- 1100 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
KEBAP
Kaç kuşağı çatısının altında barındıran eski evin bedeninden, çelik dişli canavar parçalar koparırken çıkan sesler evin çığlıklarıydı sanki...
Yıkılan sadece ev değildi.
Yok, edilen;
Üç kuşağın huzur içerisinde birlikte yaşadıkları birlikte yuvarlak yer sofrasında –Allah ne verdiyse- yenilen yemeklerdi.
-Evin en büyüğü sofraya oturmadan oturulmaz. O kalkmadan kalkılmaz- edebiydi.
İlaçsız, doktorsuz, devasız ölümleri, kader belleyip gömdükleri ölülerinin mezar taşlarıydı.
Telli duvaklı gelinlerin eve girmeden önce-ateşe bas ki kızım ateş gibi olasın.- -Al bunu kır ki evinde kırgınlıklar olmasın. Bolluk bereket olsun- diye eşiğe dökülen kömür ateşiydi. Kırılan testilerdi.
Askere giden evladın cebine sıkıştırılan paralardı. Ardından ananın, bacının ak yemenilerine sildikleri gözyaşlarıydı.
Yok edilen;
Kültürdü. Saygıydı. Ahlaktı.
Yık, yap, satcıydı. Müteahhit diye anılırdı.
Balkona çıktı. Gerindi. Sallanan sandalyesine oturdu. Küçük yuvarlak masanın üzerindeki paketten bir sigara çıkardı. Yaktı. Ciğerini dumanla doldurdu. Zevkle üfledi. Bulutlara el vermiş apartmanlara baktı. “Bunların çoğunu ben yaptım” dedi. Gururlandı.
“Burayı çok seviyorum. Eşim öldükten sonra, bana gelerek evlerinin yerine daire isteyen üç kardeşten aldım eski evlerini. Yıktırdım. Sonra kendi zevkime göre iki katlı iki daireli bir ev yaptırdım. Ne kadar lüks olursa olsun. Apartman daireleri neticede beton yığını. Alt katta yıktırdığım evin sahiplerinden en küçüğü oturuyor. Benim hizmetime bakıyor. Diğer iki kardeşe de birer daire verdim. İlk zamanlar aldıkları dairelerde oturdular. Ancak diğer daire sahipleriyle uyum sağlayamadılar. Sattılar. Kısa zamanda yediler dairelerin paralarını. Bana geldiler. “Ne olur bize iş.”Dediler. Onları da sitelere kapıcı olarak yerleştirdim. Bu yık yap sat işinde gençlerle anlaşmak daha kolaydır. Verirsin birkaç daire. Hemen razı olurlar. Bilmezler babadan, atadan kalan mallarının kıymetini. Yaşlıları ikna etmek daha zordur.
Çoktandır görüşemiyorum.Sofra arkadaşlarımı çağırayım. Kameriyede yiyip içelim.Şu insanlar niye bu kadar mürai? Yediklerinin, içtiklerinin hatırına bana iltifatlar edip, o kadar çok yalan söylüyorlar ki. Ben ne kadar doğru insanmışım. Ne kadar hakka, hukuka değer veriyormuşum. Fakire, fukaraya yardım eder, onları gözetirmişim. Aslında hiç de öyle biri değilim. Ben kendimi bilmez miyim? Fırsatını bulsam babamı bile kandırırım. Az mı yoksul insanın evini elinden aldım. Yıkıp apartman yaptım. Fakirmiş. Bana ne fakirliklerinden? Ben miyim fakirliklerinin sebebi?
Arkadaş dediklerini aradıktan sonra, balkondan aşağı baktı. Bahçeyi bellemek, düzenlemek için çağrılan işçi ile konuşmakta olan hizmetçisi gördü, beyinin baktığını. Fırladı merdivenlere:
“Buyur beyim”
“Çıkma çıkma. Şu bizim kebapçı ya uğra. Selamımı söyle akşama altı yedi misafirim olacak. Bir şeyler hazırlasın. Haber verince de getirsinler. Hizmetçisi bahçede çalışana:
“Sıkı çalış. Bu iş akşama bitecek ona göre.” Dedikten sonra koştu kebapçıya.
Akşam olmuş, önce misafirler, peşinden büyük bir tepsi içerisinde kokular salarak kebaplar gelmişti.
Yık yap satcı ile arkadaşları kameriyede oturuyorlar, fıkralar anlatıyor kahkahalarla gülüyorlardı.
Bir süre sessizlik oldu. Tepsideki kebaplardan tabaklarına aldıktan sonra sohbet yeniden başladı.
Kebap kokusu bahçeyi de sarmış, akşama kadar aç çalışan işçinin de iştahını kabartmıştı. İşi ağırdan alıyor, bitirmek istemiyordu. Belki şimdi, belki de kebaplarını yedikten sonra artanını kendisine verirler umudundaydı. Yık yap satcı sinirle hizmetçisini çağırdı: Hizmetçi suç işlemişcesine koştu.
“Buyur beyim.”
“ O bahçeyi belleyen işçinin daha işi bitmedi mi? Bizi mi dinliyor? Ne sümsükleşip duruyor hala?
“Az bir işi kaldı beyim.”
“ Al şu parayı ver kendisine. İşi bitmediyse yarın yine gelsin. Def et gitsin.”
Cebinden çıkardığı paralardan bir miktar verdi hizmetlisine.
Hizmetçi aldığı paraların çokluğuna bakıp bir kısmını cebine koydu. Kalanını işçiye verdikten sonra:
“Hadi git. Yarın yine gel. Yine iyisin. Yarın bir yevmiye daha alacaksın” Diyerek işçiyi gönderdi.
İşçi kebap yeme isteğiyle oradan ayrıldı.
Cebinden çıkardığı paraları saydı. Verilen para yaptığı işe göre fena sayılmazdı.
Bir kebap yese miydi acaba?
Girdiği kebapçı ağım ağım insan doluydu. Arkalarda bir masaya oturdu.
kılığından,kıyafetinden, davranışlarından kendisine küçümseyerek bakan garsona:
“Kebap dedi. Nasıl olursa olsun kebap işte…”
Bir süre sonra garsonun getirdiği, yeşillik, ezme ve küçük bir lahmacuna hayretle baktı:
“Ben bunları söylemedim ki.”
Garson azarlarcasına:
“Ye bunları ye. Bunlar bedava.”
Garson gittikten sonra düşündü:
Madem bunlar bedava. Bunları yiyip kalksam ayıp olur mu acaba?”
Biraz sonra gelen kebabını oradaki herkesin kendisine baktığını sanıp, elleri dolaşarak yedi.
Kasada oturan patronun,garsonun yeni gelen müşterisine umursamaz tavırları dikkatini çekmişti. Çağırdı:
“Kimmiş o?”
“Ne bileyim patron. Bizim müşterilere benzemiyor.Verdiğimiz ikramları bile parayla olduğunu sanan sığıntının biri işte.”
Patron sinirlendi.
“Ne biliyorsun sığıntı olduğunu. Sen çok mu yükseklerde birisin? Alt tarafı sen de bir garsonsun. İçeriye söyle her çeşit kebaptan hazırlayıp paket yapsınlar. O insan yemeğini yedikten sonra ona verelim. Evine götürsün.”
Garson bozulsa da bir şey söyleyemedi. Biliyordu patronunun huyunu. Denileni yaptı.
İşçi kebabını yedikten sonra cebindeki bütün paraları çıkarıp kasaya yaklaştı. Bilmiyordu kebap kaç liradır? İsterseler bütün parasını alsınlar. Bir şey söylemeden verip çıkacaktı.
Patron:
“Senin hesabın ödendi kardeşim. Birde sana kebaplardan paket yaptırdı. Onu da al. Çocuklarınla afiyetle yiyin.”
Şaşırdı. Bir şey söyleyemedi.” –Kim ödedi benim hesabımı.”- diye de soramadı. Sadece:
“Allah razı olsun.”dedi. Anlaşılır anlaşılmaz bir sesle. İçi kebap dolu karton kutu elinde dışarı çıktı.
Dolmuşa binse kebap kokusunu dolmuştakiler duyacak ayıp hatta günah olacaktı.
Cebinde parası vardı nasıl olsa. Yoldan geçen bir taksiyi durdurdu. Evini tarif etti. İlk defa taksiye biniyordu. Evinin önünde indikten sonra aklına takıldı. Acaba taksicide kebapların kokusunu almış,
canı kebap yemek istemiş miydi?
Elini havada boşluğa salladı.
“Amann boş ver. Canı çektiyse o da gitsin kebapçıya. Bir kebap parası kazanmıştır herhalde” Dedi.
Evinin zilini çaldı.
Bu gün çok şanslıydı…
YORUMLAR
Kitap olsa bir solukta okunabilecek tarzda ve okuyucuyu derinden etkileyen ayrıca yapılan tespitler yönünden çok yerinde olmuş.ve özlem duygularımı kabartı bir anda..Baba özlemi çöktü üzerime en ağırından..Sonlarına yetiştim bahsi geçen güzelliklerin ve zaten o güzelliklerin tadını almış olanlara zehir geliyordur şimdiki sahte yaşamlar.....tebrik ediyorum hocam...saygılarımla
imdiii
geri dönüp dönüp okudum
kurgu olmalı..
ya da rüya
garson kendi açmazlarının muhatabı olarak yemeğin suyuna ekmek banan adamcağızı bulma sevinci ile celallenir..
sizin buyurduğunuz gibi YE BEDAVA demez
ya da ben rastlamadım..
yıllarca yemek yediğim yerde BAKIN SALATA YEMEDİM dercesine bir mahçubiyet içindeyimdir..
en son öğrendim salata bedava imiş ama diyen olmadı.. ben öğrendikten sonra artık gidemedim..
SALATA BEDAVA DİYE GELDİ diyecekler
siz ne güzel insanız yahu!
Allaha emanet olasınız dilerim.
Bedri Tokul
Kurgu sayılır mı bilmiyorum. Garsona gelince;
O şahit olduğum bir bölümdü. Yaşananları olduğu gibi anlatırsam
verilmek istenen mesaj değerini yitirir. Kendimi övmek gibi bir durum ortaya çıkar ki, bu beni hiçte memnun etmez.
Aslında Suat ZOBU kardeşim çok güzel fark etmiş." Ağanın malı gider.marabanın canı" diye bir atasözü varmış. Tamda buraya uyuyor.
Söyle de bir gerçek vardır. Ezilen insanlar kendinden daha ezik birini görünce bütün hıncını ondan çıkartmak ister.
Sizde öylesiniz. Dost canlısınız. Samimi ve yürekten bir DOSTUMSUNUZ.
Bende sizi Allah'a emanet ediyor, sağlıklı günler diliyorum.
İbrahim Çelikli.
Değerli hocam, siz hep yazın siz yeter ki yazın.
Biz okumaz mıyız hiç?
Tadı damağımda kaldı.
Var olsun yüreğiniz ve kaleminiz.
Tüm saygımla selamlıyorum.
Sonsuz selam ve saygılarımla çok değerli ağabeyim...
Bedri Tokul
Değerli yorumun ve dileklerin için.
Saygılarımla HOCAM...
Sen çok yaşa e mi..
Ne güzel başlangıç, ne güzel bitiş.
Lokantadaki garson için de söylemiş atalarımız söyleyeceğini; "Ağanın malı gidermiş, marabanın canı"..
Buraya selam, saygı, sevgi hepsinden bol kepçe bir paket bırakıyorum CAN DOST.
ÖPTÜM ELLERİNDEN..
Bedri Tokul
Sende sağlıklı ve çok yaşa canım gardaşım benim.
Hasretle, sevgiyle, saygıyla öperim yanaklarından.
Sağ ol. Var ol.
Bedri Tokul
Kokusu oraya da gelmiş demek ki.
Akşama size kebap gönderiyorum.
Ücreti tarafımdan ödenecektir.
Afiyet olsun !!!!
Selam ve Sevgiler...
Çoktandır öykü yazmıyorum.
Aslında uzun yazmayı sevmem.
Öyküye başladığımda aldı başını gitti.
Kusura bakmayın lütfen...
Bir Eflatun Ölüm
Kutluyorum güzel anlatımı! Saygıyla...
Bedri Tokul
Siz beni yüreklendirdiniz.
Teşekkürler.
Selamlar...