- 772 Okunma
- 5 Yorum
- 3 Beğeni
Patatistan Halkının Dilemması: Şaynist Komünist Parti (Bölüm 1)
Patatistan bilinmese de olur cinsten bir ülkeydi ve ülkenin halkı yıllar boyunca kendilerini tanımayan, hassasiyetlerini dikkate almayan insanlar tarafından yönetilmişti. Halkın büyük bir kısmı şaynizme inanıyordu ama yönetime şaynizmin karışması ülkenin dinamiklerine her zaman aykırı bulunmuştu. Daha önce patatistan yoktu ve onun yerinde tarihin belli bir kesiminde gerçekten güçlü olan Miltonlı devleti vardı. Miltonlı devleti patatistanın okullarında hep kahramanlıklarıyla anlatılıyor, ışın kılıcıyla harikalar yaratan atalar gibi hikayelerle Patatistan devletindeki gençler sürekli hamaset doluyordu. Miltonlı devleti son günlerine kadar gerçekten büyük bir alanı kontrol ettiği için halk hep Miltonlı günlerine özeniyor, devletin eskisi gibi şaynizm kurallarına göre yönetilmesi gerektiğine inanıyordu. Patatistanı bekleyen iki büyük felaket devlet aklının tamamen değişmesini tetiklemek üzereydi.
Patatistan’ın ilk felaketi gerçekten büyük bir depremdi ve ülkenin en büyük sanayi merkezlerinden biri büyük ölçüde üretim yapamayacak duruma gelmişti. Çok daha önemlisi de binlerce insan ölmüş, insanlar dünyada cehennemi görmüştü. Tarihin her noktasında olduğu gibi felaketler insanları inanca yönlendirmiş, oluşan sosyolojik travmanın etkisiyle insanlar şaynizme daha da sıkı sıkıya bağlanmıştı. Patatistan ekonomisi sanayi üretimindeki düşüş, devlet harcamalarındaki zorunlu artış, o güne kadar biriktirilen sermayenin erozyonu gibi sebeplerle küçülme(resesyon) göstermişti depremin olduğu sene. Ayrıca depremden iki yıl önce uzak doğu ülkelerinde görülen para birimi krizi ve bir sosyalist ülkenin sosyalizm çöktükten sonra yaşadığı iflas da dünya ekonomisinde bir fırtına sonrası durumu yaratmıştı.
İkinci felaket ise 2001 yılına gelindiğinde yaşanmıştı ve bu sefer ekonomiyi ciddi anlamda çarpmıştı. Cumhurbaşkanı, başbakanın avucuna cetvelle vurduğu için tetiklenen bir kriz ortamı aslında tamamen sabit kur politikasının sonucuydu. Burada biraz ekonomi bilgisi vermenin elzem olduğuna inanıyorum. Bir ülkenin bütün ekonomik değişkenlerini inceleyen ekonomi dalına makroekonomi denirken, firmaların ve bireylerin ekonomik davranışlarını inceleyen alana mikroekonomi denir. Makroekonominin en büyük açmazı ise imkansız üçleme denilen durumdur. Bir ülke hiçbir şekilde
i)Bağımsız para politikası,
ii) Sabit kur politikası,
iii) Finansal akışlara hiçbir şekilde müdahale edilmemesi koşullarını bir arada sağlayamaz.
Bu noktada koşulları biraz daha detaylı bir şekilde incelemek bize dünyadaki pek çok ekonomik krizi anlamamızda faydalı olacaktır. Bağımsız para politikası ülkelerin kendi para arzını devlet politikasından ve dış ülkelerden bağımsız olarak belirlemesi olarak tanımlanabilir. Para arzı dediğimiz şey merkez bankalarının ne kadar parayı piyasaya süreceği olarak düşünülebilir. Bir merkez bankasının para arzını belirlemedeki en büyük silahı ise faiz oranlarıdır. Faiz dediğimiz şey esasen parayı kiralama maliyetidir. Para kiralama maliyetinin düşük olabilmesi için ortada fazla miktarda para olması gerekir. Fazla paranın sirkülasyonda olması gevşek para politikası olarak adlandırılırken, paranın az faizin yüksek olduğu durum sıkı para politikası olarak adlandırılır. Faizi düşük veya yüksek tutmanın farklı getirileri vardır. Faizin yüksek olduğu durumda yabancı sermaye ülkeye döviz akışı sağlarken faizin düşük olduğu durumda halk daha ucuza borçlanarak çok daha rahat biçimde ev, araba alır, iş kurar veya kredi çekerek imalat yapmak için gerekli makineleri ithal edebilir.
İkinci koşul olarak bahsettiğimiz sabit kur politikası ise firmaların geleceği çok daha rahat planlayabilmesini sağlayan bir araçtır. Sabit kur politikasının bir diğer avantajı ise ithalat ihracat dengesinin çok daha rahat öngörülebilmesidir. Tabi ki sabit kur politikasının da farklı bir maliyeti vardır: finansal akışların önünde engel olmadığı bir ortamda sabit kur uygulayabilmek için faiz oranlarını ülkeye giren çıkan döviz miktarına göre sürekli değiştirilmesi gerekir. Bu durumda yabancı yatırımcının davranışlarını kısıtlamayan ve sabit kur uygulamaya çalışan bir ülke para politikasını yabancı yatırımcının davranışlarına göre ayarlamak zorundadır. 1992 Avrupa ve 1997 Asya krizleri bu imkansız üçlemenin yarattığı krizlerdir örnek verecek olursak.
Dönelim hikayemizin konusu olan Patatistana. Patatistan 2001 yılında bir süredir sabit kur politikası uyguluyordu ve 14 ay gibi bir süredir sıkı para politikası uygulanması hükümet yetkilileri tarafından isteniyordu. Cumhurbaşkanı, başbakanın avucuna vurunca kaçacak yer arayan yabancı yatırımcılar, devasa fonlar topuklarının kıçlarına vurmasını sağlayan bir hareketlenme yaşadılar. Kuru sabit tutma arzusu bir anda faizin de gerçekten çok kritik ve yüksek seviyelere gelmesine sebep oldu çünkü faizin düşük olduğu bir ortamda yabancı yatırımcılar parasını kesinlikle Patatistanda tutmak istemeyecek, kuru sabit tutmak imkansız hale gelecekti. Patatistan hükümeti cumhurbaşkanı ile başbakanın taklaşmasından 3 gün sonra yapabileceği tek şeyi yaptı ve sabit kur politikasından vazgeçti. Bu kararın alındığı gün Patatistan sıkatisi yarı yarıya değer kaybetti. Patatistan tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden birini yaşıyordu.
Devam edecek...
YORUMLAR
..zorlama bir kurguydu ve hiç gerek yoktu 'Patetes Dini'ni akla getiriyor. ''Ayşe Teyze market bakkal pazar ve avm'yi anlamaya çalışırkene-nerden çıktı bu çok kadim uzaylı eko-analistçi diyecek ve ''cetvelle avuçlara vuran hadsiz'' kim di diye sorgulasın mı yani ?! görüyorum Güngör Uras Hoca bir sağa döndü-sonra sola mezarında..elbette emeğe saygı-başarılar dilerim-zulme devam 2...inci'si yoldaymış..şaka tabii..ama yarısıydı lâtife nin..
Ekonomik bunalım
Keynesçiler
Monetaristler
Has papiss susun kuçu kuçular
Daha çok üretin
Daha çok tüketin lann..
..
Hoşgeldin makyavelli'nin çooocu.
Friedman'ın Askerleriyiz
Tüketelim tabi, sovyetler zamanı kuban'ında açlıktan insan eti yemektense citibank'da insan ruhu yemeli. Tabi, tabi, tabi...