ACIYA BULANMIŞ MEKTUPLAR (2)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ferit aceleyle arabasına doğru yürürken büyük kızı Endam’ı sokağın başında eve gelirken gördü. Arabanın kapısını açarken arabaya binmedi, gelmesini bekledi . babasının yanına geldiğinde onu telaşlı görünce içinde bir korku ve endişe tereddütleri hasıl olmuştu. Hiç beklemeden babasına:
-- Babacığım ne bu hâl? Kötü bir durum mu? dedi heyecan dolu bakışlarıyla.
-- Yok be kızım! Bebeğim dükkandaki çalışanımız telefon etti. Yabancı müşteriler gelmiş, özellikle benimle konuşmak istediklerini söylemişler. galiba mal alacaklar ama ne alacaklarını bilmiyorum. Gidince öğrenirim. dediğinde Edam derin bir nefes aldı.
-- Oh be babacığım; valla koktum bir şey oldu diye.. Aman müşteri istekleri olsun. Allah’ım işlerini rast getirsin.
-- Amin kızım. Evde Aygün’le annen var. Daha kahvaltılarını bitirmediler. Bebeğim sende onlarla kahvaltını yaparsın. Diğer kardeşleri okuldalar.
-- Tamam babacığım. Serkan’da bir iş için sabahtan çıkıp gitti evden kahvaltı yapmadan. Ben de anneme geleyim, kız kardeşimle laflarız biraz. Dün bana demişti, okula bugün gitmeyecekti. O nedenle onunla biraz konuşmam lazım kız kıza, dedi gülerek.
Endam babasını öperek işine yolculuk etmişti. Babasına çok değer verirdi Aygün kız kardeşi gibi. Babaları dünyanın en iyi insanı, güçlü, mükemmel bir aile babası diye onunla gurur duyardı. Anneleri babalarına birazcık sert mizaçla konuşsa; her iki kızda annelerine müdahale ederek, ’anne bizim beyaz atlı prensesimize böyle davranamazsınız hanım efendi’ diye babalarının safında savunmada olurlardı. Ferit Bey’de iki kızını ölürcesine severdi. Ev içinde iki cephe vardı her zaman. Erkek kardeşi Bilgehan’ı da annesi çok severdi kızlarına nispet olsun diye. Bazen evde tatlı bir kavga olurdu. Bilgehan ihtiyaçları için babasından harçlık istediğinde ’yahu daha dün verdim, ne yaptın verdiğim parayı?’ dediğinde anne Ümmühan ortaya kahramanca kendini atarak kocasına karşı kılıcını çekerdi. ’Kızlarına gelince her yol Mardin-Gaziantep ama oğluşuma gelince her sokak çıkmaz sokak. Ver oğluma harçlığını da okulda arkadaşlarına karşı mahcup etme!’ dediğinde Ferit bey cüzdanını açmak zorunda kalır, harçlığını koparırdı Bilgehan. Ama güzel bir aile yapısı onları birbirlerine o denli bağlıyordu ki; kardeş, anne, baba sevgileri en üst seviyedeydi. Gelenek ve göreneklerine, törelerine sıkı sıkıya bağlılıkları büyük aile olmanın son zamanın en iyi örnek ailelerdendi. Bilgehan kız kardeşleri ile yitişirdi ama asla onları üzecek boyutta olmazdı. Ablaları onun can damarıydılar. O da onların kahraman korumalarıydı. Çok kıskanırdı onları. Endam evlenip gittiğine çok sevinmişti onun peşine düşen erkekleri taş yağmuruna tutmaktan kurtulduğuna. Şimdi Aygün ablası için yapıyordu. Yeri geldiğinde okuduğu lisenin önünde zulaya yatar, ablası okuldan çıktığında gizli gizli onu takibe alırdı gençlerin rahatsız edip etmediğini görmek isterdi yakından. Eğer öyle bir durum olduğunda vay o gençlerin haline! Kafalarında taşlar uçuşurdu. Ablasının sevdiği Göktürk’e dokunmazdı. Çünkü ablasına yâr olacağından emindi. Ablası onunla özel bir konuşmasında uzun uzadıya anlatmıştı durumunu. Ona adı konmamış enişte gözü ile bakardı. Bir keresinde Göktürk’le şehrin parkının çay evinde çay içip sohbet etmişlerdi. Samimiyet kurmuştu ablasının tenbihleri doğrultusunda. Kanı ısınmıştı ona. Konuşmalarından anladığı kadar dürüst, ailesine iyi bir damat olacağını düşünüyordu. ’hem ablam seçeceğini iyi bilir’ diye düşündüğünde ablasının yanlış bir kişiyi seçeceğini sanmıyordu.
Kapının zili ard arda çalınınca Ümmühan hanım:
-- Kızım koş kapıyı aç! Baban galiba bir şey unuttu aceleyle çıkınca evden.
-- Olabilir anne, hemen açıyorum. diyerek bir hışımla kalktı sandalyesinden. Kapı otamatiğine basıp kapı açıldığında ablası Endam, o güzel endamı ile kardeşinin karşısında gülümsüyordu tatlı tatlı.
-- Aaaaa! Ay parçam ablam gelmiş. Bizde babam bir şey unuttu da geri döndü sandık ablacığım.
Endam merdivenleri yorgun adımlarla çıkarken:
-- Ablam, babamla karşılaştım. Müşterileri mi ne gelmiş yaban ellerden. Ayak üstü merhabalaştık babamla. Bende evde canım sıkıldı. Eniştende erkenden gidince, annemle seni çok özlemiştim çıkıp geldim işte. Canlarım benim. Endam yukarı çıkmıştı derinden soluyarak. Kollarını iki yana açarak kardeşine sıkı sıkı sarılıp yanaklarından öptü.
-- Canım ablam bizde seni özledik. Daha geçen gün bizdeydin ama tenindeki cennet kokunun evimizdeki yokluğu çok özletiyor seni. Gel hele; biz kahvaltıyı daha bitirmedik. Ablam sensiz boğazımızda diziliyor lokmalarımız. Ne iyi ettin de geldi, dedi Aygün. Kucaklaşmanın ardından ceketini çıkarıp askılığa asarak annesine gitti. Onunla da kucaklaşıp öpüştüler anne ve evlat kokularını ta ciğerlerine kadar çektiler analı kız.
Üçü bir arada kahvaltı neşe, huzur ve mutluluk üçgeninde yapılıyordu. Sevginin, şefkatin yeşerdiği evde yüzler gül gibi pırıl pırıldı. Anne Ümmühan kızlarına en içten duyguları ile bakarken dalıp gitti uzaklara. Onlardaki keyfi diğer ailelerde de olmasını arzu ediyordu. bazı tanıdığı ailelerin içerisindeki huzursuzlukları gördükçe içerliyordu. Sevginin, merhametin tükendiği ocaklar bir bir söndüğü, aile fertlerinin her birinin aynı ev içinde ayrı ayrı dünyalarda olduklarını hatırladıkça, beş vaktin namaz duasında yardım istiyordu Yaradan’dan. Bir ailede bozulmalar baş gösterince bunun koca şehri etkileyeceğini, oradan devlete sirayet edeceğini çok iyi biliyordu. Çocuklarına fırsat oldukça Selçuklu, Osmanlı Türk devletlerinin asırlar sonra yıkılışını aile düzenlerinin bozulmasına bağlar, çocuklarına en iyi lider anne olmaya özen gösterirdi. Mala mülke değer vermezdi ailesine verdiği değer kadar! Mardin halkının milli gelenek dokusunun yapısını bozulmayışı nedeniyle binlerce yıldır gururla ayakta kaldığının bilincinde idi. Kültür örgüsünün sağlamlığı Oğuzlar sülalesinin ülküsüydü. Sağlam temellere oturmayan ailelerin kadınları ile bir araya gelerek durumların istişaresini yapardı. Bilgili bir kadındı Ümmühan.
Öğlen ezanı okunuyordu. Müezzinin muhteşem sesinden okunan ezan-ı Muhammed’in ilahi daveti dalga dalga yüreklere yansıyordu. Ferit bey iş yerindeki bürosunda yurt dışından gelen müşterileri ile kahve içiyorlardı. Ateşli konuşmalarından anlaşılıyordu iyi bir alış verişin ardından kahvelerin keyifle içilip, tatlı konuşmaların arasında tebessümlerin edildiği. Ferit bey kahvesinin yarı kalan kısmını bir dikişte bitirerek, bıyıklarına bulaşan kahvenin telvesini mendiliyle silerken müşterileriyle birlikte gelen tercümana dönerek:
-- Dostlarımıza iletir misin üstadım; ezan okunurken ben abdest almaya gidiyorum. Oradan camiye namazımı eda edip geleceğim. Dostlarımızı yemeğe götüreceğiz. Lütfen bir yere gitmesinler. Medeniyetimizin beşiği Mardin’imizin enfes yemeklerini tattırmadan sizleri Mardin’den çıkmanıza izin veremeyiz! dedi gözlerinin içi gülerek ve tebessümle.
-- Hemen tercüme ediyorum dediklerinizi Ferit bey!
Tercüman Fatih, Ferit beyin söylediklerini Almanya’dan gelen dostlarına aktardığında nasıl memnun oldular. Hepsi birden sağ baş parmaklarını kaldırarak ’şön şön, okey!’ (harika, tamam) dediler. Ferit onların güzel sözlerine gülerek bürodan çıkıp abdes almaya caminin şadırvanına giderken ezanı okuyan hocanın nurani sesine güvercinler kanat çırpıyordu cami avlusunda. Canlı cansız, her şey Allah’a tevekküldeydi.
Kutsanmış Mardin’in topraklarından fışkıran medeniyetine hayrandı dünyanın dört bir bucağından gelen turistler. Öyle yapılar, mağaralar, taş mezarlar vardı ki; ’Ah bu şehir bizde olsaydı neler yapmazdık?! Maalesef kıymetini bilememişler!’ diye üzüntülerini belirten yabancı misafirlerde yok değildi. Binlerde asra merdiven dayamış şehrin bakıma çok ihtiyacı vardı. Ferit’in Almanya’dan gelen müşterileri de iki gün önce şehre gelmiş, mihmandarın eşliğinde gezmişler, hayranlıklarını çektikleri fotoğraflara sığdırmışlardı. Avrupa şehirlerinin hiç birinde böyle bir manevi atmosfere şahit olmamışlardı. Şehrin her bir yağısında, dağında, tepesinde tarih fışkırıyordu. sırlara yoldaşlık etmiş havraların, kiliselerin, camilerin göz alıcı güzelliklerindeki maneviyat hiç bir parayla ölçülebilecek değersizlikte değildi. ’Ah bir maddi ve manevi el bir el uzanıverse!’ diyenler az değildi. Medeniyet güneşinin daha da ışıklandırılması, özel koruma altına alınması, hayatın acımazsız şartlarında şehri küstürmemek gerektiğine devletin de inandırılması gerekli. Nazlı, narin, ulu bir şehir olma özelliğini taşıyordu Mardin...
Bahar mevsimi olmasına rağmen güneş etkiliydi şehirde. Ceketler atılmış, kısa kollu gömlekle gezenler caddelerde baharın havasına adapte oluyorlardı. Sokaklarda kaynaşma, alışveriş merkezlerindeki kafeler doluydu. Öğrenciler, şehrin misafirleri öğlen güneşinin sıcaklığından bedenlerine yükledikleri yorgunlukları kahvelerini, çaylarını yudumlayarak gideriyorlardı. Ümmühan kızları Endam ve Aygün’ü yanına alarak çarşıya alış verişe çıkmışlardı. Onlarda yorgunluklarını gidermek için kafenin terasında köpüklü ayranlarını içerken karşı masaya Göktürk ve üç arkadaşı geçip oturdular. Aygün’le göz göze gelen Göktürk’ün gözlerinden sevinç şimşekleri çakıyordu. Tesadüfinin böylesine can olmuştu Göktürk. Sevdası Aygün ile ansızın karşılaşmanın mutluluğunu yaşarken göz göze geldiklerinde donup kalmışlardı. Ümmühan bu bakışların farkına vardığında kızına terse ters baktı. Başını sinirli sinirli salladı dişlerini gıcırtarak. Göktürk’e öyle bir sert bakış attı ki!.. Neredeyse feleğini şaşıracaktı Göktürk. Hemen sandalyesini arkadaşı ile değiştirdi ama içinde fırtınalar deli borandı!.
Devam edecek
Zafer Direniş
…
22 Mart 2019 Cuma 11:00 KARABULUT
YORUMLAR
Güne çok çok yakıştı değerli hocam.
Var olun.
Var olsun değerli Seçki Kurulu.
Teşekkürler bu eser adına.
Saygılarımla değerli hocam.
direniş
desteğiniz daha da güç veriyor kalemimize, yüreğimize.
Var olasın vefalı kardeşim
selamlar uzaklardan
Kültürel değerler, toplumların farkındalığını oluşturmakta, toplumlar değerleri kadar kıymetli oluyor, kültürümüzü aktarmanız bakımından güzel bir çalışma olmuş, tebrik ediyorum.
direniş
Elimizden geldiğince kültür bağlarımızı işlemeye çalışıyorum ve bazı despotların kafalarındaki ırkçı yaklaşımlara karşı bir anlam ifade etmesi bakımından mutluyum.
Bu topraklarda, komşu topraklara olan halklar bizim candan kardeşimiz, ben öyle görüyorum.
kin olursa olsun ben toplumumuzu ayrıştıranlara hoş gözle bakmıyorum; bu ister dinler açısından, ister kavim açısından... Biz bir bütünüz diyorum...
vefalı yüreğinize selam olsun...
Sitemizin değerli seçki kuruluna teşekkür ederim.
Beni çok onure ettiniz.
Vatanımızda hiç bir ayrım gözetmeksizin, herkesi Allah'ın bir emaneti olarak gördüğüm insanlarımızı ve şehirlerimizi gerçeklerin ışığında sevgi ve aşka verilen değerler içinde yazmaya çalışıyorum amatör bir şair ve yazar olarak.
Her defasında dile getirdiğim gibi; sitemizin kuruluşundan beri burada gerçek anlamada yazmaya başladım. Kalemimizi, cümlelerimizi yontan, yol gösteren ve yazdıkça bizi pişiren bir üniversite olarak gördüm burayı. Duruşundan asla taviz vermeyen sitemizden bir adım olsun geri durmadım. Nice arkadaşlarımızı şair ve yazar yaptı Edebiyat Defteri, kıymet bilene...
O nedenle burası bizim yazı ocağımız. Ve çok arkadaşımız kitaplarını, eserlerini yayınlamışsa Edebiyat Defterimizin hakkı bizde çoktur. Her arkadaşımızın, sitemize yeni gelenlerin buranın kadri ve kıymetini bilmelerini isterim.
Saygı ve sevgilerimle...
Z. Direniş
...
Devamını merakla bekleyeceğim, birinci bölümü de okudum bu arada...
Çok güzeldi kaleme alınışı, içtenlikle kutluyorum.
direniş
inşallah gelecek devamı
selam ve saygı ile uzaklardan
Kolay gelsin, sayın hocam.
Kaleminizi saygıyla selamlıyorum.
Selam ve saygılarımla.
direniş
Hikaye çok güzel gidiyor, hep merak ediyoruz bakalım,neler var...saygılar, ağabey.