- 896 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KARACAOĞLAN ŞİİRİNDE ÖĞÜTLER VE SÖZ KALIPLARI
Halka mâl olmuş her şahsiyet gibi, Karacaoğlan da, eserleri ve kişiliği ile taklitleri olan (1), bu nedenle hakikisini benzerlerinden ayırt etmenin zorluklar çıkardığı ozanlarımızdandır. O kadar ki; “XVII. asırdan beri yazılmış eski mecmualarda daima tesadüf edilen bu meşhur halk şairinin hayatı hakkındaki müspet bilgilerimiz (bile) çok az ve çok şüphelidir.” (2). Bu yüzden, ona ilişkin bilgilerimizi, adı çevresinde oluşturulmuş menkıbelerden arındırmaya özen göstererek ortaya koymak, en güvenli yol görünüyor. Ayrıca, ozanın kendi şiirleri ile bazı yazınsal kaynakları temel alarak doğum yeri ve yaşadığı dönem bilgilerine ulaşmayı da, en doğru yöntem saymak gerekiyor. Buna göre, “Anadolu’nun Suriye’ye komşu Cenup vilayetlerinde ve ‘Türkmen oymakları’ arasında hâlâ eserleri ve menkıbeleri yaşayan” (3) ozanın, göçebe aşiret geleneğine yabancı olmadığını söyleyebiliriz. Yetişip yaşadığı bölgenin “Maraş, Elbistan, Ayintap (Gaziantep), İçel” olması gerektiğini; çağdaşları arasında “Gevheri, Âşık Ömer, Kayıkçı Kul Mustafa, Öksüz Dede” mahlaslı şairlerin mecmualarında eserleri yer aldığını ve birkaç şiirinde Osmanlı tarihine ilişkin bazı notlar düşürdüğünü (4) söylemek de yerinde olur.
Âşık Ömer’in, biraz da kıskançlıkla Karacaoğlan şiirini küçümsemesinin dayandığı asıl neden, onun ozanlık geleneğini sürdürmüş olmasıdır. (5) Gerçekten o, “birçok saz şairleri gibi-eski ozanla mutasavvıf tekke şairinin ve klasik şairin muhtelif karakterlerini şahsında birleştirmeye çalışan- ‘muhtelif cepheli bir şehir şairi’ değildir.” (6) Zaten bu nitelikleriyle yüceltilmiş, halk arasında sevilmiş ve şiirleri yaşatılmıştır. Karacaoğlan şiirini, yaşadığı coğrafyadan ayrı düşünemezsiniz. Konu ve benzetmeleri, söyleyişindeki dil ve üslup özellikleri ve dünya algısı ile onun şiiri, yerlidir. (7)
Doğadan ve mevsimden gelen bütün etkiler, sevgiyle, bazen de hüzünlenerek coşan ozanın şiirine, temiz bir Türkçe ile dökülür. Yörenin güzel kızları; onların nazları, âşığa gönül yükü düşürmeleri, ten tutkusu açıkça yansıtılır. Karacaoğlan şiirinin; şairin ve aşiret yaşantısının izlerini taşırken, dinsel ve ahlaki kaygıları yok gibidir. Bütünüyle bir ırmağın akışı gibi doğal; yalanı, riyası ve kaçınmaları olmayan bir yaşantının lirik anlatımıdır. Ancak, yeri geldiğinde, Karacaoğlan da öğüt vermeyi, öğretici ve ahlaki notlar düşürmeyi gerekli görür. (8)
Nitekim bu inceleme-araştırma yazısında, Karacaoğlan şiirlerinin baskın niteliği içinde genellikle üzerinde pek durulmayan, şairin didaktik ve ahlaki yönünü; 42 adedi koşma tarzında, 17 adedi semai-varsağı ve bir tanesi de destan özelliği gösteren ve özgün kabul edilmiş şiirlerinin taranmasıyla (9) tespitlerimizi küçük notlar halinde ele almaya çalıştık.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir, sanırım:
Karacaoğlan’ın okul eğitimi almasa bile, gelenek yoluyla ve sözlü olarak aktarılıp gelen halk irfanından habersiz olması beklenemez. Beslendiği söz kaynakları arasında masal, hikâye ve destan türünden halk edebiyatı ürünleri; başta Kuran-ı Kerim’in kendisi olmak üzere, ışığını ondan alan hadis, siyer ve hikmetlerden oluşan değer yargıları, Karacaoğlan şiirlerinde telmih (anıştırma) yoluyla da olsa, mutlaka yer bulmuş olmalıdır. Şu halde öğüt ve atasözü niteliğindeki söz kalıplarını, bizatihi Karacaoğlan’ın malı saymak doğru olmaz. Onları önemli ve değerli kılan taraf, şiir içindeki söyleniş özgünlüğüdür. Karacaoğlan, belki yeni bir şey söylemez; ama yeniymişçesine, taze bir eda ile söyler ve söylerken şiirin estetiğini bozmadan, “başa kakar gibi” değil, “taşı gediğine koyarcasına” ifade eder düşüncesini, vereceği dersi.
Şimdi, taradığımız Karacaoğlan şiirleri içinde tespit ettiğimiz öğütleri ve atasözüne benzer söz kalıplarını ortaya koyalım:
“Hatırdan gönülden geçici olma”
“Yiğidin başına bir iş gelince
Anı yâd illere açıcı olma”
“Mecliste ârif ol kelâmı dinle
İl iki söylerse, sen birin söyle”
“Elinden geldikçe sen iyilik eyle
Hatıra dokunup yıkıcı olma”
“Sen iyilik et de o zâyi olmaz
Darılıp da başa kakıcı olma”
“İl âriftir yoklar senin bendini
...............................................
Alçaklarda otur gözet kendini
Katı yükseklerden uçucu olma”
“Sev seni seveni zây(i) etme emek
Sevenin sözünden geçici olma”
“Seni her mecliste hacil düşürür
Kötülerle konup göçücü olma” ( Koşma 1. / s.333)
***
“Karacaoğlan der ki çile çekilmez
Hozan tarlalara sümbül ekilmez
Sat yabancı ile başa çıkılmaz
İçinden sıdk ile yanan olmalı” ( Koşma 3. / s. 334-335)
***
“Seni beni bir Mevlâ’dır yaradan
Büyüklenme hey kız güzelim deyu” ( Koşma 7. / s.337-338)
***
“Her şahinin avladığı baz olmaz” ( Koşma 10. / s.339)
***
“Dünya bir yol geda gider, han gider” ( Koşma 12. / s. 340-341)
***
“Yiğit olan kimse saklar sırrını
Kötü kalbindekin(i) dile getirir”
“Yoldaş olma yolun bilmez yolsuza
Komşu olma sözün bilmez densize
Meyil verme edepsize arsıza
Akibet ırzına hiyle getirir”
“Bir kötü dilim var irahat durmaz
Kötü dil başıma bela getirir”
“Çokça keramet var şu tatlı dilde
Del(i) olup gideni yola getirir” (Koşma 13. / s. 341)
***
“Sıra sıra dikemedim söğüdü
Ben başıma viremedim öğüdü
Elleri göğsünde görün yiğidi
Yiğit mağrur gezmek ile bay m’olur?” ( Koşma 16. / s. 343)
***
“Çok yaşayıp mihnet ile ölmeden
Az yaşayıp devran sürmek yeğ imiş”
“Bilemedim ana baba kıymetin
Arkamızda karlıca bir dağ imiş”
“Hastanın derdinden ne bilsin sağlar
Her nere vardımsa dertliler ağlar
Aradım cihanı dertsiz yoğ imiş”
“Tırnağın var ise başını kaşı
Kimseden kimseye vefa yoğ imiş”
“Ben usandım il işine yelmeden
Gurbet ilde padişahlık sürmeden
Vatanında züğürt olmak yeğ imiş” (Koşma 20. / s. 346)
***
“Her olur olmaza sırrını diyen
Boz bulanık çaya akmış gib’olur”
“Mihnet sofrasından karnın doyuran
İki elle zehir yemiş gib’olur” ( Koşma 22. / s. 343)
***
“Yük masnıtı bulmaz denk olmayınca”
“Güzelin kıymeti bin altın değer
Ne’tmeli güzeli huy olmayınca?” ( Koşma 29. / s. 353)
***
“Size derim size yaran yoldaşlar
Kavli yalan dostu sevmeli değil” (Koşma 33. / s. 356)
***
“Giyim ile meydan olmaz
Vur kantara tart yiğidi”
“Sunam gurbet ilin kahrı
Yum(u)şak eder sert yiğidi”
“İflah etmez öldürürmüş
Yürekteki dert yiğidi” ( Semailer- Varsağılar 2. / s. 363-364)
***
“Çağır Karacaoğlan çağır
Taş düştüğü yerde ağır
Yiğit sevdiğinden soğur
Sarılmayı sarılmayı” ( Semailer- Varsağılar 3. / s. 364-365)
***
“Yel esip yere düşmeden
Budağında kır almayı” ( Semailer- Varsağılar 4. / s. 365-366)
***
“Koyun meler kuzu meler
Sular hendeğine dolar
Ağlayanlar bir gün güler
Gamlanma gönül gamlanma”
“Yiğit yiğide yad olmaz
İyilerde ham süt olmaz
Bin kaygı bir borç ödemez
Gamlanma gönül gamlanma”
“Yiğit yiğidin yoldaşı
At yiğidin öz kardaşı
Sağlıktır cümlenin başı
Gamlanma gönül gamlanma”
“Kara gün ömrü az olur
Gamlanma gönül gamlanma”
“Kara gündür gelir geçer
Gamlanma gönül gamlanma” ( Semailer- Varsağılar 8. / s. 368)
***
“Yakasız gömlekler bize
Felek biçer demedim mi?”
“Süregör devranı demi
Devran geçer demedim mi?” ( Semailer- Varsağılar 9. / s. 369)
***
“Bir yiğit gurbete gitse
Gör başına neler gelir” ( Semailer- Varsağılar 11. / s. 370)
***
“On beş yaşında bükülür
Beli yardan ayrılanın”
“Ah ile vah ile geçer
Günü yardan ayrılanın”
“İşe güce yetmez imiş
Eli yardan ayrılanın”
“Sağ yanında hazır gerek
Salı yardan ayrılanın” ( Semailer- Varsağılar 14. / s. 373)
***
“Can kafeste duran kuştur
Elbet uçar gider bir gün”
“Yastığımız kara toprak
O da bizi atar bir gün” ( Semailer- Varsağılar 15. / s. 374)
***
“Güleç yüze tatlı söze doyulmaz” ( Destan 1. / s. 376-377)
.......................................................................................................................................................
(1) “XIX. asırda Cenup vilayetlerinde Karaca Oğlan adında bir şair yetiştiği, XX. asırda da Yozgat’ta Karaca Oğlan isimli bir üçüncü şairin yaşadığı rivayet ediliyor” a.g.e s. 325
(2) a.g.e s. 317
(3) “Tıpkı Köroğlu ve Âşık Kerem gibi, Karacaoğlan da, bilhassa Cenup vilayetlerimizde menkıbevi bir sima olarak hâlâ bütün kuvvetiyle yaşamaktadır. Lakin şurasını unutmamak lazımdır ki, Karacaoğlan menkıbeleri, mesela Köroğlu, hatta Âşık Kerem menkıbeleriyle mukayese edilebilecek bir genişlikte yayılmamış, daha ziyade, şairin yetiştiği Cenup mıntıkalarında yerli rivayetler halinde devam etmiştir.” a.g.e s. 323-324
(4) “Yürü bre yalan dünya / Sana konan göçer bir gün” dizeleriyle başlayan varsağının “Haleb’i Osmanlı alacak / Dağı taşa katar bir gün” dizeleri, Halep valisi Abaza Hasan Paşa isyanı ve sonrasına; “Hazır ol vaktine Nemçe kralı / Yer götürmez asker ile geliyor” dizesiyle başlayan destanın Fazıl Ahmet Paşa’nın Avusturya seferine işaret etmesi, Karacaoğlan’ın 1658-1659 yıllarında hayatta olduğuna kanıt sayılmalıdır. a.g.e s.318
(5) “Âşık Ömer onu şair değil, sadece ‘ozan’ yani ‘herze ve hezeyan söyleyen bir halk şairi’ olarak tavsif etmiş ve şiirlerini ‘modası geçmiş, kıymetten düşmüş’ gibi göstermeye çalışmıştır.” a.g.e s. 322-323
(6) a.g.e s. 329
(7) “O, tabiatla ve milli ananeleriyle baş başa yaşayan bir köy, bir aşiret şairi, bir halk şairi, bir ‘ozan’dır. Mecazlarının bütün unsurlarını muhitten ve tabiattan alır. Doğrudan doğruya tabiatın göğsünde yetişen Karacaoğlan, bütün hayata, bütün güzelliklere âşıktır.” a.g.e. s. 329-330
(8) “Halk lirizminin çok canlı, coşkun bir mümessili olan şairimizin, ara sıra didaktik, ahlaki mahiyette nasihatler verdiği, atasözlerine benzer hikmetler söylediği de vardır. Fakat o, ne bir tekke şairi, ne bir ordu şairi ne de şehir hayatına imrenen bir mütesalliftir.” a.g.e s. 330
(9) KÖPRÜLÜ, Mehmet Fuat; Türk Saz Şairleri, Milli Kültür Yayınları, Güven Basımevi, Ankara-1962, s.317-377
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.