü yaşları gereği yönetici pozisyonundalar ekseri ve bizlere de çok kötü bir dünya ve ülke hazırlamakla meşguller bence..
Bilim ve teknoloji ve gelecek dünyasında yer alamayacak iki düşüncedir bence din ve milliyetçilik, her yıl ve dönem biraz daha değerlerini yitirecektir. Ancak din ve milliyetçilik ve zümrecilik düşüncelerinden çıkışı da elbette kolay olamayacak dünyanın. İster Çin ve Doğu Türkistan özelinde düşünün, ister abd ‘ye yapılan göçmen hareketleri olarak düşünün, ister rusyanın sıcak deniz serüvenlerini düşünün, fetih veya ele geçirme çalışmaları sanki daha bitmemiş dediğim kavimler göçü (doğudan batıya, güneyden kuzeye) devam etmektedir.
Ülkemiz bazında bu göçleri düşünürsek;
Mesela Tokat’ta veya Van’da veya Çorum’da veya Hakkari’de hiçbir Uşak’lı, Bolu’lu, İzmir’li, Kütahya’lı vb mahallesi görebilir misiniz? Ülkemizde de asırlardır bu göç devam ediyor, bir çok batı ilimizde doğu illerimizden gelen vatandaşlarımız çoğunlu oluşturduğu mahallerler gözünüze çarptı mı, çarpmış olması lazım çünkü sosyolojik bir gerçektir bu göçler.
Neden insanlar şehir değiştiriyor ülkemizde elbette bir çok etken var. Lakin bu etkenlerin en büyükleri televizyon ve sinema sektöründeki yönelimler, iş bulma, yaşam standartları daha iyi olduğu düşünülen bölgelerdeki yaşam hayalleri…
Neden insanlar kuzey Afrika’dan Anadolu’ya veya Avrupa’ya göç ediyorlar, neden mesela Suriyeli ve Afganlar İran’a Orta Asya’ya veya Çin’e yönelmiyorlar??
Veya neden ben ülkemizden avrupaya kaçan veya yerleşen gençlerin haberlerini görüyorum da, mesela Norveçten, Hollanda’dan İngiltere’den ülkemize beyin göçü gerçekleşmiyor arkadaşlar, yoksa ben mi habersizim?
Yerel Siyasi olarak bakarsak da doğu illerimizde genelde Cumhuriyetin partisi pek bir rağbet görmez, lakin bir çok göç hareketi ise Cumhuriyet düşüncesinin daha çok yaygın olduğu şehirlere yapılıyor desem yanlış bir çıkarımda bulunmuş olur muyum acaba? Elimde araştırma ve bilgi olmadığı için havada kalan bir düşüncem bu.
Çok yanlış işlerin ve yönetimlerin eline düştük bu çağda. Nasıl kurtuluruz inanın kafam durdu. Her konuda karanlıkta ışıksız fenersiz yürüyen bir ülke görüyorum ben, yanlış mı görüyorum arkadaşlar?
DÜNYA HER KONUDA BİR DEĞİŞİM İÇİNDE.
Bakn3: indigodergisi.com/2014/12/13-burc/
Bu aralar 13. Burç (yılan) olarak dünya gündemine girdi. Doğruluğu ve yanlışlığı tartışılsa da, internet bilimi dediğim, internet araştırmalarımda güneş yörüngesine 3000 yıllık bir sürede giren başka bir gezegenden bahsediliyor. Eski uygarlıklara bilimi öğreten veya inşaayı öreten uzaylı ırkın gezegeni olan NİBURU aldı gezegenin yeniden güneş sistemine gireceğinden söz ediliyordu. İnternet efsanesi de olabilir. Eğer ülke olarak ekonomik gelişmişliğimiz veya ekonomik özgürlüğümüz elimizde olabilse bir çoğumuzun sanırım müstakil evleri ve çatısında bir teleskop olurdu. Lakin ideolojik yönetimlerden daha kurtulamayan ülkemizde bireylerin bu standarda kavuşması çok zor. İmkanımız olsa da gökyüzüyle alakalı bu konuları kendilerimiz doğruluğu ve yanlışlığını teyit edebilsek keşke.
Bkn3’de değinilen burçların her kültürde, dinde, inançta bir karşılığı var gerçekte. Yukarıdaki 13. Burç ve Niburu aldı gezegenin doğru olduğu varsayarsak, insanlar ve dünya üzerindeki etkileri ne olabilir? Bu konuda ülkemiz içinde bir çalışma veya araştırma yapıldığını okumadım..
Yine de Abd’nin Irak ve Suriye’ye müdahalelerinin metafizik ve medeniyet doğuran güçlerle ilgili olduğuyla ilgili bir çok habere ulaşabilirsiniz internette. Bu konuda araştırma yapmanızı tavsiye edebilirim, ilgili yörelerde tanıdığınız veya ulaşabileceğiniz insanlardan bu konularda bilgi teyiti yapmak yanlış olmak herhalde, bir de elbette merakınız varsa bu konulara tabii.. Ki yakın zamanda sanırım Hatay’da yapılan bir kazı vardı, sanırım incil ile alakalı.. Devlet sırrı denilip örtbas ediliğ saklanan bilgiler falan fişman..
10-20 yıl içinde de uzaylı yaratıkların varlığının dünyaya duyurulacağı konusunda da bir çok bilgi mevcut. Yalnız olabileceğimizi düşünüyor musunuz kainatta? Yoksa sadece ben miyim güncel yüzyıldan, sinemadan, romanlardan ve ilmi çalışmaların vardığı, dokunduğu gerçeklerden vb etkilenen aramızda?
Bu değişimler bağlamında değişmediğini düşündüğümüz insan düşünce ve duygularını şiirlerde daha çok işliyoruz. Lakin düşüncelerimiz ve duygularımız her geçen gün bizden habersiz değişmekte aslında. Şairleri, okurları ve yazarlarının hayal düşünceleri küçük olanlar medeniyet inşaa etmede her zaman geri kalacaklardır. Korku iklimlerinde ve buyurgan ve insan hak ve özgürlüğü konusunda baskıcı yönetimler bizi girmekte olduğumuz yeni çağda başka bölge ve kıtaların kölesi yapacaktır.
Mesela gelecekte insanların birbirine en çok sorduğu sorulardan biri de değişecektir.
Kaç çocuğun var değil kaç robota sahipsin? Sorusu 30-40 yıla kalmaz, patlama kuşağına tabii yöneticiler dünyayı savaşa sürüklemezse en çok sorulan sorular arasında olacaktır.
Sahi kaç robotunuz var işlerinizde size yardımcı olan??
Mutfak robotu, traktör, telefon... şimdilik bizim yönettiğimiz aygıtlar.. Bu aygıtların bizim için kendilerini yönettiğiniz bir düşünsek nasıl bir yaşantımız olur ki??
Biraz uzadı düşünsel yazım ancak, devam edeyim.
Kırsal toplumlarda hayvanlara bakacak, tarlalarda çalışacak fert sayısı için kalabalık ve geniş aileler vardı, bu yüzden çocuk sayısının fazla olması gerekliydi mecburiydi. Şehir kültüründe ise çocuklar ekseri yardımcı değil, dert olabilecek bir konuma geldi.
Denize kıyısı olan coğrafyalarda da gemiye tayfa ilazım babında doğurganlık at başı değil miydi?
Zaman geçtikçe de gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ise doğum oranları hızla düşüyor, kısırlıklar artıyor, nedenleri olarak elbette beslenme ve doğal yaşamdan kopuş ile raf ömrü kimyasal bileşenlerle uzatılan gıdalar gösteriliyor.
Artık dünyamızda da son 200 yıldır petrol, fabrika dumanları, fabrika atıkları, mikroplastik gittikçe arttığı için de insan fizyolojisinde, biyolojisinde değişimler başlıyor. Bu değişimlere ayak uyduramayan, kısır dini, etnik ve ideolojik tartışmalardan öteye geçemeyen toplumların tarihte bir çok benzeri bulunan daha doğrusu coğrafyamızda anılan Hititler gibi yok olacağımızı düşünen bir ben miyim burada?
Peki, çare nedir? Yoksa sadece kendi ömrümüzdeki ortalama 70 yılı düşünüp keyfe keder yaşamaya devam mı edelim değerli dostlar?
Bana bir çare ilazım, hangi fikir bana umut verebilir, ülkemizin yarınları için güzel hayaller kurmama neden olabilir paylaşabilecek bir kalem, bir dost veya düşman bile varsa minnettar olurum..
Saygılarımla,
Esen kalınız..
Bkn1: www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-49355707
bkn 2: onedio.com/haber/cizgi-filmler-diyanet-in-hedefinde-dini-ve-milli-duygulara-aykiri-883075
Bakn3: indigodergisi.com/2014/12/13-burc/
YORUMLAR
çare sende fikir sende dert sende
söyledim sana daha öncede
dinlemedin hiç beni de
;)) sevgilerimle
Yinsani
ben kendine ayamadım..
sevgisine hasret kalan
ben vuslata uyamadım..
:))
sevgilerimle hocam..