- 541 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
NEDEN Mİ YAZIYORUM ?
Aslında bu neden yaşıyorum’un içinde saklı bir şey. Yaşama amacımla, yazma amacım biribirinin içine geçmiş durumda oldu hep. Okullar ve okumalarım, okuma amacım da bunların payandası durumunda olan bir şeydi. Çocuktum ve gözlerim göklerdeydi benim, sonra gözlerimi çektim göklerden ve karşılara baktım, nereye baksam bir dağ vardı ve her dağın da bir ötesi. Dağa ve dağlara bakmamın nedeni aslında ötesini merak etmekten ibaretti..Ötesi, ötesi, hep ötesi...
Bu ötesini görebilmem için önce bir dağa çıkmam gerekiyordu, dağa; ama hangi dağa? Gözüm ve gönlüm hep karşı dağdaydı ve karşı dağın diğerlerinden farklı bir yönü ve yüzü vardı. Güneş hep oradan tam da bizim eve doğardı önce, o yalnızca bizim güneşimizdi, başkalarının da payı olduğunu, başkalarının da güneşi olduğunu çok sonradan anlayacaktım. Bir gün benden bir yaş büyük olan arkadaşımı bir tür kandırıp, bizim olan o güneşi yakalamak istiyordum; yakalayıp, kucaklayarak dağdan aşağıya koşa koşa bize getirmek istiyordum, nereye koyacağımı ise hiç düşünmemiştim. Dediğimi yaptım ve bir sabah o arkadaşımla güneş doğmadan önce karşı dağa tırmandık, tam ufki tepeye gelmiştik ki, dağların ardında onca dağ olduğunu, bizim zannettiğim güneşin ise çok uzaklarda olduğunu korkunç bir hayal kırıklığı ile gördüm ve bu benim hayatta ilk kırılmam oldu, hayatta ve hayata... Baktığım, gördüğüm, duyduğum her şeye güvenimi yitirmiştim; hayatın gördüklerimizden ibaret olmadığını da minnacık yaşımda o gün anlamıştım. Bu anlamak ve anlamamdır ki, beni inanılmaz meraka ve arayışlara itti. Hep aradım, hep arandım ve halen de aranıyorum...
Bu nokta benim bir yol başım oldu ve o demden sonra hiçbir zaman durduğum yeri sevmedim ve durduğum hiçbir yer bana yetmedi..Bana yetecek yerlerin ve yurtların, düşüncelerin ardına takıldım. Bundan sonra yerimde duramıyor daima yürüyordum, koşuyordum, düşüyordum, kalkıyordum, yeniden koşuyordum..Buna paralel bir yolculuğu da içimde o demde başlatmış bulunuyordum. İçim de yürüyordum hep, içimden yorulduğumda işi ayaklarıma bırakıyordum. Önce köye sığmamaya başladım, ne yana dönsem omuzum bir duvara, bir dağa alıyordu. Köyden ayrılmak, çıkmak, belki de kopmak için bahaneler arıyordum ve bahanem hazırdı; okumak..Okumak bir anlamda köyden kopmaktı geçici de olsa, bunu kullanmalıydım, kullanmalıydım çünkü hem seviyordum, hem de başkaca çıkar yol yoktu...
Bir sabah karanlığı, işte o sabah yolumu açacak olan ilk sabah o karanlıktan doğan sabahtı...
Hayrettin YAZICI
Devam edecek...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.