- 632 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
PİŞT, SES ETMEYİN LÜTFEN...
Düş ağacında deme yolunun bir uzantısı gibi o darağacı.
Sehpanın köşesine çarpıp da kocaman bir morluk edindiğim misafir odası belki de düş gezginlerinin sirayet ettiği bir kapı aralığından duyulan sesleri.
Sıfatların izdihamında özne olmaya meyletmiş bir fıtrat gibi içimin tıkış tıkış odalarında bir hava sahanlığı belki de az sonra göğü aydınlatacak havai fişekleri.
Zanlar da tıklım tıklım yine de duymazdan gelip pişkince çocukluğunu yaşayan eski bir ev eşyası gibi hala ilk alındığı günkü özenle yerleştirilmiş odanın başköşesine.
Satır aralığında dikmişken gözümü diğer gözüm Pamuk’un romanındaki sayfaları ziyaret ediyor ve pek düşkün olmasam da onun romanlarına iç dünyasını çözmeye çalışıyorum kahramanlarının yarattığı ve yaşattığı belki de yeşerttiği belki de ta kendisi iken yazdıklarına tutunan bir okuyucu kimliğim ile iç bükey aynasında fesat dünyanın kıpraşan ihaleleri yok sayıp kendi mıntıkamda gezintiye çıkıyorum yorgun gecenin telaşını görmezden gelip yeni bir haftaya başlama heyecanı ile kendime satırlar hediye ediyorum ve hangi baltaya sap olamadığımı yok sayıp yazın dünyasında bir yer edinmeye çalışıyorum. Gülmeyin de hani hem kim ölmüş yalandan, demenin meali iken kendime fısıldadığım dokunaklı bir şarkının nakaratında fink atan notalar gibi belki de kendime nota verdiğim ve düzlemi yok sayıp kavisli bir yolda titreşime sebebiyet veren iç sesimle derinden derine düşünüyorum elbette düşüyorum da ve üşümediğimi iddia edip kendimi soğuk bir kış gecesine hayal ediyorum.
Kuram dışıyım işte ve kurduğum tüm soytarı denklemler güme gitti elbette hipotezler de.
Ve yüksek lisans yaptığım yıllarda asla tamamlanmayacak tezimle sözüm ona rüştümü ispat ediyorum kifayetsizliğime.
Hangi minval sizce ya da hangi enlem, hangi boylam.
Düş meclisinde yola çıkıp da varamadığım gerçek dünya belki de tam tersi. Hayatın tek düzeliği ve ısrarcı bir kesim tarafından keşif yapılan iç dünyam elbette boyutsuzluğum bir alâmetifarika bir duşakabin gibi içine girip de cümlelerle her bir cümlenin çektiği ve başka bir hüviyete büründüğü banyo sonrası hala kurulanmayı bekleyen bir yavru kedi gibi içim içimi tırmalarken insan olduğuma da şerh düşüyorum hani olur da görünmezliğim bir ömür süregelir, diye.
Zorlu bir yolculuk addetmediğim hayatın beni nasıl da yanılttığı ve kendime hazırladığım o iksire ihanet edip demli bir çaydanlık çayı boca ediyorum boğazımdan aşağı.
Şekersiz ve çok koyu kaç fincan çay ise hala ayılamadığım ve hala güzellik uykumdan uyanamadığım.
Mevsime b/akıyorum da…
Mevsimin seyri değişsin diye adaklar adıyorum kendimce. Bir yağmur özlemi ve sonbahar özentisi adeta yaprak kımıldamazken sağanağa esir düşmenin özlemi ile sağdıcım olan şemsiyemle hazır ol’dayım: her an başlama ihtimalini göz önünde tutarak esinti ve nem yüklü bir havayı solukluyorum en azından yazarken kendimi ve iklimi resmettiğim bir sonbahar güncesi gibi sıkı sıkıya da sarılıyorum inancıma ve hayallerim de devri âlem yaparken ben sünepe bir kedi gibi sıcak sobanın hayalini kuruyorum.
Doğal gazla ısınmak pek bir cazip gelse de günümüz insanına ben hala mazinin özlemi ile kaç odun attığımızın hesabını tutmadan sıcaklıkta mayışan miskin bir canlı olmayı yâd ettiğim düne gidiyorum.
Yol yorgunuyum lakin bu, tamamen düşsel bir gezinti.
İçim ezik ve yüreğim kanarken içimden gelmiyor işte fiziki anlamda nerede olduğum değil de ruhumla yazdığım ve ruhumla gezdiğim körpe sokaklarında sözüm ona kentsel dönüşüm ile ihya edilesi bir şehir özlemi ile eski İstanbul’umu arzu ediyorum belki de Orhan Pamuk ile tek ortak noktamız ya da ikinci ortak noktamız.
O, yazmak adına büro olarak kullandığı dairede volta atarken ben zihnimin koridorlarında geziniyorum ve elbette iki İstanbul sevdalısı tıpkı onun rüştünü ispatladığı İstanbul’a kökleri ve gönlü ile bağlıyken aynı akıbeti yaşıyor olmamızın da pek önem arz etmediğini düşünüyorum.
Dağ dağa küsmüş de misali… ben onun kahramanlarını sindirmeye çalışırken ve onun okuyucu kitlesine hangi gözle baktığını da tahmin etmeye çalışırken.
Boyutsuzluk işte tam da böyle bir şey hele ki çocukluğuma uzandığımda aşka düştüğüm ne çok yabancı oyuncu. Bir Robert Redford misal ve İngilizce öğrenir öğrenmez nice ünlünün fan adresini bulup da birer imzalı resimlerini edindiğim üstelik adresime ulaşan ve hala saklı tuttuğum.
Sözcükler pek bir küskün dururken yüreğimin bir köşesinde…
Yüreğim daralırken kendime olan inancımı yitirip de…
Nihayetinde kendime yabancılaşıp hangi amaçla yaşadığımı ve yazdığımı sorgulama noktasına geldiğim elbette suç unsuru bir söylemde ya da alıntıda bulundum mu diye kalemimle ve ruhumla olan kavgam.
Hayat denen uzun mesafe koşusu ve ben kocaman bir es verip de esin kaynağım olan duygularımla hemhal ve bu sayede içimdeki okyanusu kova kova satırlara boşalttığım aynı oranda sevgi ve inanç anlamında sonsuzluğa şerh düşmenin nasıl bir duygu olduğunu iyice sindirmek adına ayıla bayıla yaşadığım ömrün artık pek de bir tadının kalmadığı gerçeğini yok saymaya çalışıp şükür duygumla direncimi hala saklı tuttuğum…
Ve içimdeki ayna bana küskün olsa da…
Ve ben insanlara hala inanmayı ve sevmeyi de şart koşarken…
İnanılmaz gözlerle hayatı taradığım aynı anda radarına takıldığım bilinmezlik ve bilinmezle kurduğum diyalog sayesinde içime serilen ferahlık ve düş gücümle sıkılmaya nokta koyup bir hayal okyanusunda bir gün mutlu olmanın da imkân dâhilinde olduğuna inanıp ve de uyanmak istemediği bir rüya ve lütfen sizler de sessiz olun ve gelin beraber yaşayalım bu rüyayı sonra da üstünü örtelim cümlelerin elbette sevginin de…
Pişt, ses etmeyin lütfen.
Ama sevmeye devam etmeyi de unutmayın.
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
Ömrünüz çok olsun.
Selam ve dua ile.
İnsan, bir ayna aslında, somurtkan bir insana küçük bir tebessümle selam verseniz nasıl da düşüyor yüzündeki keder. Mutluluk sarıveriyor bakışlarını.
İşte öyle bir şey Gülüm, sevgi ilaçtır Çorak yürekler.
Sevgiler.
Gülüm Çamlısoy
İlk günden beri tek savunduğum ama günümüzde seven üstelik samimiyetle seven yürekler adeta bir suç unsuru. Sevmekten yorgun düşsem de benim vereceğim tek cevaptır insanlığa en azından sevmeye değer şeyler aramak bile bir başlangıç ve o kocaman sevgiyi hak eden illa ki İlahi Gücün sunumunda bir umut deryası...
Tüm sevgimle gönül dostuma.
İnsan ,ya insan gibi akıllıca söylemeli ; yahut hayvanlar gibi susmalıdır! Sadi
Keşke hayvanlar kadar duyarlı ve yürekli olsaydı insanlık.
Bir tema değil bu sadece varlıksızlığın temas ettiği yokluk dürtüsü.
Suskunluk asaleti yüklenmişken ve yapılan haksızlığa kadar direncimizin ve dirayetimizin sınandığı lakin bu ilelebet böyle devam edecek diye de algılanmamalı.
Allah var gam yok.
Seyrinde ufkun görebildiklerimizi de yad etmek ve kalp gözüne itimat edip uzak durmak nerede duracağımızı bilip de.
Hayırlı akşamlar.