- 303 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sınanmasak daha kötü değil miydi?
Her canavar cani değildir ama her cani bir tür canavardır. Böylesi bir çıkarımı Montaigne’e ait olarak okuduğumu hatırlıyorum. Orada, eğer hafızam beni yanıltmıyorsa, ’canavar’ ile ’cani’ ayrımı şöyle birşeyin üzerine bina ediliyordu: Canavar fıtraten farklı olandı. Bu farklılık illa bir kötülükle sonuçlanmak zorunda değildi. Potansiyeldi. Garipti. Korkutucuydu. Belki yapısal tehlike işaretleri de taşıyordu. Ne bileyim: Uzun dişler, keskin pençeler, korkutucu bir yüz vs. Ancak canavarın sahip olduğu böylesi donanımları kötülük için kullandığına bir alamet yoktu. (Meleklerin insan hakkında duydukları ’kan dökücülük’ endişesi belki bu potansiyeleydi.) O yüzden canavar kötülükle suçlanamazdı. Ama cani? Cani kesinlikle kötüydü. Çünkü kötü olmayı iradesiyle seçmişti. Seçmek ne demek? O kötülüğü sahiplenmişti. Beğenmişti. Yakıştırmıştı. Üstelik canavarın aksine melek yüzlü olması da durumunu değiştirir değildi.
Bütün bu gevezeliği neden beyaz kağıda taşıdım? Oraya geleyim: Bence iradenin insanın asl-ı fıtratını gösterir bir tarafı da var. Evet. İnsan irade ettikçe aslını ortaya koyuyor. Seçimleriyle aslında ne menem bir insan olduğu ortaya çıkıyor. Yapısal olmayanlar da yapısal hale geliyor. Mesela: Canım ona kurban olsun. Hz. Ebu Bekir radyallahu anhın Ebu Cehil aleyhillaneden farkı, elmasın kömürden farkı, altının bakırdan farkı, bütün bunlar bir dizi sınanmayla anlaşılabilecek şeyler. Onlara kendi fıtratlarını ortaya koymaları için fırsat verdiğinizde olacakları şeyi gösteriyorlar.
Kastettiğim bir tür Cebriye inancı değil. Yanlış anlaşılmasın. Yani Allah’ın insanlara cennetlik/cehennemlik olmaları hususunda bir cebir uyguladığını düşünmüyorum. Hayır. Hâşâ. Allah zulmetmekten münezzehtir. Sonuçta seçen biziz. Bunun da anbean şahidiyiz. Mahiyetini bilmememiz özgür bir iradenin yokluğu anlamına gelmez. İrade var. Seçiyor. Net birşey bu. Fakat ’üzerine yaratıldığımız şey’ ile ’olmayı seçtiğimiz şey’ arasındaki farkta da ’aslımızı gösterir’ bir ayraçlık var.
Sınanmasaydık da Cenab-ı Hak bizim nasıl bir insan olduğumuzu bilmiyor muydu? Elbette biliyordu. Alîm-i Külli Şey olan herşeyi bilir. Peki o zaman bizi bu sahneye neden çıkardı? Onun cevabını şöyle bir pencereden verebiliyoruz: Canavar mısın, cani mi, bunu görmeye ihtiyacın vardı. Cehennem bir azap yeridir. Bunu, hâşâ, küçümseyecek değilim. Ancak hakettiğini düşündüğünde cezaları omuzlamak bile bir derece kolay gelir. Yani cehennemin hilkatinde bile Allah’ın ’celal içre ikram’ yani Zülcelal-i ve’l-İkram olduğunu görebiliyoruz. Allahu’l-a’lem.
Dileriz ki: Rabb-i Rahîmimiz oraya ayağımızı bastırmasın. En küçük tesirini bile bize dokundurmasın. Hakettirir kusurlarımızı affetsin. Fakat biliyoruz ki: Oraya girenler kendi hataları sonucu olduğunu bilecekler. Şahitliklerini oraya götürecekler. Hatalarının sonuçlarıyla yüzleştiklerinin şuurunda olacaklar. Hiç dünyaya gönderilmeseydik, asl-ı fıtratımızı gözlerimizle görmeseydik, ’canavar’ ve ’cani’ arasındaki ayrımında durduğumuz yeri bilmeseydik, sonuçlarına katlanmak daha zor olmaz mıydı? Sırf potansiyelle cezalandırmak daha çok zorumuza gitmez miydi?
İradelerimiz seçtiklerimizin geleceğimiz olmasını sağladı. Evet. Bu geleceğin seçtiklerimizden örülü olduğu bildik. Tamam. Hem pişman olduk onlardan öylece hem de yaşanacaklara hakverdik. Peki sınanma olmasaydı herşey daha zor olmayacak mıydı? ’Neden orada olduğunu bilmeden orada olmak’ daha ağır gelmeyecek miydi? Ben imtihanın bize şefkat eder böylesi bir yanı olduğunu da düşünüyorum şimdilerde. Onda bile rahmetin bazı izlerinin okunduğunu seziyorum. Yine de herdaim dua edelim arkadaşım: Cenab-ı Hak ne bu dünyada ne ötekinde ayağımızı cehenneme bastırmasın. Potansiyelimizi hayır yolunda kullanmak için yardım etsin. Onun azabına dayanabilmek mahlukatının haddi değildir. O çukurlara bizi uğratmasın. Âmin.
YORUMLAR
Ne naif yazı idi. Evet, farklı bir alem, farklı bir anlayış biçimi var derinlerde. İnebilene... Sadece zahirin bilgisi ve yorumlaması ile meşgul olan insan bâtının baş döndürücü güzelliklerinden marhum kalıyor. Mahrum kalmakla kalmıyor, cephe almaktan da geri durmuyor zaman zaman.
Bir sınır var sanırım. Bir sınır ki sadece acizliğindeki kudreti keşfedenler ulaşıp geçiş talebinde bulunabiliyor. Geçen geçiyor, geçemeyen öbür taraftan habersiz yaşıyor. Yaşadığından ötesi yok sanıyor. Var azizim, ötesi var. Ötenin ötesi, onun da ötesi var. Aklının sınırlarını zorlamadığı müddetçe insan kavrayamıyor bunu. Dıştan ve içten ibaret hayatı sadece bir parçasından yakalamakla bütününü ele geçirdiğini zannediyor. Hayır, o kadar kolay değil! Ömür boyu devam edecek bir kazı çalışması bu. Kazacaksın bir parça bulacaksın, yetmeyecek. Daha çok kazacaksın yeni cevherlere ulaşmak için. Yine yetmeyecek. Sonra daha çok kazacaksın. Buldukların yükünü hafifletecek ve daha çok kazma ihtiyacı hissedeceksin. Ey aciz, işte senin gerçek ifaden.