- 1002 Okunma
- 13 Yorum
- 2 Beğeni
ÖĞRETMEN POLİS
Hani çocuklara hep sorarlar ya:
“Büyüyünce ne olacaksın?” Diye.
Genellikle ya öğretmen ya da doktor olmak isterler.
Niye bu ikisi?
Ya öğretmenini çok seviyordur. Ya da kendisi veya bir yakını hastadır.
Büyürler.
Hayatın rüzgârı kimini hazan yaprağı gibi önüne katar sürükler.
Kimini de verimli bir toprakta bol meyve veren köklü bir ağaç eder hayat.
Çok azdır istediği mesleğe sahip olan.
Bana kimse sormamıştı. Büyüyünce ne olacaksın diye. Ama ben öğretmen olmak istiyordum.
Bir gün matematik öğretmenime sormuştum:
“Öğretmenim bu X’ler Y’ ler hayatta ne işimize yarayacak?”
Uzun uzun anlatmıştı. Aklımda kaldığı kadarıyla; beynimizi çalıştırdığı, düşünme yeteneğimizi geliştirdiği gibi bir şeyler söylemişti.
Ben de okudum. Öğretmen oldum. Hem de matematik öğretmeni.
Okulda tanıştığım biriyle de evlendim. Her ikimizde atama bekliyorduk. Eşimin ataması yapıldı.
Ben yıllarca bekledim. Atanamıyordum. Tanıştığımız ilk yıllarda birbirimize en namlı şairlerin bile
hayran olacağı sözler söylemişken, şimdi her gün kavga ediyorduk.
Eşim:
“Böyle yatmakla, beklemekle olmaz. Git kendine iş bul.“ Diyordu.
Nasıl bir iş bulacaktım? Bildiğim X’ler, Y’lerdi. Bu kimin işine yarayacaktı da bana iş verecekti?
Benim durumumda olan birçok insan yetiştirildikleri branşlara atanamadıkları için polislik mesleğini seçmişlerdi. Ben de onların yolundan gittim. Polis oldum.
Haklarını aramak için yollara çıkanlara gaz sıktım. Ensesine çöktüm. Kelepçe taktım.
Bazen vurdum. Dövdüm.
Okullarda görevlendirildim. Çocuk cıvıltılarını duydum. Ağladım.
Bu işkenceye daha fazla dayanamadım. Polislikten ayrıldım.
Eşim de benden ayrıldı.
Kocasından ayrılan kızın babasının evine döndüğü gibi babamın evine döndüm.
Psikolojim bozuldu. Hastanelerde yattım.
Şimdi anlamadığım kelimeler yazan bir raporum var elimde.
Bazen kahkahalarla gülüyor, bazen hıçkırıklarla ağlıyorum.
Halk deyimiyle artık bir deliyim ben.
Annem zaten yok. Her gün emekli maaşı yetmediği için üç kuruşa bir işte çalışan babamı bekliyorum balkonda. Onun getireceği sigarayı bekliyorum. Günde iki paket, üç paket sigara içiyorum. Hiç bir şey yemek istemiyorum. Ne yersem de babamın korkusuyla yiyorum.
Ölmek istiyorum. Ölemiyorum.
Yaşamak istiyorum beceremiyorum.
Ben çok suçluyum.
ÇOK SUÇLUYUM…
YORUMLAR
Bedri Tokul
Al başını ellerinin arasına
Düşün...
Selam ve Sevgiye...
Teşekkürler.
Bireylerin yaşadığı sorunlardan, hayatın akışındaki aksaklıklardan başka insanları, yöneticileri, yönetimleri; bütünüyle devleti, daha geniş ifade ile tek başına dış dünyayı sorumlu tutmak, sadece ilk etapta görünen nedenlerle değerlendirme yapıyor olmak anlamına gelir. Zira insanın ilk etapta fark edebildikleri genellikle dış tetikleyicilerdir. Oysa yaşanan ruhsal, zihinsel ve fiziksel problemlerin temelinde dış tetikleyicilerden ziyade iç dünyanın kronikleşmiş, birey tarafından fark edilmediğinden kontrol etme ihtiyacı duyulmamış ya da çözüm yöntemi bütünüyle dış dünyada aranmış sorunlar yatmaktadır. Kendini sorgulama kaabiliyeti kazanamamış, özeleştirisi hiç olmayan ya da yetersiz olan; yaşantısını bütünüyle insanları, toplumları, yönetimleri ve devleti suçlayarak devam ettiren, sorunun kaynağını hep dışarda arayan bireyler, gelişim, değişim ve yenilenmenin ehemmiyetini kavrayamadıklarından, kronik nitelik kazanmış bir düşünce, duygu, söylem ve davranış kısır döngüsü içinde yerlerinde saymaya mahkûm olurlar. Belki de toplumsal çalkantımızın, kendiliğimizi koruyarak değişim, gelişim ve yenilenmeye açık hale gelemeyişimizin, siyasi ve ideolojik kalıplar içerisinde; hem de başkalarının üretip sunduğu kalıplar içerisinde kıvranıp duruşumuzun nedeni budur.
Bahse konu polis memurunun yaşadığı sorunlara benzer nitelikte sorunları bir Jandarma Astsubayı olarak ben de yaşadım. 18 yaşımda Jandarma okullarına girdim. Bir nevi meslek lisesi mezunu oluşum bu mesleğe kanalize etti beni. 28 şubat sürecinin bir ürünü olan katsayı uygulamasının bir mağduru olarak mecbur kaldım diyebilirim. Zira kişilik yapısı olarak hiç de bu mesleğe uygun bir yapım olmadığını daha okulda iken fark etmiştim. Fakat başka bir alternatifimin olmayışı beni meslekte tuttu. Mesleğimin stres yoğun bir meslek oluşu, kişiliğimin kurum kişiliği ile örtüşmeyişi, kurumun insan odaklı olmaktan çok uzak oluşu ve personeli bir robot olarak görmesi vs. gibi nedenlerle yaklaşık on yıl her an istifa etmeyi düşünerek yaşadım. Fakat ne mümkün; kanunlar öyle bir hazırlanmış ki istifa etmek imkansız. Bu on yıllık süreçte evlendim, boşandım ve psikolojik tedavi görmeye başladım. Boşanmadan önce psikoloji üzerine araştırmalar yapmaya başlamıştım. Bu gayretim bana teşkilatı değiştiremeyeceğim, hatta istifa etmenin de beraberinde yeni yeni problemler getireceği gerçeğini gösterdim. Evet, sorun büyük ölçüde bendeydi ve çözüm yine bendim. Kendimi değiştirmeli, yenilemeli, geliştirmeliydim. Özeleştiri sürecim gitgide derinleşmeye başladı. Hayata, insanlara, mesleğime ve en önemlisi kendime olan bakış açım negatiften pozitifi evrilmeye başladı.
Netice itibariyle artık mesleğimi seviyorum. Sabrım, iradem, dayanıklılığım gün geçtikçe artıyor. Kısaca artık dışsal sorunların sadece bir ateşleyici olduğunun, asıl yangının zihnimde ve ruhumda koptuğunun farkındayım. O yangını söndürmek dururken neden, dış dünyanın ateşleyicilerini söndürmeye çalışmakla zaman harcayayım ki?
Netice itibariyle yaptığı işi de sevebiliyor insan. Bahse konu kişiye, devlet neden sevdiği ve eğitimini gördüğü işi yaptırmadı, serzenişinde bulunmak yerine, biz ona neden yaptığı işi sevdiremedik, diye düşünmek lazım. Suç tek başına ne devletin, ne hükümetlerin. Bu suç en başta benim ve sizin. Saygılarımla.
Bedri Tokul
Ben de 1968 mezunu Hava Astsubayıyım.Sizi çok iyi anlıyorum.
Güzel ve anamlı yorumunuz için teşekkür ediyorum.
Selamlarımla...
Demircioğlu
değerli hocam;
maalesef,
insanı yaşat ki devlet yaşasın anlayışının temelinde olduğunu cumhuriyet kazanımlarının,
insanı öldür ki devlet de ölsün anlayışına dönüşümüyle cumhuriyet değerlerine açılmış politik bir savaş var sanki ülkemizde..
beyin göcü, hiç ummadığım insanlardan duyduğum elimde olsa da nereye gitsem acaba..
insana saygının olduğu bir yer neresi..benim için gelişmişlik önemli değil yeter ki insan saygı olsun düşüncesi hızla yayılmaya başladı..
alınan ve uygulanan yanlış kararlar umarım bir domino etkisi meydana getirmeden umarım başta alnı secdeliler olmak üzere herkes yavaş yavaş itildiğimiz uçurumu tez zamanda görür..
artık ben bu ülkede ve yaşamımda, Allah dan kormuyorum, bir insan Allah'dan niye korkar? günahı çoktur ki korkar değil mi? siz korkuyor musunuz?
en çok korktuklarım müslümanlar!
konu aile özelinden birey özeline inince de yaşanılan kabusları "öğretmen polisler" üzerinden çok güzel dile getirmişsiniz.
bu nedenle saygı ve hürmetlerimi bırakıyorum sayfanıza..
Bedri Tokul
Maalesef savrulan bu geminin biz de yolcularıyız.
Allah sonumuzu hayretsin.
Selam ve saygıyla.
yine başka bir noktadan.. başka bir ulvi konuya..
bir yaraya..
bir acıya..
bir millet adına, devlet eliyle öz evlatlarının kanını içen, içmeye azimli bir en üst birlik..
icrayı faaliyet çöplüğü..
nice evlatlarımız var ki
ne ümitler sevinçler hülyalarla büyüttüğümüz evlatlarımızın heder oluşu..
epey oluyor.. "kariyer okulu" nam şirketin kuruluşunu üstlenmiştim.. kurucular bir büyük üniversiteden Necmettin Bey'e ulaşmışlar.. "orada İbrahim var, tez danışmanlığını yapmıştım.. bu konulara son derece hakimdir" vs demiş sağ olsunlar.. bana dönüp "abey bizim mesleki kariyer derslerimize siz girecekmişsiniz Necmettin Bey rica etti, hafta sonu başlayacağız. "öğrencilerinizin profili? "üniversite mezunu okuldaşlarınız" 3 gün nasıl hazırlandım.. muhasebenin her dalında kitapları olan hocanın altı renk renk çizilmiş kitaplarını tekrar gözden geçirdim, notlar aldım.. “yaklaşım”, “mükellef ile diyalog”, “Maliye ve Sigorta” ile diğer mesleki dergilerin özellikle son sayılarından götürdüm ki bir şekilde onlara armağan vereyim.. içeri girdim.. 14 pırıl pırıl genç.. ciddiyet içinde mukaddes muhasebeyi üst bakış ile böbürlenerek anlattım.. teneffüs yerine nescafe servisi ettirdim.. arada hileli sorular ile uyanık tuttum.. elini kaldırana, yanlışta olsa cevap veren, soruları ile katkı koyanlara bir bahane ile dergilerden hediye ettim.. ama sükutu hayalimi susturamadım.. teneffüssüz son saatin sonunda en dibe inip.. "muhasebe bir işlemin karşılıklı olarak kaydıdır" diye muhasebeye başladım..
yahu!? bu okulları açıyorsunuz bari bir şeyler verin.. üniversiteler bazılarının hiç bir yer tarafından kabul edilmeyen evlatlarının “bari akademisyen olsun” kaygıları için kurulmazlar.. benim çok özel akademisyen bir kaç hocam oldu şükür.. ötekiler mi.. dua etsinler yetkim yok..
teşekkürler.. saygılar..
İbrahim Çelikli. tarafından 5/4/2019 11:12:10 AM zamanında düzenlenmiştir.
Bedri Tokul
Bir süredir evde yoktum. Sana cevap veremedim.Kusura bakma.
Değerli anını ibretle okudum.
Bu dünya böyle be Dost...
Yok sa Türkiye mi demem lazım bilmiyorum.
Teşekkürler.
Selam ve Saygılar Sayın can Hocam.
Bedri Tokul
Bu olayı bana bir arkadaşın yanında çalışan babası anlattı.
Hem ağladı. Hem ağlattı.
"Bana bir akıl verin ne olur. Belkide oğlum kendisini asacak. Yada
balkondan atacak." Diyordu.
Acıyı görüp de bir şey yapamamak o kadar zor ki...
Öperim dost gözlerinden.
Sevgide benden saygıda YİĞİT ADAM...
zor iş yaşamak
çok zor
Filiz Şahin. tarafından 5/3/2019 6:41:23 PM zamanında düzenlenmiştir.
Bedri Tokul
Az buz değil.
Öyle zor öyle zor ki yaşamak.
Bazen gururunu satmak,
bazen de hayatını zehir etmen gerekiyor.
Teşekkür ederim kıymetli kardeşim...
Bir öğretmen polis olarak geçim kaygısı ve sorumluluklar insanin elini kolunu bağlıyor. Hayatta tutunmak ve varolmak için karakterime çok zit bir mesleği icra etmek cok büyük sabir ve erdem gerektiriyor.Ayrica psikolojik tramvalari atlatmak ise ayrı bir meziyet.Bazen kader deriz bazen tercih deriz ama yaşamak için çalışmak gerekiyor.söyleyecek çok şey var.izninizle paylayasayim istedim.saygilar Hocam.
Bedri Tokul
Aynen dediğiniz gibi.Yaşamak zor zenaat.
Eve ekmek götürmek o kadar zor ve çelişkilerle dolu ki...
Değerli görüşleriniz ve yorumunuz için çok teşekkür ederim.
GÜNÜN YAZISINI ŞİMDİDEN KUTLUYORUM LAKİN ANLAMADIĞIM SAÇMA BİR NEDENDEN DOLAYI ENGELLİ OLDUĞUM İÇİN DE ŞAŞKINLIĞIMI GİZLEMİYORUM.
ASIL BENİM ENGEL KOYMAM İNSANLAR VAR LAKİN SIRF KİMSE KIRILMASIN DİYE SESSİZLİĞİMİ KORUYORUM.
EDEBİYAT ADINA HER SUNUMUM VE GÖNÜL GÖZÜMLE YAŞARKEN BU ALEMDE, BEN ALLAH RIZASI İÇİN YAŞAR, SEVERKEN VE DE YAZARKEN SAYGIYLA SELAMLIYORUM BENDEN HAZ ETMEYENLERİ.
SAYGIMI KORUMAK BOYNUMUN BORCUDUR.
BEN AİLEMDEN BUNU GÖRDÜM BİR DE DEĞER VERMEYİ İNSANLARA.
SEVMEK VE GERÇEKLERİ GÖRMEK İNSANLARA NEDEN ZOR GELİR Kİ?
İnsanlar bir meslek sahibi olup, mesleğini de sevdiği halde başka başka işlerde çalışmak zorunda kalıyorsa, gerçekten zor bir durum bu kişi için. Psikolojisi de bozuluyor haliyle... Hele de bu kişiler polislik, askerlik, bekçilik gibi stres dolu işlere giriyorlar ise daha da bir sıkıntı... Devlet böyle yaparak istihdam yarattığını zannediyor ama yanılıyor... Tamam sonuçta maaşlı bir devlet işi, istihdam yaratılıyor illaki, çalışır emekli de olursunuz bir şekilde, her ne kadar tehlikeli, can ortaya konulan bir iş olsa da, ancak devletin daha önemli yapacağı şey üretimi arttırmak ve hizmet sektöründen ziyade sahada, fabrikalarda çalışacak insanlara iş ekmek sağlamaktır... Evine ekmek götürebilen insanların psikolojisi de bozulmaz, ailevi sorunlarda en aza iner. Yararlı bir yazıydı kutlarım yürekten...
Ahmet Zeytinci tarafından 5/3/2019 10:19:48 AM zamanında düzenlenmiştir.
Bedri Tokul
Maalesef manzara bu işte.
Ramazanınız kutlu olsun.
Teşekkür ederim.
Selamlarımla...
Can dostum KOCA YÜREKLİM. Bu nasıl anlatım özümden ağlattın.
Tüm toplumumuzun yaşadığı bir dramı Bedri Tokul anlattı mı böyle anlatır işte. Olayın içine çeker iliklerine kadar yaşatır.
Gerçekten toplumsal bir dram. Benim yeğenim de tarih bölümünü dereceyle bitirdi. Tayin olamadı çocuk. Şu an Batmanda polis.
Selam ve saygılar KOCA ADAM. KOCAMAN YÜREKLİ CAN DOSTUM.
O gülen yüzün hiç solmasın. Ellerinden öperim.
Bedri Tokul
Emlakcılık yapan bir arkadaşım var.Arada yanına gider, sohbet eder çay içeriz.
Yazdığım gencin babası onun yanında çalışıyor.
Çalışıyor dediğimde getir götür işlerine bakıyor. Çay demliyor.
Arkadaşın dediğine göre ona yardım etmenin çalışıyor görünme versiyonu.
Babası anlatmıştı oğlunun hayatını. Diyor ki:
" Kendisini asmasından yada balkondan atlamasından korkuyorum."
Canım dostum.
Ne çok dertler var. Ne de çok dertli insanlar...
Allah'ımıza şükürler, ramazanın kutlu olsun.
Selam sana, saygı sana.
Hasretle öperim gözlerinden...