- 942 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
HUZURLU BİR ÖLÜ OLMAYI DİLİYORUM...
Her farkındalığın farkındayım aslında izahı olmayan bir yorgunluğun da ve huzura dönük yüzünde evrenin, ruhumdaki o atıl kapasite ile savrulduğum kadar da kendimi s/avunmak zorunda hissettiğim gayri ihtiyari bir sorumluluk.
Rüzgârın nereden estiğini ve yönümü bulmak adına işaret parmağımı ıslatıp doğaya sunuyorum varlığımı ve açık olan duyularımı tararken ve algılarımı sonuna kadar devreye sokarken infilak eden bir yanılsama benimki.
Göğün ıslak teninde doğurgan kuşlar volta atıp mütemadiyen yumurtlarken ben açık ve net olabilmenin getirdiği hüznü yaşıyorum.
İklim değişikliğine hala nasıl oluyor da intibak edemediğim su götürmez bir gerçek gerçi mevsim sabit kılsa da nemini, rüzgârını ve ufkunu ben katı bir yönerge sunup biteviye gözlemliyorum.
Sanrıların sancılandığı belki sancıların sonlanma ihtimalini göz önünde bulundurup yeniden sancılandığım gerçeği.
Hangi erk ki?
Hangi yol ki terennüm saklı gizemi bilfiil içime çektiğim?
Soruların kambur teşkil ettiği o patavatsız ve istem dışı ruhumla suni teneffüs yaptığım yarım yamalak bir hüzün bildirgesine sunduğum taziyelerim sözüm ona.
Zar atan ne kader ne de elimdeki ölü papatyanın suni tebessümü.
İnanıyorlar ve inanmıyorlar, diye sayıklarken…
Aslında kimin neye inandığını yok sayıp kendimi ifa etmekle mesul tuttuğum sayısız ön görü.
Kısaca…
Aslında uzun uzadıya hüznün eşlik ettiği bir sendrom.
Ne muhalifim ne de mahsur kalmışlığın örselediği ruhum tetiklemekte duyguları varsa yoksa yanlış anlaşılma ihtimallerine ve paranoyalara yenik düştüğüm.
Şartsız şurtsuz nemalandığım insan izlekleri ve sorun addedilmeyen her ayrıntıyı yüreğime baskı hissettiğim.
Görünmezliğin kıvılcımlarına yenik düşüp sadece içimdeki yetim çocuğu ihbar ettiğim ve gözüne gözüne soktuğum kim ise bir yanılgıya ya da yanlış anlaşılmaya mahal vermektense ölmeyi dilediğim…
Aslında ölüm, kurtuluşun diğer ismi üstelik Rabbime kavuşacağımın bilincinde çok da korku hissetmediğim: her fani gibi kaygılı; her fani gibi kendini özenle sularken hangi saksıda mahsur kaldımsa solmaktan pek de haz etmediğim gerçeği ile sonlandırmak mı yoksa ümidi ve ufku?
Kaygılarım adam boyu.
Yerdiğim sadece kendim ve yenik düşen de aslında kendimi kendime yedirdiğim ve yenilmeye bayağı bağışıklık geliştirdiğim.
Cümle pazarında cümle-âlemin mutlu raksında ben bir kör nota iken körü körüne savurduğum nidalar aslında hep ama hep kendimle ilintili ve bir şekilde vuku bulan sancılı bir söylem.
Beylik olmasa gerek özlemini duyduğum ya da çok alışıldık varsa yoksa b/eklenti mahiyetinde en çok hatta sadece kendime yetemediğim ve insanları yanıltacağım kaygısı ve tüm hicabı üstlenip de patavatsız mevsim beni kalbura çevirmişken.
Alın işte: yine mevsime attık suçu; eh, oldu olacak tahliye olayım varsın tahliye edeyim içimde kalan son kırıntıları da göğün tembel kuşlarına serpeyim artık ne alıp veremediğim varsa kuşlarla üstelik her biri benden özgür ve çalışkan.
Ufkun hizasında tembel bir izlek daha tıpkı edimlerimde kaybolduğum sonra da kendimi yerleştirdiğim o tepe noktasında bilmek ve hâsıl olmak hüznün tepe noktasında eriştiğim kadar da aklımın ermediği ne ise illa ki kurcaladığım.
Dünümle barışık olsam belki… geçiniz ne de olsa dün odaklı bir yaşantı çok sağlıksız ve kısıtlayıcı.
Söylemek istediğim o kadar çok şey var ki ve muhatabım olan kalem sayesinde durmaksızın dile getireceğim illa ki ve her açılım aslında yoksunluğun müjdecisi.
Kâğıda olan düşkünlüğüm ve de kaleme üstelik kendimi bildim bileli ve kararsız heceler iki büklüm söylenirken illa ki düzene sokacağım her birini ve netice itibari ile hayatım da yoluna girecek. İyi de hayatım zaten yolunda değil miydi?
Bunu on sene evvel sorsam makul bir yanıt da gelirdi hani lakin aradan geçen onca zamanı yok sayamadığım gibi canımın yandığı her saniyeyi asla silemiyorum tozlu geçmişin takviminden ve işim gücüm toz almak iyi de ev işinden ne haz ederim ne de layığı ile yaparım ve yapamadığım binlercesi.
Kayda değer bir başarı sunmam gerekirse; iyi kötü bitirdiğim okullar aslında bana çok şey katan; aslında beni benden uzak tutan.
Ait olmadığım bir dünyayı meslek edinip çeyrek asır mücadelesini verdiğim o sıtma geçiren iş hayatımda hala hazırda mazimi körükleyen hayallerime de atıfta bulunduğum.
Süzgeçten geçen manifestom.
Aşkla yaşadığıma yeni yeni vakıfım ne de olsa dolaştığım banka koridorlarında ve o devasa plazalarda asla sıcak değildi yüreğim ve belleğim.
Sadece cebimin ısındığı yıllardı paraya tapanların sınıfına dâhil olmuş gibi olsam da bir dönem sonra sırtıma geçirdiğim derviş hırkamla yetinmeyi ve şükretmeyi koşar adımlarla öğrenirken.
Sağaltan acıları illa ki yeni bir acı hele ki acı doğurgansa ve gelen gideni aratıyorsa.
Sözcük ambarımda söz konusu olan hayat boyu uğradığım yenilginin asla pas tutmadığı ve inandığım insanlara duyduğum hürmet ve güven çerçevesinde ispatlamak belki de yapabileceğimin en iyisini.
En iyi’nin ne olduğu da meçhul ya da kime göre iyi kavramı neye denk düşer?
Ne de olsa artık kimse bana karne vermezken ve işte derlemeye çalıştığım insan düşünceleri yine de yanıldığım belki de yanıltmaktan korktuğum insanlar…
Hele ki ailenizin sizden beklentisi en tepe noktadaysa ve performansınız bir insan için değil de bir robot ya da bir mekanizma için uygun düşense ne de olsa hayatıma yatırım yaptığım aslında düşlerimi yitirip yeniden yeni düşler kurduğum üstelik düşe kalka da değil ne de olsa arkanızda dağ gibi bir babanız ve aileniz varsa…
İlahi bir acı hissedilen.
Garip bir tadı var acıların madem iyi de acının tadı olur mu, demeyin sakın ha hele ki boş mideye bardak bardak bilgi içerken ve beyninizdeki o karıncalanma hani neredeyse vücudunuzu kaplayan o uyuşukluğu bir nevi nöbet olarak algılarken…
İlla ki yanılıp.
İyi ki yanıltmak ihtimali ile evrene korku dolu gözlerle bakarken.
Neye tekabül ettiğimi hal çözemezken sanırım acıları ihya etmenin yolu düşünmeyi ve hissetmeyi terk etmek özetle benliğini dondurup katı bir yürek de edinip saklı olanları da sonsuza kadar unutup…
Ya, geride kalan?
Sahi, o geride kalan siz misiniz?
İçini temizlerken beyninizdeki tonlarca bilgiyi ve soruyu kime emanet edersiniz ki?
Sebepleri var ya da yok; ya da bir aksanı.
Şimdi tembel bir kuş olsanız illa ki hazıra konup gagalayacak mısınız size serpilen ekmek parçalarını?
Başka şansınız yoksa peki?
Hele ki bir kuştan daha cesur ve atılgan iseniz…
Dile kolay otuzdan fazla iş değiştirdiğim ve yaklaşık üç meslek daha edindiğim yeniden eğitimin alıp formal sistemde kayıtlı bir öğrenci olmak üzere hem de.
Geride kalanlar bazen geçmişe dönük yüzünüzde bir somurtuk kadar kalıcı da olabiliyor geçmişin közü.
Kim demiş?
Neyi değil aslında neyin nasıl yapıldığını kim izah etmiş?
Yaptıklarım yapacaklarımın garantisidir…
Bu cümle belki de şiar edindiğim ne de olsa sırtımı dayadığım ailem ve çocukça hayallerimi arkama alıp nasıl da volta attım hayatın tozpembe yollarında üstelik geçinme kaygım ve geçindirme kaygım da yok iken parayı da en arka plana atmışken.
Ateş düştüğü yeri yakarken ben düştüm bu kez aslında ateşe tutup da elimi benliğimin yandığını daha yeni yeni anladım.
Emeklediğim günlere duyduğum özlem olmasa da hala koşabilmek pek mevcut değil listemde sadece ara ara hızlandığım sonra koşar adımlarla geri döndüğüm.
Bir ileri iki geri… tahakküm altında olmasa da insan ya da zan altında ve illa ki laf gelir mi, yanlış anlaşılır mıyım, diye kendinizi didiklediğiniz her an’ı bir anı değil de metazori bir görev olarak algılarken.
Çok çok sağlıksız ve insanı yıpratan ve lav eden.
Muteber bir ölüm dilesem kesin kafama bir şey düşer belki de o zaman akıllanır ve daha tutarlı bir insan olurum ve mutlu ki mutlu olduğum zamanlar da fazlasıyla mevcut hayatımda.
Herkes gibi olmasam da herkes gibi dünyanın tadını almaya çalışırken bazen şekeri fazla kaçıyor bazen de fazlasıyla yüreğim yanıyor ne zamanki dünyevi boyuta çevirsem gözümü.
Kalp gözümle kurduğum muhabbet de akla zarar ama çok da sevdiğim bir yönüm bazense içinden çıkamadığım…
Merhametlilerin en merhametlisine karşı sorumlu olduğum kulluk vazifelerimi keşke harfiyen yerine getirsem yine de O’nu her daim hissedip ve insanlara olan tutumumda ilk olarak O’nu anıp Allah rızası için yaşadığım ve yaşattığım duygularıma da müteşekkirim gerçi yorgun ve süzgün bir ruh gün sonunda serildiğiniz o rahlede size güzellikler sunsa da yorgunluk bir şekilde ertesi güne erişiyor ve azalsa da yorgunluğunuz bu sefer yeni bahaneler buluyorsunuz üzülmek adına.
Yaşadığım kadar da yaşatmaya mecburum insanlığımı ve iyi niyetimi hele ki varlığımdan üstün tuttuğum neredeyse herkesi ve inancımı da sorgulamadan sadece hatta ilk sırada kendimi sorguladığım ve ilerleyen süreçte havadan nem kapıp varlığımla sürtüşüp mütemadiyen bir muhasebe yaparken.
İnsan ilişkileri çok yorsa da inanılmaz zevkli ve huzura dönük: yine de huzurun kısalığı ve gelip geçtiği de aşikâr demek ki içimde saklı huzuru yeterince ortaya çıkaramıyorum ve tek huzur kaynağım nerdeyse yazarak yaşadığım gerçeği ile de iyi bir insan ve yazar olmanın çabasını veriyorum.
Dönüp baktığımda ne ise tasvip etmediğim bana dair.
Özlemini duyduğum ne ise arayışım da sonlanmıyor hele ki kendimi ararken tosladığım duvarlar ve geçit vermeyen dehlizler: illa ki bir ışık bulup pervane misali gitmeliyim peşinden…
Huzurlu bir insan olmayı pek becerememişken huzurlu bir ölü olmayı diliyorum bir o kadar kaçışın da mümkün olmadığı bu iki kapılı han.
Kapanan kapıların ardından sadece şükretmek belki de tek iyi gelen ve henüz o kapı arkamdan kapanmamışken.
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
Teşekkür ediyorum.
İnşallah.
Selam ve saygılarımla.
S/onsuzluk aslında sahibi olduğumuz duyguların tekelinde ait olduğumuz İlahi Güç.
Sakınılası ne ise uzağında dursak bile özümsemek adına tereddüt geçirip yüklendiğimiz sadece kendimiz iken hele ki soruların cevaplara denk düşmediği o eşitliğin iki yanında da sayısız bilinmez var iken...
Denklemler büyüyen günbegün.
Serpilen umutlar ve bazen de hız kesen.
Denemek en güzeli ama yoran da...
Sonrası bilinmez ama kurallar da değişmez.
Doğru tektir.
Yanlış ise doğruların belini bükmeye gayret etse önem arz eden doğruların arkasında durmak ve eğilip bükülmeden sahip çıkmak ama kendine ve umut başlığı altında ne ise saklı tuttuğumuz sandığımızda.
Sanmadıklarımız mı?
Öykündüğümüz kadar ve öznel bir rabıta iken o yürek sesi.
Hiçliği pay etmek belki de hiçlikle yoğrulan benlik umudu ve sevgiyi dillendirirken sessizce ama içinde büyüyen de bir çığ iken sessizlik büründüğü kadar kopamadığı da...
Zora düşmek mi?
Çok mümkün ve dik duruşumuzu kaybetmeden ve kaybetmeden kendimize olan saygımızı ve elbette sevgi ve saygı eksik etmeden gözümüzden sakındığımız kim ise...
Umuda ve sevgiye evet.
Yalansa ve ihanet söz konusu olan en çok da kendine sorumlu: hayır.
Korkusuzca söylenen bir "hayır" sırf başkalarını memnun etmek ya da zorluklardan kaçabilmek için söylenen bir "evet"ten çok daha iyi ve daha etkilidir. Gandhi
Gülüm Çamlısoy
Var ol, Önder, dostum.
Selam olsun.
Allah Hayırlı mutlu sağlıklı uzun ömürler nasip etsin Üstadem,Dualarımla,Selamlarımla.
Gülüm Çamlısoy
Çok teşekkür ediyorum.
Kendime ne zaman kızsam hasıl olan bir duygu.
Hayatın parmaklıkları arkasında kendimi özgür hissettiğim tek yer; edebiyatın sihirli dünyası.
Selam ve dua ile.
Ömrünüz çok olsun.