Keşke
Horozlar ötmeden
Uyan ey insan, uyan
Güneş yükselip gitmeden
Uyan ey insan uyan!
İki ayaklı canavar
Gaddar olmadan
Hiç kimseye bulup kusur
Kindar olmadan
Uyan ey insan uyan
Düş yollara…
Bu dünya emrinde
Barış tütsün şehrinde
Atanı an kabrinde
Uyan ey insan uyan!
İnsan kime denir, fiziksel duruşuyla değil ruhsal süsüyle, safiyetiyle, sadakatiyle, hayasıyla… Allah’a kul olmuş! Kimse onu kandıramıyor. Günaha ikna edemiyor. Öylesi yumuşak huylu!
Karşınıza gelip dursa nasıl anlarsınız böyle birisini ki… Ben diye başlasa kendini beğenmiş deriz, bana güvenin dese şüphe ve vesvese beynimize gider gelir, “Merhaba!” dese “Neden selam verdin ki beni tanıyor musun?” deriz, kısacası tanımadığımız insanla ne derdimizde var ki, konuşup tanımak isteriz ki… Herhalde sizinle kavga edecek, küfrederek dikkatini de çekecek değildir.
İletişim kuracak bir bahane olmadıkça, konuşmaz ve karşımızdakini tanımaya çalışmayız. Hani otobüs durağında beklerken, hani maç izlemek için stadyuma gidersek ve aynı takım taraftarı isek, öğrenci velisiysek veli toplantısında diğer velileri tanımak gibi… Vesile olmadan insanı tanıyamayız ve kimdir, insani vasıfları nedir bilemeyiz. İnsanın suratında yazmıyor bu insanlık damgası sonuçta.
Bir kafeye gideyim, boş sandalyesi olan bir masaya oturayım, karşımdakini soru yağmuruna tutayım olur mu? olmaz. Trafikte kırmızı ışıkta durupta arkamızda ki sürücünün yol verin deyipte, yol vermediğimizde yumruk yumruğa, hatta silahlar patlayacak ve sonu ölüm olacak bir toplumda nasıl bir iletişim ve tanıma lüksümüz var ki… Sanki, birisi rahatsız etse de kavga etsem der gibi gergin insanlık!
Bu mükemmel insanlık, makam derdinde değil, siyaset peşinde göremezsin, ticarette nedir bilmez… Yazar, çizer, hep doğruyu savunur ve derdi güzelleşen bir toplum kaygısıdır. Ancak sanalında ruhu yok ki, bu da insanlığı görmek için bir neden değil… Yazıp yaşamayan, okuyup paylaşmayan nice örnekler var!
Eğer biriyle karşılaşıyorsanız, paylaştığınızdan mutlu iseniz… Neden, niçin soruları sormuyorsanız, gözlerine baktığınızda nisan yağmuru gibi, onun yayla havası gibi neşe ve heyecan katıyorsa nefesinize… Yanından ayrılmak ve veda etmek zor geliyorsa … Bu insanlığa tanık olduğunuzu hissedebilirisiniz. Yüzünde nur vardır sanki… Alnı apak! Sizi tanımaya çalışmaz, sizi soruları ile yormaz, sizi yönlendirmez, size öğüt ve akıl vermez, ben bilirim demez. Yine görüşmek isteseniz, ya nasip der. Sahiplenmez. Kim böylesine paylaşımı istemez ki… Çok zor, çok!
İnsanlık asla aranılarak bulunmaz. Toprak altında hazine gibi, arayıp bulmaya belki ömür yetmez. Günümüzde insanlık define bulmaya benzer. Hani haydan gelen huya giden define gibi değil, bulunsa toplum zenginleşir. Keşke insanlık ortaya çıksa, utanmasa, gizlenmese, tevazu sahibi olmasa…. Günümüzde karşılık beklemeyen, maddi gözü olmayan gerçek insanlığa nasıl açız, hemde nasıl…Toplumda ki gerginlik bu açlığı doyuramamaktan kaynaklanıyor. Hırçınız, depresyon mağduruyuz, uyuşturan ilaçları almakla ve uyumakla ömrümüz geçiyor. Tembelliğimiz ve heyacansızlığımız had safhada… Ne üretmek ne çalışmak ne gelecek misyonumuz ve mücadelemiz var. Şu insanlığı görsek, ayağa kalkacağız saygıyla… Ama karşılaşamıyoruz, ilaç arar gibi hedefe gidemiyoruz. Uyuşuyoruz…
İnsanlık gelse de şer bitse… Heyecan gelse, keşke…
Dil gerçeğe lal olmadan
Beyninde hilal solmadan
Ömrüne hayal dolmadan
At tembellik mührünü
Duyma şerrin küfrünü
Uyan ey insan uyan…
Senden başka gerçek yok
Hangi doğruyu yaşarsan
Kendine yararı çok
İslamdan başkası
Seni tutmaz tok
Uyan ey insan uyan!
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.