Kommagene
Adıyaman’a görev çıktığında, acaba dedim, şüphe ve korkuyla… Terör olur muydu yahut, yollarda rahat ve huzurlu yolculuk yapabilir miyim gibi sorular aklımı çokça bulandırdı. Bunu asla inkar edemem. Neredeyse özel arabamızla, sekiz saatlik bir yolculuktan sonra, dört yıldızlı bir otele ve oldukça uygun bir fiyatla yerleştim. İşlerimin başına geçtim. Biraz yorucu da olsa onları yapabilme gayreti içinde olduk ve başarıyla bitirdik.
Az da olsa biraz zamanımız vardı. Ne yapabiliriz diye düşünürken, Nemrut dağına gitmeye karar verdik. Burada Kommagene imparatorluğundan kalan tarihi bir kalıntı ve kültür mirası vardı. Yol üstünde, İslami değerleri yüksek şahsiyetlerin olduğunu da öğrenince, güzel br planla yola çıktık. Aynı güzergah üstünde, ilk önce Hz Ayşe anamıza iftira atılmasına haksız yere sebep olan adı Kur’anda geçen “Safvan Bin Muattal (r.a)” adlı sahabenin kabrine uğradık. Son 3-4 senedir farkına varılan ve üzerinde çalışılan bu yüce şahsiyet ve peygamber dostu sahabenin kabrini görmek, beni oldukça mutlu etti. Eski Samsat ilçesinin, Atatürk barajının suları altında kalmasıyla, yeni yerleşimininde buraya taşındığını öğrendik. Buraya çok güzel ve oldukça büyük çapta bir külliye yapılmaya başlanmış. Eyüp Sultan Kur’anda adı geçen bu sahabenin kabri, çok ziyaret edilen yer olacağı, geleceğe işaret ediyor sanki.
Yine yol üzerinde, Kahta ilçesi dışında Hz Üzeyir a.s.’ın makamının olduğunu öğrendik. Oldukça eski ve mütevazi bir görünümü vardı. Hikayesinde, ölümün ve dirilmenin varlığını merak ederken, Allah tarafından canı alınıp, yüz yıl uyutulduktan uyandırılan ve uyandığından kazbedildiğinden bir kaç saat sonra uyandığı için, Allah’ın sorduğu suale, bir kaç saat uyudum diyen peygamber’e Allah yüz sene uyuduğunu, eşeğinin kemiklerinin sağa sola savrulduğunu, yiyecek ve içeceğinin ise sanki o günkü gibi taptaze durduğu ve delilleri ile şahitlik ettirildiği, mucizeler dolu hayatını zikretmiş oldum. Allah c.c. ölümden sonra dirilmeyi, bu peygamber şahsında kudretiyle gösterdiğine yeniden şahit oldum, çok şükür.
Yol üstünde Kuştepe diye bir mevki vardı. Burada sütun üstünde Aslan ve kartal sembollerinin olduğu sütunlar vardı. Buranın özelliği, Nemrut harabelerini direk gören bir mevkide olması, buradan Nemrut dağının gözlenebilirliği idi… Çıplak gözle, Nemrut dağını görmek mümkündü.
Nemrut dağı kalıntılarını görmek için yola çıktık. Oldukça virajlı bir on yedi km yoldan sonra, arabamızı park ettik ve bir minibüs ile yaklaşık 2-3 km yukarıya tırmandık. Minibüsten indikten sonra, çok yormasın diye mermerli bir yol yapılmasına rağmen, nerdeyse 60 derece eğimli ve 1,5 km’lik mesafeyi tırmandık. Tırmanış çok yorucuydu. Yol üzerinde dinlenebilmek için oturma yerleri yapılmıştı. Arada sırada otura otura tırmandık. Manzara içinde Atatürk barajı ve Siverek ilçesinin dahil olduğu geniş bir izleme alanı beni çok büyüledi. Güneşin doğduğu yön olan doğu cephesinde ki, kalıntılara ve heykellere baktık. Etkileyici idi. Erimeyen kar birikintileri vardı ve ortam oldukça soğuktu. Bu havada ne sabah güneşin doğuşunu ne de batışını seyretmek mümkün görünmüyordu. Bu sene az kar yağdığı için bu mevsimde burayı ziyaret etmek mümkün olmuştu.
Batı cephesine geldiğimizde, bir tevafuk oldu ve Müzeler müdürlüğünde çalışan bir şef arkadaşa rastladık. Güneşin batışının olduğu bu yerde taşların üzerine oturduk ve bize buranın hikayesini anlatmaya başladı. Orada bulunan kişilerde bizi dinlediler. Bu yer, kralın ayda iki kez geldiği ve ibadet ettiği yer olduğunu, göklere kartalların yerlere ise aslanların hakim olduğu, kötüleri yok ettiği inancının varlığını, o dönemde sedir ağaçları kaplı ormanın mevcut olduğu ve Kommagene denen kişinin bir bayan olduğu, bereket tanrısı diye adlandırıldığını öğrenmiş olduk. Yunan filozofisinin kahramanlarını temsil eden tanrıların (Haşa) figürleri güneşin batışını seyretmek için ileriye doğru bakar halde heykellerinin dizildiğine şahit oldum.
1980li yıllara kadar bu tür heykellerin bir sapıklıktan ibaret olduğu inancı hakim olduğu için, buranın yabancılar tarafından talan edilmesi önlenememiş. Özellikle bir alman arkeolog bayan nerdeyse elli yıla yakın burayı araştırmış, buradan Almanya’ya taşınabilir bir çok heykili kaçırdığı söylendi. Kralın öldükten sonra mezarı olduğuna inanılan dağın zirvesi kırılmış taşlarla doluydu. Bu Alman arkeolog, mezarı açmayı ve içini görmeyi çok istemiş, ancak nereye kazma vurduysa taşlar o yeri hemen doldurduğundan bir adım ileri gidememiş. en sonun da dinamit patlatarak bir pencere görüp, içine girmek için dayanak yapmak istese de o dayanak çökmüş ve içine girememiş. Uydudan alınan fotoğrafta iki göz odanın olduğu, birinin kralın mezarı, diğeri ise onun ziynet eşyalarının olduğu iki odanın görüntüsüne ulaşılmış.
Terörden korkulması nedeniyle, buraya ziyaretlerin durma noktasına geldiği vurgulandı. Bunun için yerel TV yetkilisi kişi, buradan görüş babında bir program yapmak amaçlı, bizi bilgilendiren şef ile ve halktan bir olarak bana çeşitli sorular sordu. Güzel bir video oluşturuldu. Kısacası buraya ziyaret etmek için, hiç bir sıkıntının olmadığı bir gerçek. Kimse korkmadan buraya ziyaret edebilir. Ayda iki kez gelinen, o kadar zor imkanlar çerçevesinde ibadet etmek istenilen bu yerde; Son zamanlarda ahlaki çöküntünün diz boyu olduğunu düşünersek, ibret alınacak çok şey var. Dinsizlikten bir bir din oluşturulduğu ve ibadetin önemini vurgulayan bu yerde, Müslüman kimliği ile, ne kadar ibadete düşkün olmamız gerektiğini anlamamız için tefekkür babında burayı ziyaret çok güzel bir fırsat olabilir.
Buradan ayrılıp, Cendere köprüsünün olduğu, Adıman ili Sincik ilçesinin yakınına kadar geldik. Romalıların yaptırdığı bu köprü gerçekten görülmeye değer bir mimariye sahip. Hala sapasağlam ayakta duruyor. Hemen ilerisinde bulunan iki dağ arasındaki görüntü ayrıca çok etkileyici idi. Buranın görüntüsüne bir süre baktıktan sonra Adıman il merkezine doğru yolculuk yaptık. Vardığımız otelde, çiğ köfteleri keyifle yedik: Arkamızda duran Kommagene resmine bakarak espertüel konuşmalara daldık. Eğer zamanınız varsa, çok yakında bulunan havaalanına gelip, kiralayacağınız arabalarla buraları keşfetmeniz oldukça kolay… güzel bir geziydi. Çok yoruldum diyebilirim. Bu yazı bittikten sonra hemen uyumayı düşünüyorum. Yarın başka şehirlerde başka görevlerimizi eda edeceğiz inşallah.
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.