- 218 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Adıyaman’dan Gerger Ortaca ’ya- 1-
Adıyaman’dan Gerger Ortaca ’ya- 1-
Hafta sonunu müjdeleyen Cuma günü akşamüzeri, arkadaşlar, telefon ederek “hemen aşağıya in gideceğiz” dediler. “Nereye?” diyemeden, telefonu kapattılar. Apar topar iş yerinden çıkınca, takside hazır bekliyorlardı. “Ne oluyor ya, nereye gideceğiz?” diyorum, sessiz kalıyorlar. “Gerger’e” demekle yetindiler. Gerger’i bilirim, daha önce bir süre orada çalıştım. Bu kadar gizli olan neydi, anlamadım. “Neyse yolda öğrenirim!” diyerek, kendi kendimi ikna ettim.
İmamlıktan Eğitime geçiş yapan Öğretmen bir kardeşimiz Abdullah Bey ve Ressam-Yazar Necip beyle beraber yola çıktık.
Kâhta’da bir markette durarak, sebze- meyve ve somun ekmek aldık. Nereye, ne için gideceğimizi artık anlatmaları gerekiyordu. Öyle de oldu. Abdullah hoca, Hacca gidecek olması vesilesiyle, yıllarca İmamlık yaptığı köy ile, çevre köylerde ki tanıdıklarıyla helâlleşmeye gidiyordu. Bizleri de refakatçi olarak götürüyordu. Hemen dönemeyeceğimizden, bir gece köyde yatıya kalmamız gerekiyormuş.
Karakuş Tümülüs’ü, Kâhta Kalesi, Arsemia Ören yeri ve Nemrut Dağı manzarasını seyreyleyerek, kışın ulaşımın hayli zor sağlandığı Kân boğazına giriyoruz.
Üzeyir Peygamberin makamında mola veriyoruz. Uzun süredir yapım aşamasında olan ziyarette, çalışmalar çok ağır ilerliyormuş. Arap mimarisi örneklerinden esinlenen Minaresi ve kubbeli Camisi bir hayli dikkat çekici bir durumda! Bu gözlemlemek mümkün!
Yılan gibi kıvrılan dar yollarda ilerleyerek, Gerger ilçesine varıyoruz. Gerger’e kadar yolu biliyordum. Gerger’den sonra ki gideceğimiz Ortaca köyüne hiç gitmemiştim. Nasıl ve nereden gidiliyor bilmiyordum. Hele Necip Bey, Gerger’i de bilmiyordu. O yüzden şaşkın vaziyette, meraklı gözlerle etrafı gözlemliyordu. Köyün Gerger’den sonra olduğunu, geçmiş zamanda yolların Tillo’ya kadar çok kötü olduğunu biliyordum. Hele kışın, kar yağdığında, ulaşıma sağlamak mümkün değildi. Dünyayla irtibatının tamamen kesildiğini de biliyordum.
Necip bey kadar ben de heyecanla yılan gibi kıvrılan siyah yolları ve Atatürk Barajı manzarasını seyrediyorum. Araç şoförümüz Abdullah Hoca, 9 yıl kadar İmamlık yaptığından, bu yoldan defalarca gidip geldiğinden, yolları ezberlemiş sürüşüyle; bir sağa bir sola sallanıp duruyordum. Tabiri caizse, içimiz dışımıza çıkıyordu. Her döndüğümüz virajda, bir araçla karşılaşmamak için, bildiğimiz duaları okuyorduk. Allah muhafaza virajlarda, karşılaşacağımız dikkatsiz ve acemi bir sürücünün aracıyla kafa kafaya girebilirdik. Her tepeyi aştığımızda, Atatürk Barajını besleyen Fırat Nehri’nin bulduğu yerlerde ki göllenmesini izliyorduk. Yani Atatürk barajı, güneşle beraber bir görünüyor, bir kayboluyordu.
Bir an Nemrut Dağı’na gidiyormuşuz hissine kapıldım. Meğerse karşıda gördüğümüz Kımıl Dağıymış. Âdeta Nemrut Dağı’nın küçültülmüşü gibiydi. Kımıl Dağı’nı dolanıp duruyorduk. Kımıl dağı, bir görünüyor bir kayboluyordu. Geçtiğimiz her tepeden sonra, görünen köye “bu köy mü?” diye söylenirken; Hocanın “hayır!” cevabıyla hayal kırıklığına uğruyorduk. Mazı, Palamut, Meşe ağaçları arasındaki sarp yamaçlar ve uçurumların kenarında ilelerken, yer yer dağ eteklerinde bulunan çeşme başlarına kurulu birkaç evden oluşan köyleri görüyorduk. Bir an önce gideceğimiz yere varmak için dua ediyorum, bir taraftan da Abdullah Hoca’ya, “biraz yavaş, daha yavaş!” demekten yoruluyorum inanın. Çünkü bizler onun kadar rahat değildik. Ne kadar aracınıza güvenirseniz güvenin, sonuçta sürücün bir hatası veya arabada olası bir arıza büyük bir tehlike arz edebilirdi. Bakmamak ve Necip’le Abdullah Hoca’nın lâtifelerine muhatap olmamak için, cep telefonuyla oyalanmaya çalışıyordum; ama telefon da çekmiyordu ki! Ancak resimlerle oyalanıyordum. İlerlerken, misafiri olacağımız köyün eski Muhtarı Ramazan Bey “Niye geciktiniz, geliyor musunuz?” diyerek, sürekli arıyordu.
Adıyaman’ın en ücra köşelerinden bir köy olan Ortaca ‘ya vardığımızda; akşam ezanı okunmak üzereydi. Yaklaşık üç saatlik yorucu ve o kadar da tehlikeli, heyecanlı bir yolculuk yapmıştık. Arabadan indiğimizde, Eski Muhtar Ramazan Bey, bizi meydanda bekliyordu.
…Devam edecek.
Kerim BAYDAK
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.