- 853 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Keşke Her Gün Yılın Başı Olsa Nine
Dışarıda lapa lapa kar yağıyor, odanın penceresinden seyrederken, dayanamayıp bir ara toprak zeminli avlunun eşiğine kadar çıkıp bakıyorum. Havada ruhu okşayan bir serinlik var. Kimsecikler yok, sadece kuş seslerini duyuyorum. Bu sessiz huzura tat katan küçücük serçeler, pamuk gibi yumuşak karda keyifle oynaşıyorlar. Elime bir avuç kar alıp sıkıştırıp top yaptım kendime. İçeri girip sıcacık sobanın üzerine bıraktıktan sonra saniyeler içinde suya dönüşüp buharlaşmasından müthiş keyif alıyorum. Aile büyüklerinin pek çoğu ahırda, samanlıkta, koyunların ineklerin, tavukların bakımıyla ilgilendiği için kısa süreliğine de olsa özgürüm. Karla oyun keyfim devam ediyor. Birkaç kez sobanın üzerinde buhar oyunu oynadıktan sonra, hızımı alamayıp bahçeye dolan yarım metreden fazla yükseklikteki beyazlığa kendimi bıraktım. Yuvarlandım, döndüm durdum içim dışım kara bulandı. Hafiften ellerim ayaklarım sızlıyor ama içime dolan sevinç ve keyfe değer. Komşu bacalarda, biriken karları toprak damlara zarar gelmesin düşüncesiyle temizlemeye çalışan insanlar var. Derken kalın tahta küreklerden aşağıya dökmek için savrulan kocaman kar kütlesinin üzerime atılmasıyla birden irkildim. Galiba yerde yuvarlanmaktan kardan adama dönüşmüşüm de kimse beni görememiş olmalı. İkinci bir kütlenin tekrar üzerime doğru yönlendirilmesiyle birlikte ansızın yerimden kalkıp evin avlusuna doğru koşarak girdim.
Ninem sobanın yanında kıtlama şeker (Erzurum Şekeri) ile çayını keyifle yudumlarken; benim kıpkırmızı olan suratımı görünce hemen elindeki istikan dediği kalın camlı büyük bardağı tahta iskemlenin üzerine bırakıp ellerimi avuçlarına aldı.
---- Şimdi anan ya da babaannen görse murçlanacaksın (dayak yiyeceksin) iyice…Çabuk çoraplarını çıkar elin ayağın geşlenmiş (sertleşmiş) torpak başıma…(çok üzgün olmanın belirtisi bu )
Ninemle birlikte, yarım saat süren kar keyfinin ufak hasarlarını, delillerini elbirliği ile yok ettik. Yetmedi çayına da ortak etti. Cebinde sakladığı pembe akide şekerini ağzıma eliyle yerleştirip birkaç yudumluk sıcacık çayla enerjimi toplayıp ısındım. Derken hava kararmaya başladı. Ninemle birlikte kandilin(gaz ocağı) fitilini sobadan aldığımız ateşi çıra yardımıyla yakıp küçük aleve ayarladık.(Ninem buna idareye alalım derdi) Yokluğun en ağır sınavından geçmiş Anadolu kadını, lüzumsuz tüketime asla izin vermezdi. Evin içinde göz gözü görmemeye başlayınca, normal ayarında yakardı kandili.
Annemle yengem bugün pek telaşlılar. Sofrayı hazırlamak için yemeklerin piştiği ocaklı odaya gidip, elleri bir dolu malzemeyle dönüyorlar. Yer sofrasına konulan çatalları görünce akşam yemeğinde hıngal (büyük yapraklı etli mantı )olduğunu anladım sevinçle. Senem yengem gözlerimdeki sevinci görmüş olacak ki o hengamede eğilip yanağıma sıcacık öpücük kondurdu. Keyfim iyice arttı, şımardım hemen. Yengemin arkasından annemden saklanarak ocaklı odanın kapısına yöneldim. Bizim oralarda ebeveynler çocuklarına sevgilerini açıkça gösteremezler. Aile büyüklerine karşı saygısızlık kabul edilir. O nedenle tüm görev yenge, hala, teyze ya da amcaya dayıya düşer. Benim için bu görevi tüm samimiyetiyle üstlenen hatta anne- baba görevi bilinciyle yaklaşan büyüklerim Senem Yengem ve amcalarımdı. Hangelin o kocaman tencerede piştikten sonra kevgirde suyunu süzdürüp tepsiye dökülmesi ve evin her tarafına yayılan buhar ve enfes kokularını kaçırmayıp içime çekmeliyim. Bu özel görüntülere tamda dalmışken kapı eşiğinde sessizce durduğum yerden annemin eli uzandı koluma ’bu yengen seni yine şımartmış...büyük odaya git seköde (tahtadan yapılan uzun koltuk biçimli, minderli oturaklar )bekle sofranın kurulmasını. ’ Yengemin muzurca gülen yüzüne son kez bakıp büyük odaya döndüm. Ninem elinde tespihiyle hafif mırıltılarla dua okuyor. Hemen seköye çıkıp yanındaki mindere oturdum. Okuduğu dualardan birini az çok öğrenmeye başladım. Kulak kesildim yeniden. Telaffuz etmekte zorlandığım yerleri tekrar duymaya çalışıyorum. Derken ailemizin genç delikanlıları amcamlar odaya girdiler ansızın. Ailenin geçim kaynağı olan büyük baş hayvanları su içmeye götürmüşlerdi. İkisi de kardan adam olup döndüler. Üstlerine yağan karı sobanın yanında temizlemeye çalışırlarken yün halının üstüne dökülen karları elimde biriktirip top yapmaya çalışıyorum. Yine sobanın üzerinde cızzz yapıp buhar olmasına seviniyorum.
Amcamlar eve gelince evin havası hemen değişirdi. Annemle yengem sofrayı daha bir keyifle hazırlardı. Babam ve büyük amcam annemlere takılır şakalaşırlarken genç amcamlar onları keyifle izler hep birlikte gülüp eğlenirlerdi.
Bu akşamın sanki daha özel bir yanı varmış gibi geldi. Ailenin bütün fertleri her zamankinden daha çok sorumluluk bilinciyle görevlerini yapmaya çalışıyorlar. Herkes de ayrı bir keyif hali ve neşe var. Saatler ilerlemeye başlayınca durumu çözmeye başladım. Ninemin söylediğine göre bugün yılbaşıymış.Çocuk aklımla anlamını çözemedim ama, herkes mutlu olduğuna göre keşke her gün olsa bu yılın başı
Ocaklı odada kocaman bakır tepsiye doldurulan hangel(mantı) buharını yayarak yengemin elinde içeri müthiş giriş yaptı. Yere hazırlanan büyükçe tahta sofranın üzerine konulmasıyla önce ninem, dedem ve sonra diğer aile bireyleri ve biz çocuklar sofraya yanaştık. Üzerinde sapsarı tereyağı nazlıca süzülüyor hangellerin arasından. Babaannem sarımsaklı yoğurdu tüm tepsiye gezdirirken çatallar keyifle iştahla batırıldı kaz etinden yapılan bol soğan ve çemenli yemeğe.
Yemek sonrası çay servisi için, herkes uzun tahta sekideki köşesine çekildi. Dedemle babaannem günün yorgunluğunu kısa süreli şekerleme ile atarlardı. Annem ve yengemde ocaklı odada bulaşık yıkarken genç amcamların okulda kızlarla yaşadıkları maceraları dinler bazen takılıp gülerler şakalaşırlardı.
Çaylar içilmeye başlayınca, ocaklı odanın bacasından aşağıya büyükçe iple sarkıtılan bir sepet indiğini gördüm şaşkınlıkla. Annemle yengem sanki bu anı bekliyorlarmış gibi ocağa yönelip sepetin içine eğildiler.
Önce korkmama rağmen, kendimi çabucak toparlayıp heyecanla izlemeye başladım. Her gün ateş yakılıp tencereyle yemek yapılan, bazen kalın demir sac da ekmek pişirilen yere yukarıdan sepetle birileri bize yiyecek indiriyor inanılacak gibi değil. Derken babaannem dayanamadı sordu:
----Ne konulmuş sepete gelinler ?
----Kete ile çeçil peynir koymuşlar ana…
Senem yengemin arkasında, olan biteni izliyorum : Sepet çarçabuk boşaltıldı. Babaannemin talimatıyla dünden hazırlanan katmerler sepetin içindeki beze sarılıp, bağlı olduğu ip aşağıya doğru çekiştirilerek yukarıda bekleyen konuğa mesaj verildi(Sepetini alabilirsin).
Kısa bir süre sonra başka bir sepet, derken neredeyse 10 dakikada bir ocağın içine içi çeşitli yiyeceklerle dolu sepetler iniyor, boşaltılıp tekrar bizden yiyecekler (pişi, maviş, lokum, kete) dolduruluyor. Peş peşe gelen sepetlerin, kime ait olduğu hiç merak edilmeden içindeki yiyecekler boşaltılıp, bizden konulanlarla uğurlanıyordu. Bazen de boş sepetler de inebiliyordu. Ocağın bacasından kolayca inebilsin diye içinde taş olurdu. Bu sefer içindeki taş çıkartılıp, bize gelen yemekler de dahil ne varsa ağzına kadar doldurulup uğurlanırdı.
Ard arda gelen, giden sepetli ikramlar yavaş yavaş azalmaya başladı. Evdeki yiyecekler bitince bu sefer boş göndermemek için tahıl, buğday, patates konuldu. Gecenin sonlarına doğru ocağın içine inen bir sepet vardı ki işte onu ömrümce unutamadım. İçinden top şeklinde, sarı renkli bir şeyler çıktı anlam veremedim. İlk defa görüyordum çünkü. Babaannem yine merakla ne geldiğini sorunca annem mavi çiçekli çinko tabağa yumuşak sarı topları bir bıçakla beraber koyup elime tutuşturdu.
-----Ninene götür bunları düşürmeden
Gözlerimi açabildiğim kadar açmış bakıyorum ve anlamaya çalışıyorum. Bu muhteşem görüntülü sapsarı toplar tabağa konulduğuna göre yenilecek bir şey olmalı. Ellerimde titreyen tabağı nineme zar zor ulaştırdım. O güzelim pamuk eller özenle sarı topların üzerine çizik atarken merakımı yenemeyip nineme sessizce sordum:
-----Bunlar ne ki nine ?
-----Meyve bu oğul. Adına portakal diyorlar.Uzaklarda, sıcak memleketlerde ki ağaçlardan toplayıp satıyorlarmış parayla. Hökümetten Allah razı olsun bu kar kışta, buraya kadar bunları getirtmiş.
Konuşurken sarı kabukları soyup içinden ilk dilimi elime verdi.
-----Ahanda yede gör. Ye ki iliklerin açılsın, derman bu derman oğul. Bir sene sonra yılbaşı olunca gene gelir inşallah.
Çocukluk dönemime ait hatırladığım ilk yılbaşı anım ve tadıyla altı yaşında tanıştığım portakalla, ruhumun beslenip sevgiyle dayanışma ve paylaşmayla sarmalandığı çok çok özel bir gün ve geceydi.
O gün ki çocukça heyecanımla nineme söylediğim temenniyi diliyorum: Keşke her gün yılın başı olsa.
MUTLU SENELERE :))
Gülsen Dede-Aralık 2018
[
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.