- 423 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ZAMAN VE GÖRECELİK
“Ben gelecek için hiçbir endişe duymadım, o yeterince hızlı geliyor.”
Albert Einstein
Aslında insan, hayata çok şeyler sığdırabilir. Genelde çoğumuz sıkılmaktan dert yanar vaktin geçmediğinden yakınırız. Halbuki uğraşılarımızın olduğu bir dünyada sıkılmak gibi kelimelerin işlenmediğini görürürüz. Oysa hayatımız, zamanın yaratıldığı andan itibaren yeryüzü denen uğraşının içerisine zaten girmiştir. Evren (2) yazımda zamanın milyonlarca yıl öncesine nisbetle daha çabuk geçtiğini söylemiştim. Bilimsel olarak bunun evrenle ilgili olduğu yadsınamaz. Fakat kişinin konumuna göre de zaman görecedir. Albert Einstein zamanın göreceliğini bulduğunda ne düşündüğünü bilmiyorum ama, beyinle ilgili yapılan bir araştırmayı paylaşmak isterim; Trafik kazası anında ölümle burun buruna gelen insanda o an, sanki ağır çekim bir filmdeki gibi yavaş akmaya başlar. Bu, kişinin beynindeki tehlike çanlarının çalmasıyla zaman olgusu arasındaki ilişkinin farklı algılama biçimidir.
Bazı insanlar vardır ki, bu kişiler zamanı ganimet bilir. Öyle ya sabah kalkacaksın iş hayatı, şunu şunu yapacaksın, şu saatte ders , şu saatte egzersiz, kitap okuma, sanat faaliyetleri vs. Böyle kişilerde sıkılma diye bir olgu söz konusu bile olamaz. Emekli olan çoğu kişiler sıkılmaktan dem vururlar. Halbuki sıkılmaya bile vaktimiz olmamalı. Tarihe mal olmuş insanları incelediğinizde etrafında bir sürü üst üste kağıt, sıra sıra kitap ve aletlerin olduğunu görürsünüz. Ben bunu bir aşk meselesi olarak görüyorum. Einstein ne der; “ Aşka düşen insanlardan yer çekimi sorumlu tutulamaz.” Aşkla şevkle uğraşı bulmalı insan, hatta rutinleştirdiği aşkın üzerine ekleme yapmalı. Ne bileyim kitap okuyorsa yazı yazmalı ya da roman, hatta şiir. O durumda insan, göreceli olarak zamanın nasılda aktığını fark edecektir.
İrfan Yıldırım Çevik
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.