- 452 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sürpriz Hediye
SÜRPRİZ HEDİYE
Kasaba 2 bin nüfuslu bir yerdi.
Kasabanın sevilen gençlerinden olan Ahmet idealindeki uzman çavuşluğa kavuşunca gönlünü kaptırdığı öğretmen Neziha ile evlenmiş ve mutlu bir yuva kurmuştu. Çocukları erkek olunca adını “Mert” koymuşlardı. Mert ve dürüst olsun diye.
Ahmet ne yazık ki, Mert daha bir yaşındayken şehit düşmüş, dolayısı ile Mert babasını tanıyamamıştı. Babasını hayal meyal hatırlıyordu. Ama babasını annesi sürekli anlatıyor, kahramanlıkları Mert’in beynine ve kalbine nakış nakış işleniyordu. Her çocuk ninesinden masal dinleyerek büyür ama Mert gerçek kahramanlık hikayeleri ile daha gerçek bilgilerle doluyor, vatanını ve babasını daha çok seviyordu.
Aradan birkaç yıl geçtikten sonra Mert büyümüş, okullu olmuş, sünnet olma çağına gelmişti. Ahmet şehit olduğu zaman kardeşi Mehmet’te öğretmen olarak görev yapıyordu kasabada. O da en azından ağabeyi kadar sevilen insandı kasabalarında. Ahmet şehit olunca kasaba halkının ısrarı ile Mehmet Belediye Başkanlığına aday olmuş ve açık farkla kazanmıştı.
Mert artık ilkokul ikiye geçince amcası Mehmet, annesi Neziha, dedeleri Kemal ile Fadime annesinin babası Ali ile Emine, dayıları Nazım, Kazım ve Hazım, Mert’e dillere destan bir düğün yapmak istediler.
Öğretmen ve Belediye Başkanı olan Mehmet, sünnet düğününden önce yeğeni Mert’i bir kenara çekerek, düğünde kimsenin aklına gelmeyen bir şey yapmak istediğini söyleyince Mert’in “Ben babamın hayatını anlatan bir hikaye yazayım. Bunu resimleyerek kitap yapalım kimseye de haber vermeden düğünde çocuklara hediye edelim. Bunu da kimseye haber vermeden yapalım ”dedi.
Bunun üzerine bir ay kadar amca ve yeğen kitabı hazırladılar. Kitabı Kasabanın bağlı olduğu il Merkezinde Güzel Sanatlar Lisesi Müdürü ile konuşarak her sayfasını bir öğrenci resimlemek üzere güzelce resimlediler. Bunu da kimselere söylemediler. Çünkü sürpriz olacaktı.
Belediye Başkan Mehmet bey ve yeğeni bu proje için çok heyecanlanıyorlar, bu güzel sürprizleri açığa çıkmasın diye kimseye bahsetmiyorlardı. Herkes düğünde öğrenecekti. Bu sırrı saklamak için amca yeğen büyük çaba harcıyorlardı.
Belediye Başkanı Mehmet bey, yeğeni Mert’i çok seviyor zekasına hayran kalıyordu. Sadece yeğeni olduğundan değil, sadece şehit oğlu olduğundan değil gerçekten de bir insan olarak kendi çocuklarından daha çok seviyordu. Sebebi de Allah’ın ilk emri “oku” yu yeğeninin sevmesi ve daha 8 yaşında olmasına rağmen bunu da arkadaşlarına, Mehmet beyin oğullarına da aşılamaya çalışmasıydı. Amcasına “Oku emrini seven ve okumayı sevdirmeye çalışanlar bence evliyalar kadar değerli insanlardır” deyince yeğenine sımsıkı sarılmış ve uzun süre bırakmamıştı. “Bu ülke baban gibi şehitler ve senin gibi yiğitler sayesinde asla yıkılmayacak Mert oğlum” demişti.
Düğün için büyük hazırlıklar yapılmıştı. Hem Şehit Ahmet’in hem de Neziha Hanım’ın sülalesi çok genişti. Üstelik arkadaş çevreleri de oldukça kalabalıktı. Neziha Hanım da Ahmet bey de mal değil seven dostlar biriktirmişler, engelli yaşlı, fakir herkese kol kanat germişlerdi. Neziha Hanım şehit kocasından kalan maaşını bile almaz hatta kendi ihtiyacı dışında giyecek yiyecek ne varsa fakir öğrencileri ile paylaşır, onlara kitaplar alarak hediye ederdi. Bunun ödülü olarak da Yaradan onlara güzel dostlar hediye etmişti.
Kasabanın geniş meydanı hınca hınç doluydu. Herkes Mert’in mutlu bahtiyar haline seviniyorlardı. Birden düğün müziği kesildi. Belediye Başkanı Mehmet bey ve yeğeni Mert, yavaş yavaş orkestranın olduğu yere geldiler. Amca Mehmet bey, mikrofonu alıp yeğenine uzattı. Mert dikkatle kendine bakan düğüne gelmiş il protokolüne, Ankara’dan gelmiş misafirlere bakarak güzel bir Türkçe ile İkra suresinin ilk 5 ayetinin mealini okudu. Sonra “ Başımıza ne geliyorsa cehaletten geliyor, yani okumamaktan, terör de her türlü kötülük de cehaletten besleniyor. Okumayı sevenlerin çok olduğu yerde terör de cehalette çok az olur. Çünkü okuyan insanlar zorla güzellik olmayacağını her şeyin kanunlar ile olacağını bilir. Zorla yapılan işler insana acı verir sadece. Çok okuyan toplumda ise herkes gönül hoşluğu ile işini yapar ve toplum huzurlu olur. En güzel hediye kitaptır ve kitap en güzel hazinedir. Bugün benim sünnet düğünüm. Yemekler yiyeceğiz, içeceğiz. Bunlar unutulacak ama ben size amcamla bir hediye vereceğim ki hiç unutmayacaksınız” dedi.
Tam burada sustu. Biraz bekledi. Tüm meydana dikkatle baktı. Herkes ”Hiç unutulmayacak düşün hediyesi ne acaba?” diye fısıldamaya başladı.
Mert çevreyi kollarken kocaman yürekli Belediye Başkanı amcası hızla bir yere gitmeye başladı bir dakika sonra elinde kocaman bir koliyle yeğeninin yanına gelerek ona sarıldı. Sonra da Mert ile amcası yavaşça koliyi açmaya başladılar. Koliden çıkan bir kitaptı. Kocaman meydanda herkesin ağzından bir “ aaaaa” çıktı.
Mert bir kitabı alarak topluluğa gösterdi.
“Şehit Babam ve Ben” kitabını ben yazdım. Babama ve Türk Gençliğine armağan olsun diye. Babamın mekanı cennet olsun sağ olan Öğretmen ve Amcam olan Başkanımız sağ olsun. Bu kitabı okuyan gençler umutla dolsun” der demez, kitabı almak için meydanda ne kadar çocuk varsa hemen Mert’in yanına doluştular. Kitap demek umut demekti, Kitap sevgi demekti. Minik yürekler dayanamamış hemen kitabı okumak için sabırsızlanmışlardı. Belki de çoğu bu kitabı okuyarak okumayı sevecek, kendileri de kitap hediye eden insanlar olacaklardı. Düğünlerde şeker yerine kitap hediye edeceklerdi bu çocuklar büyüdükleri zaman.
Mert konuşmaya devam etti.
“Sevgili gençler, babam şehit olduysa biz varız. Biz okuyacak cehaleti yeneceğiz. Ben yazacağım amcam bastıracak siz okuyacak düşünecek, gelişeceksiniz. Kitabı çevrenize okutacak, çocuklarınıza torunlarınıza miras bırakacaksınız. Ben bir sayfasını, amcam bir sayfasını imzalatacak. Belediye Başkanı demek lider demek, önder demek, kitap okuyana kitap hediye eden demek. Minik yüreklere kocaman sevgi vermek demek” deyince Mert Belediye Başkanı Mehmet bey ağlamaya başladı. Gerçekten sevinç gözyaşları döküyordu. Şehit Kardeşi kendilerine ne büyük miras bırakmıştı. Mert gibi mert, sözünün eri, bilginin yiğidi, sevginin padişahı , geleceğin umudu Mert’i bırakmıştı.
Mert baktı konuşmaya devam edemeyecek:
“Vatan sağ olsun, babamın mekanı cennet olsun, babama hep beraber Fatiha okuyalım” dedi.
Sonra şu şiiri okudu Mehmet Akif’ten
“Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor peygamber”
Bunu okuyup mikrofonu bıraktı yavaşça Mert .
Baktı biraz önce müzik eşliğinde eğlenen meydandakiler şimdi vatan sevgisinin duygu selinde üzüntü ve sevinç karışımı gözyaşlarını döküyorlardı. Bu gözyaşlarında oluşan gölde cehalet boğulacak yok olacaktı.
Davetliler arasında olan müftü gelerek uzun uzun “aminnnn” lerle kesilen duasını etti. Okumanın önemini anlattı.
Sonra kasabanın 7 den yetmişe tüm gençleri “Şehit Babam ve Ben “ kitabını imzalattılar Mert ve Mehmet beylere. Kitabın bitmesi yarım saati bulmamıştı. Kitap bin kadar basıldığından 3 bin davetliye yeter miydi?
Her sayfasını bir vatansever gencin resimlediği, Mert’in ince duyguları ile bezediği “Şehit Babam ve Ben “ kitabının ünü kısa zamanda her yana yayıldı. Öyle ki kitabı Mert’in düğününde hediye etmişlerdi ama daha sonra duygulanan ve kitabı okuyarak beğenen zenginler kitabı hem topluca alarak hediye etmişler hem de toplanan bağışlarla “Şehit Babam ve Ben” İlkokulunun kasabaya kazandırılmasını sağlamışlardı.
Bir şehit oğlunun güzel fikri senelerce ışık olmuş bu güzel ülkeyi aydınlatmıştı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.