- 882 Okunma
- 4 Yorum
- 4 Beğeni
Mutsuz Kadınlar Tiradı
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
//Annem yeniden başlamaların kadınıydı.
Ne zaman batacak olsa dibe, derin bir soluk alıp elinde bir avuç serin deniz kumu tüm gücüyle kendini suyun üstüne fırlatırdı…//
Elektrik süpürgesini bırakıp bir fincan daha kahve yaptım kendime.
Zira dağınıklıkta hayatımla yarışan evi toplamanın acelesinin olmadığına karar verdim.
Çamaşırlar ve bulaşıklar tüm kaynaklar tükenene kadar bekleyebilir, dağınıklık kapı arasına saklanabilir nasıl olsa.
-Peki ya ortalığa birden pazarcı çarşafı gibi yeniden saçılan hayatın? Diye sordu iç ses.
-Bilsem…
Tırnaklarımla kazıya kazıya elde ettiğim, tüm klişe aşamaları kafamda canlandırarak gözden geçirdiğim hayatı, bir yorganı nevresiminden çıkarıp dürdüğüm gibi toparlayamıyorum.
Aynı fincandan defalarca kahve içmenin içinde gizlediği yılgınlığı anlatmak ne kadar zor tanrım.
Haftalardır açılmayan perdelerin, tozu alınmayan dolap raflarının, giyilmeden sıra bekleyen, havalansın diye temizken defalarca bıkmadan yıkanıp yeniden dolaba kaldırılan gömleklerin, pantolonların, hırkaların hüznünü hangi kelimenin eşanlamlarını bulup yazabilir ki bu kadın size?
Yıllarca gözüm gibi baktığım kumbaramdan 3-5 hayal bozdurmanın zamanı geldi sanırım.
Zira umut taciri dolu dünyada kimse fazladan derin bir soluğu veresiyeye yazmıyor son kullanma tarihi geçmek üzere olan hayatıma…
Koşulsuz ve sınırsız gibi duran hastalıklı bir uykuyla boğuşuyorum nice zamandır.
Aynada ruhuna yabancı bakan, avurtu çökmüş gözlerimin derinlilerinde kaybolmaktan korkuyorum.
Alelacele yüzümü yıkıyor, mecbur kalmadıkça makyaj yapmıyor, saçlarımı taramıyorum.
Bir ev kadını nasıl olunur unutmuşum.
Tıpkı sevilen bir kadın nasıl olur unuttuğum gibi.
Sigarayı bırakmam lazımmış.
Doktor değil iç sesim söyledi. Yediklerime dikkat etmeli, stresten uzak kalmalı, çokça düşünmemeliymişim.
Düşünmeden bir saman çöpü gibi durgun bir suyun üstünde, çekip tüm suyu hücrelerime bedenimin iki katı ağırlığına ulaşıp dibe çökmek ve soluksuz kalmak için herhalde.
Az önce uzunca bir zamandan sonra ilk defa ağladım…
Yıkadığım perdeyi asarken kırılan korniş düğmesine bakıp hem de. Hayatımdaki eksikliğini daha güzel özetleyen, daha güzel yüzüme çarpan bir ifade olamazdı zira.
Perde asıldı mı? Asıldı.
4. Sırada bir potluk kaldı mı? Kaldı.
Çekilen dişinin bıraktığı oyuğa istemsizce dilinin gitmesi gibi günlerce gözüm takılacak o potluğa biliyorum. Bir süre sonra alışacağım. Ta ki perdenin bir sonraki yıkanıp asılma zamanına kadar.
İşte bu kadar yalın ve gerçek yokluğun.
Bu kadar basit ve sıradan…
Gün boyu amaçsızca yatmayı özleyecek kadar yorgun bir kadındı benim annem…
Yalnızlığın huzuruna eremeyecek kadar kalabalık,
Kimsenin anlamayacağı kadar yalnız.
Bir tek ben anladım
Bir tek ben yoğruldum ağrılarında
Bir tek ben hissettim sızısını yediği tokatların sanıyordum…
Şimdi dönüp bakınca çocukluğuma,
Affedince ergenliğimi,
Hissedince erişkinliğimin kırılgan yanlarını,
Kardeşlerimin tüm yaşananları yok saymanın hengamesinde nasıl yorulduklarını görüyorum.
Bir tokat
Bir kolonya şişesi
Bir yatak odası kapısı
Ve yahut yastık altına saklanan 3 5 bıçağın çocuk zihinlerde karşılığının ne anlama geldiğini bir tek ben biliyorum.
Şimdi anlıyorum ki;
Mutlu sofraların şen kahkahalar atan bireyleri olamadık hiç.
Bir tek ben haykırdığım için
Bir tek ben yadsımadığım için
YENİDEN BAŞLAYABİLİRİZ diye kapımı çalacak bir mutluluk için gecenin dördünde bir tek ben sigara yakıyorum şimdi.
Ağlayabilmek için rakı,
Kızıma kahvaltı hazırlayıp saçlarını tarayabilmek için kahve içiyorum.
Bir tek ben konuşacak kimsem olmadığı için yazıyorum kelimelerimi evimin duvarlarına…
Çünkü çok denedim bağırmayı;
İçim dışıma çıkana kadar haykırmayı…
Sonra yoruldum
Sonra bıraktım
Sonra usandım.
Sonra sustum;
Zira zıvanadan çıkmış yankıdan başka bir şey çalınmıyor artık ahraz kulaklarıma…
2018/Aydın
Aylin ÇALIŞKAN