arada
bu yazıyı okusam mı diye arada kalma sıkılabilirsin ama belki de hoşuna gider.
hiç kimsenin bilmediği bir yer hayal etmedik mi hepimiz, bazen her şeyin yabancı geldiği, kendini her yere yabancı hissettiğin o anlar, kendi kendine kimbilir kaç sonuçsuz sohbet ettin ya da ceset torbalarıyla, bize servis yapan ise bir boşluk, yudumluyoruz şarabımızı hep beraber bütün bu yabancılıkların ortasında,
insansı olan haller, gülüşler, ağlaşmalar sahteymiş gibi geliyor mu bazen, nefes almak nafile, ya gülsem mi ağlasam mı diye karar veremediğin o anlar,
haykırmak gelmiyor mu hiç içinden?
ama olmuyor sıkılıyorsun işte boğazını sıkan bu boşluktan, en kötüsü de bu, bazen ben de sıkılıyorum her şeyden. boşluk sarınca her yanımızı başroldeyiz sanarken bu sahnede kendimizi, oysa ki bütün bunları seyreden bir seyirci çaresizliğinde kalıveriyoruz öylece,
sahne ile seyricilerin arasında kaldım.
arada kalmak, kaybolmaktır baskın kültür sosyolojisine göre, yersiz, yönsüz kalmaktır, hayatın haritasız çorak bir ovasında susuz, rüzgarsız kalmak gibidir.
hiçbir yerde olamamaktır, olmak isteyipte olamamaktır,
zira ara diye bir yer yoktur aslında. ne o tarafa ne bu tarafa gidebilmiş, bir türlü yerini bulamamış insanın savunma mekanizmasınca yaratılan sanal bir mekandır arada kalmak.
ayaklarımızın altında bir zemin olduğu sürece başımıza gelmesi mümkün olmayan bir ikirciklilik halidir
ayağımızı bastığımız nokta başka iki noktanın arasında olsa bile bu durumu arada kalmak şeklinde tanımlasakta, basıyor olduğumuz yer kendi duruşumuzdur.
vay canına doğruymuş bee, hadi oradan lan arasındayım şu an
belki de en basit çözümü taraf olmaktır, zira aslında tarafsızlık diye bi şey yoktur.
insanlar seçimlerden ibarettir, ve çoğu zaman seçimleriniz arada kaldığı zaman, taraf olmaktan imtina taraflar tarafından göndere hep kötü insan olarak çekilirsiniz.
hep ele veriyor işte hayat, o albümündeki üniversite yılları fotoğraflarında saçların pek bi güzelmiş henüz yok beyaz teller ama şimdi aklında yatırılması gecikmiş bir kaç fatura ve saçlarında aklar,
sesin de biraz kısılmış sanki, ihtimal buzlu rakı, ne bileyim soğuk bir bira, belki de yorucu geçen bir gecenin müstehcen hatırası.
ne güzeldi geçmiş zaman, belki şimdi plajda olmak vardı ya da hiç olmayan ekstrem yanın depreşirdi slalom kayak falan yapardın sarıkamışta.
o hiç ayrılmayı düşünmediğin sevdiğinle ara sıra güzel günlerinizde olmuştur, ayrılık o zamanlar ölmek gibiydi belki de. ayrılmakla devam etmek arasında kaç kez kaldın kim bilir.
sabahları da hiç uyanasın yok ama er ya da geç o giriş çıkış imzası atılacak, vakit bulursan ki artık arada bir kendine ayırabildiğin bir zaman aralığında akşam bir bara gidilecek eskisi gibi değil hiçbir şey belki ama kafayı iyice bulunca çakmak elde inceden bir sallantın olacak, ne dalga geçerdin eskiden öyle yapanlarla. olsun, buzdolabındaki mıknatısın altına tutturduğun faturalar bir arada ya, halledersin bir ara takma kafaya.
ölmekle yaşamak arasında kalmak, benim hiç sevmediğim ancak onlar tarafından hep çok sevildiklerimle, tarafımdan çok sevilip kendilerince hiç sevilmediklerimin arasında gidip gelmek,
arada olmayan bir ülkenin arada kalmış başka bir ülkenin arasında kalmak ve hatta ne kötü bir histir pantolonu bile kıçının arasında kalmış olmak,
arada sevmeye çalışmadık mı? kapı aralığından sızan ışığa muhtaç bir şekilde, yemek yemeyi, uyumayı hep arada yaptık, okula arada gittim, tembellikle hep çok çalışmak arasında kaldım.
bir şeyi bilmekle bilmemek arasında kaldım hep. çok iyi biliyormuşum gibi gözüktüğüm şeyleri hiç bir zaman tam bilmedim.
hiç bir fikrimin olmadiği sanılan konuları hep biliyordum ama bilsem mi bilmesem mi arasında kaldım,
sigarayı çok içtim, çok içsem bile soranlara arada içiyorum dedim.
sevdiğim bir kaç şarkıyı sürekli dinleyip tüketmekten istemedim, ara sıra dinledim,
yeni bir şeyi sevip sahiplenme adına oluşan arada yaşayacaklarımdan korktum, hep arada sevdim,
cezmi ersöz ile edip cansever arasında kaldım, gülşen bubikoğlu ile ayşen gruda, adile naşit ile minur özkul arasında kaldım sevdigim ve konusunu anlayabilme başarısı gösterdiğim filmleri belirli aralıklarla izledim.
hep gitmek istedim, kalmayı hiç istemedim ama gitmekle kalmak arasında kaldım,
her zaman biraz kapitalist biraz sosyalisttim, pratikte muhteşem kapitalistlik ile teoride kusursuz sosyalistlik arasında kaldım,
arefesinde şarap içtiğim perşembelerin ertesi günleri gibi arada hep günahkardım,
ayranla kola arasında kaldım, kebapla kola mi içsem ayran mi içsem hic bilemedim, ayran içiyorsam eğer, daha kebap bitmeden mutlaka kola sipariş ettim. ramazan pidesinin sıcak kokusuyla, kepek ekmeğinin sağlıklılı oluşu arasında gidip geldim.
çayla kahve arasında kaldım, yüzüstü yatmak ile yan yatmak arasında kaldım. hangisinin daha cok uykumu getirdiginin kararını veremedim, sırt üstü uyudum, bacaklarımın arasına yastık koydum.
bu ne karanfil ne de kurbağa mevzusu
çoğunlukla bir şıkkı seçiyoruz ya işte en çok o sıçıyor ağzımıza,
bu öyle bir sancı ki bir de erkekler doğum sancısı nedir bilmez derler, tamam o hormonlarım yok ama her seçim sonrası sancılı bir doğum yapmış gibi hissedip her yeni seçim öncesi doğum sancılarına maruz kaldım.
hayata ve kendime karşı net cevaplar vermek istiyorum ama veremiyorum bazen, daha ne kadar bir şeylerin arasında kalacağımı da bilmiyorum. kaç arkadaşımın, kaç aile ferdinin, kaç çözümün, kaç sorunun, kaç hesabın, kaç işin... hiç belli değil nelerin arasında kalacağım.
kesin bir şey varsa o da sistemin çarklarının arasına sıkışıp kaldığım.
fena mı oldu okudun bitti işte, arada kalmaya devam o halde, ne yapalım buymuş o iki bina arasına sıkışmış gibi duran tedirgin yerleşik.
rüyanda soyduğun o bankamatiğe koş, para çek, bir iki bira içelim, faturaları da unutma ama.,,
YORUMLAR
Pek severim Edip Canseverin mendilimde kan seslerini. Orada tam da bu vardır bu aradalık. Gizlice, açıktan ama vardır tam orada. Hele hepsi bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler demiyor mu, işte bu derim kendi kendime. Aramızda kalsın ya, arada kaldım hepimiz kadar...