- 593 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Musa Dinç Diyor ki;
BAKLAVA MI YEDİNİZ ?
Musa DİNÇ
SHİ.Uzm. Eğitimci-YAZAR
Didim-Aydın
Gazeteci Yazar Kerim Özbekler ile çok eskilere dayanan bir dostluğumuz vardı. Nazilli’de tanımayan yoktur, hatta sanat ve edebiyat dünyasında Türkiye’de namını duymayan yoktur. Sanat ve edebiyat haberlerini çoğu kez herkes ondan duyar, ben dâhil. O da benim gibi kitap konusunda bir Donkişot’tur. PTT‘ye sürekli mekik dokur, oraya buraya gazete, dergi materyali yollar. Girişkendir, hoş sohbet ve dost canlısıdır. Bu meziyetlerini yirmi yıl önce keşfetmiştim. Onunla yüz yüze gelmediğim halde, adresini istemiştim ondan ve 28 adet kitap hediye olarak göndermiştim. Bu kitaplardan bazıları bana aitti, bir kısmı da editörlüğümde çıkan kitaplardı.
Aydın Şairler ve Yazarlar Derneği Başkanı Sayın Şükrü Öksüz Bey’i aradım, Nazilli Kitap Fuarı’na katılacağımı bildirdim. Derneğin standında bana da üç günlük yer verildi. Sağ olsun, ama ben iki günle yetindim, çünkü üçüncü gün bazı işlerim vardı.
Nazilli Kitap Fuarı’na kendi imkânlarımla katıldım, bir gece öğretmen evinde konakladım ve Nazilli Kitap Fuarı’na 4-5 Mart 2019 tarihinde katılımcı oldum. Stantta benimle beraber şair ve yorumcu Şerife Tekin, Kültür Bakanlığı ‘Halk Şairi’ unvanlı Şaban Kahraman, Dernek Başkanı Şair Şükrü Öksüz, Yazar Oyhan Hasan Bıldırki, Şair Yazar Abdülkadir Güler ve Gazeteci Şair Kerim Özbekler vardı. Bitişiğimizdeki stantta ise; Yazar Ethem Oruç, Şair Yazar Zekeriya Işıklı, Yazar Abdullah Kırkik ve Adana’dan konuk olarak gelen Şair Yazar Mehmet Demirel Babacanoğlu vardı.
Nazilli Kitap Fuarı / Aydın Şairler ve Yazarlar Derneği standında, Sayın Kerim Özbekler, stantta yer alan yazar ve şairlere hep çay ısmarladı, her ne kadar elimizi cebimize atsak ta bırakmadı, hesapları hep o ödedi. “Misafirimizsiniz,” deyip çay paralarımızı ödedi hep. Kitap Fuarını organize eden Nazilli Belediyesi de kitap fuarı katılımcılarına öğle yemeğini ısmarladı. Nazilli’ye özgü kıymalı, peynirli, yumurtalı, kaşarlı pide ve ayran… Söz döndü dolaştı, yemek kültürüne geldi ve bunun üzerine Kerim Özbekler söz aldı:
“Arkadaşlar, Türkiye’mizin güzide Ege Bölgesi’ni dünyanın hiçbir ülkesi ile değişmem. Yemek kültürümüzün hali bambaşkadır. Buradan bereket fışkırır; sonra başka bir yerde rahat edemem,” dedi.
Ben de;’Güneydoğu’nun zengin mutfağından ve yemek kültürü ve zenginliğinden’ söz ettim, bu konuda Gaziantep, Şanlı Urfa, Mardin, Diyarbakır yöresinin damak zevkinden dem vurdum. Lahmacun, ciğer kebap, kaburga kebabı, güveç, patlıcanlı kebap, çiğ köfte, içli köfte, humus ve tatlılardan; künefe, baklava, kaymaklı kadayıf, irmik helvası vs.‘ Patlıcan fiyatlarının yüksek olmasından dolayı patlıcanlı kebabın çok olumsuz etkilendiğini ve bundan da en çok Şanlıurfa lokantalarının zarar gördüğünü ’de sözlerime ekledim. Daha sonra Kerim Bey’e döndüm:
“Kerim Bey, yurt dışına çıktınız mı hiç?”
“Aman ha! Allah yazdıysa bozsun! Deli miyim, aklımı ekmek peynirle mi yedim? Beleş götürseler dahi gitmem!” dedi.
“Hay Allah ne oldu ki? Niçin yurt dışına gitmiyorsunuz, yoksa yurtdışına alerjiniz mi var?”
“Daha beteri var dostum! Ne yazık ki fobim var! Değerli dostuma anlatayım: Samimi olduğum bir tanıdığımız Tayland’a gitti, ticaretle uğraşıyor; haliyle ithalat- ihracat işleri falan filan. Orada bir ay kaldı. Bir ay sonra onu gördüm, az daha tanımayacaktım. Adam zar zor ayakta duruyordu, o kadar zayıflamış ve incelmişti ki, sanki çıtaya dönmüştü. “
“Yahu Kazım Bey, bu ne hal?” dedim ve devamında: “Açlık grevine mi girdin yoksa Tayland’ ta kıtlık mı var?”
“Ah Kerim çiğim hiç sorma!” dedi.
Bir dokun, bin ah misali…
“Yok, vallahi sormazsam, meraktan patlayacağım. Sordum bir kere. Lütfen yanıt bekliyorum.”
“Bak Kerim Beyciyim, eşimle beraber Atatürk Hava Alanı’nda 3 kutu bisküvi almıştım. Allah’tan iyi ki almışım, yoksa hepten dermansız kalacaktık. Hele Şaduman yengenin hali daha da kötü. O şimdi ablası Naciye’nin evinde, biraz toparlanması için onların evinde besiye bıraktım. “
“Pekâlâ, anlat ne oldu? “
“Yahu arkadaş Tayland’ ta lokantaya gittik, garson menüyü önümüze sürdü. Menü listesinde: ‘Yılan çorbası, çekirge ezmesi, hamam böceği kızartması, kurbağa sarması, maymun kelle paçası, solucan makarna, sıçan ızgara… Ve daha ne idüğü belirsiz böcek kavurmaları… Lokantalara çizgiyi çektik, o gün otele döndük. Bisküviye talim.”
*
Sonra yine bir başka arkadaşım da İtalya’ya gitmişti. O da dedi ki:” Azizim yemeklerin salt ağırlığı pizza ve makarna. Kullanılan yağ da domuz yağı. Ne yapalım çaresiz yedik, yoksa aç kalacağız. Tabi yedikçe de hep şiştik. Malum sekiz kilo şişmanlamışım. “
*
İspanya’ya giden muhafazakâr bir arkadaşı da dinledim: “İspanya’nın cazibesine kapıldık geldik. Burada et yemeklerinin hemen hepsinde domuz eti var. Elhamdülillah ben Müslümanım, boğazımdan domuz etinin geçmesi mümkün mü? Yemedim tabi. Açlıktan ölsem de yemem! Ben de aç kalmamak için sabah- akşam yumurta yedim. Velhasıl içim dışım yumurtayla doldu. Bereket versin her lokanta da masaların üstünde ikramlık küçük bir kâsenin içine zeytinyağı koymuşlar, içine de biraz karabiber ve kimyon koymuşlar, ekmeği bandırıp bandırıp yedim.
*
“Tatlı ile aranız nasıl Kerim Bey?”
“Baklavayı çok severim, her ay mutlaka bir tepsi baklava alır, yerim. Ah şu şeker yok mu, biraz ondan korkarım! “
“Tatlıyı ben de çok severim, ama kilo alırım korkusuyla bu konuda el frenini çekmiş durumdayım. “
“Musa Bey dostum, tatlı dedin de bir baklava ile ilgili trajik bir anım var, en iyisi anlatayım: Bayram sonrasıydı, bir gün buzdolabımızın kapısını açtım. 4 tepsi ev baklavası duruyordu. Bir hafta boyunca sabah, öğle, akşam baklava yedim. Bir hafta içinde baklavaları tükettim hem de tek başıma. Sonra eyvah ki, ne eyvah! Bir kaşıntı tuttu beni, neuzibillah sanki uyuz olmuş gibiydim! Biliyorum bu kaşıntı hayra alamet değildi. Belli ki şeker seviyesi tavan yapmıştı. Bu kaşıntının sebebi ondandır gayri. Soluğu Nazilli Devlet Hastanesi Cildiye Polikliniği’nde aldım. Koridorda sırasını bekleyen birkaç kaşınan vatandaşla göz göze geldim. Dayanamadım: “Birader, baklava mı yediniz?
“Ne baklavası kardeşim, neden söz ediyorsunuz?”
Berikine döndüm: “Baklava mı yediniz?”
“Kim bulmuş ki yesin (!?)”
O gün kaşınan kimi gördümse: “Baklava mı yediniz ?” diye sordum.
En sonunda birkaç kişi patladı:
“Ne baklavası ulan, benimle dalga mı geçiyorsun?!”
“Zıkkımın kökünü yedim.”
“Ana haber bültenine alerji olduk! “
“Zam kaşıntısı, ulan zam!...” dediler.
Akşamüzeri Kerim Beyle, stanttan beraber ayrıldık. Yol üzerinde meşhur bir çorbacı vardı, oraya götürdü beni. Birer kele paça çorba içtik, sonra öğretmen evinde kahvelerimizi içtik; güzel sohbetimize orada devam ettik. Nasıl olsa Kerim Bey’in çıkınında yazılacak malzeme çok!..(07 Mart 2019-Didim)
NOT.Yukarıda ki yazı, mavididim.com.tr/baklava-mi-yediniz-399-4307.html isimli web sitesinde yayınlanmıştır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.