- 329 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Hepimiz bir fidanın güller açan dalıyız
İbrahim sûresinin 24. ayetinde ’kelime-i tevhid’ bir ağaca benzetiliyor. 25. ayeti ise bu güzelliği şöyle tamamlıyor: "O güzel ağaç Rabbinin izniyle her an meyvesini verir." Arkadaşım, sen nasıl düşünürsün bilemem, ama ben bu ayetleri tefekkür ederken sürekli kendime yollar döşerim. Geçmişe gider gelirim. Şahidiyimdir çünkü. Hakikaten o ağacı hayatımın her köşesinde ’her an meyve verir’ bulmuşumdur.
’Her an meyve verir’ ne demek? Her anın ondan aldığın balla ’ballanır’ yahut ’ballanabilir’ demek. Veyahut da şöyle söylemeli: Her an ondan alabileceğin bir bal vardır. Alırsın-alamazsın, bu biraz da senin gayretine/nasibine bakar, fakat petekler oradadır. Balı akmaktadır. Parmağını dokunan yalamaktadır. Ve o petekler, big bang gibi zamanın başında değil, bir ism-i Kayyum tecellisi gibi varoluşun her anında okuyuşlara amadedirler. Yani ki, arkadaşım, herşeyin cenneti yanıbaşındadır. Bir bakış açısı farklılığındadır. Bir küçük marifettedir.
Marifete ’küçük’ dediysek kıymetsizliğinden değil pratikliğinden. Mesela: Canımın çok yandığı anlar fikrime gelir. O yıllara bakıp şöyle derim artık yıllanmış olan ’ben’e: Her nerede daraldıysan bakışının darlığından. Korktuysan himayesi arkanda bir Allah’ı görmediğin için. Üzüldüysen rahmeti üstünde bir Allah’ı sezmediğin için. Öfkelendiysen hikmeti yanında bir Allah’ı bilmediğin için. Her nerede canın acıdıysa, iyi düşün, orada Rabbini unuttun sen. Tekliğini unuttun. Herşeye sahipliğini unuttun. Toplayıcılığını unuttun. Köklere bakmayı bıraktığında ’dallar’ kendilerini ’ağaçlar’ olarak dayattılar.
Şeyler senin canını ’onlar ve sen yalnız kaldığınız için’ yakabildi. Eğer Allah’ı unutmamış olsaydın, eşyadan isimlerine giden yollar arasaydın, en azından yaşadıklarının ’yaşadığın kadar’ olmadığını hatırlayabilseydin, aşmaya da imkanlar bulabilirdin. Köklerinde buluşabilirdin. Manevî asansörlere binebilirdin. Semalarına çıkabilirdin. Üstlerinden uçabilirdin. Kederinin dikkatini dağıtabilirdin. Eleminin ayağını kaydırabilirdin. Ama bilmedin. Bilemedin. En çok da şunu bilemedin: Düşmanlarının da ipleri en az dostların kadar Allah’ın kudret elindeydi. Ağaca dahil olanlar en nihayet köklerinde buluşuyorlardı.
Şundan da bir parça bahsetmek isterim: Kelime-i tevhidin kökü sabit dalları semada bir ağaca benzetilişi onunla hiçbir yerde/şeyde kaybolmayışımızla da ilgili gibi. Evet. Tevhid bizi topluyor. Hayatın tüm dağınıklıklığını dürüp kaldırıyor. Karmaşanın parçalarını barıştırıyor. Arkadaşım, gözlerini yıldızlar kadar yüceltsen, bir nehrin karaya yayılışını izlesen, onu da ağaca benzetebilirsin pekâlâ. Sahi. Benzetebilirsin. Ve bilirsin: Ne kadar fazla dallanırsa dallansın, ne kadar çok kola bölünürse bölünsün, gittiğin yerden geriye doğru yüzünü döndüğünde, yani ki kaynağa döndüğünde, başladığın yere ulaşırsın. Kaybolmazsın. İşte Allah’ın birliğine inanmak da böyledir.
İnsan hayatın içinde nerede yolunu kaybederse kaybetsin, Onu hatırladığında, yola başladığı yeri de hatırlar. Elhamdülillah. Dallar sayısınca versiyonu vardır da imtihanın, fakat hepsinden geriye dönüldüğünde, sahibi arandığında, Allah’ın avn u inayetiyle ’yeniden başlat’a ulaşılır. "Dönüşünüz ancak banadır!" sırrına erişilir. Yaaa! Şaşırdın belki. Ama onu diyorum aynen: "Allah’tan başka ilah yoktur!" demek kalbinin ’yeniden başlat’ıdır. Yeniden başlatınca donmalar geçer. Ayak dolamalar, çorap örmeler, düğümlenmeler, boğaza takılmalar çözülür. "Kimim? Neredeyim? Neden buradayım?" gibi soruların cevapları bulunur. Çünkü kök bulunur.
Öyle ya arkadaşım, ciğerlerinden gele gele kelime-i tevhidi dediğinde, sen aslında ne söylemiş oluyorsun? Dur, sözlük aramaya başlama şimdi, daha başka bir yoldan yürüyeceğiz. Diyeceğiz ki: En yaman düşmanlarının bile sûretini değiştiriyorsun sen kelime-i tevhidi söylediğinde. Evet. Onları da bir bütünün parçası haline getiriyorsun. Öyle bir bütün ki bunda sen de varsın. Dostların da var. Yerdeki böcek de var. Gökteki kelebek de var. Bir parçası karadelikler. Bir parçası ak güneşler. Bir parçası ayrılıklar. Bir parçası barışmalar.
Böyle bir ağacın parçası olduğunda herşey semada karışanların anlamı da başkalaşıyor. Bulutların üstünde görünen manzaraya aldanmamalı. Aşağısı da var. Üstte sana gölge eden altta seni besliyor. Aynı ağacın evlatları olduklarında dallar da kendilerini daha başka tanımlıyorlar. Bakıyorsun ki kavgaların çoğu köklerini görememekten. Aynı toprağa tezgâh açtığınızı, ayın köke çalıştığınızı, aynı manzaranın parçaları olduğunuzu farkettiğinde mücadelelerin üzerindeki sis de dağılıyor. Zira hayat müşterekleşiyor. Varlık güreşmiyor. Varlık üleşiyor. Savaşmıyor. Yardımlaşıyor. Fakat arkadaşım, sen, bulutların üstündesin. Gözün de bulutlardan aşağıya inmiyor. Daha fazlasını görebilmek için Kur’an’ın ve sünnetin rehberliğine ihtiyacın var. Tevfiki Erhamürrahimin’den iste.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.