Türklerin Karakteristik Yapısı..!
Tuğrul Beğ’in şu vak’ası Türk an’anesinin âdeta karakteristik tablosunu çizer.
Hân Heme-dan’a girişinde şehrin iki büyük şeyhi Baba Tâhir ve Baba Cafer’i,
görünce atından inip el-lerini öptü.
Baba Tâhir kendisine "Ey Türk! Allah’ın kullarına ne yapmak istiyorsun?" diye
sorunca "Ne emredersin?” cevâbını verdi. Şeyh: "Allah adâlet ve iyiliği emreder." âyetini
okudu. Tuğrul "Bizim de yaptığımız ve yapacağımız odur." cevâbını verdi.
1055 de "Hazret-i Muhammed’e hizmetle şeref kazanmak, takdis edilmek, ve bizzat hacca
giderek yolları açmak, âsileri tenkil eylemek ve Mısır, Suriye şaşkınları ve Şiî Fâtimîler’le
savaşmak" arzusunda bulunuyordu.
Selçuk Sultanı 1057 ’de halife ile ilk buluşmasında, onun önünde yer öperek bu mânevî ma-
kama ta’zimlerini ifâ etti. Sonraki taçlandırma merasiminde de Halife, Tuğrul Beğ’i "Do-
ğu’nun ve Batı’nın Sultanı” (imparator), ilân ediyor; kendisine "Rüknü’d-din" ve "Kasım-i
Emîrü’I-Mü’minîn" (dinin rüknü ve direği; halifenin yardımcısı ve ortağı) sıfatlarını veriyor-
du. Bu çok ehemmiyetli bir merasimdir. Bununla Türkler bütün İslâm ve Sünnî dünyasının
en büyük kurtarıcısı olarak karşılanıyorlardı. Türkler’deki Oğuz Hân’dan beri gelen cihanı
fetih telâkkisi, İslâmiyet’in büyük hamle ve ateşli imânıyla birleşiyor; Türk’ün tarihteki de-
ğişmez insanî hamlesi başlıyordu.
1059’da Büveyh-oğulları’ndan halifeyi kurtaran Tuğrul Beğ, kurtardığı halife önünde yedi
defa eğildi. Bütün bunlar İslâm dünyasında Türkler’e sarsılmaz bir sevgi, yıkılmaz ve söndü-
rülmez bir hürmet doğurdu.
Bu hürmeti ve sevgiyi, Tuğrul Beğ zamanını yaşamış olan ve 1058 M. tarihinde ölen meşhur
Arap edibi İbni Hassul şu cümlelerle anlatır:
"Türklerin müstehak olmadıkları vasıfları kendilerine vermeksizin bîtaraf olarak şunu orta-
ya koyalım ki, bütün milletler içinde cesaret ve şecaatte onlardan daha ileri olan ve büyük
maksatları elde etmekte onlardan daha ileriye gidebilen bir millet yoktur. Allah onları arslan
suretinde yaratmıştır... Türkler’in en büyük vasfı bir cemiyetin başına geçmekteki istidat-
larıdır. Doğuştan hükümdar ve kumandandırlar, emir vermek ve milletleri idare etmek için
yaratılmışlardır. Meselâ, Türk memleketlerine en uzak yerlerden biri olan ve Türkçeyi hiç
bilmeyen Mısır’ı ele alalım; isterseniz Irak’ı misâl gösterelim: Bu ülkelere giren bir avuç
Türk, hemen bu memleketlere hâkim olmuşlardır... Bugün cihan pâdişâhı, İslâm dininin
reisi, uluğ ve büyük Sultan Tuğrul Beğ’dir. Allah ona yardım etsin ve onun hükümdarlığını
te’yid eylesin. Düşmanlarını hor ve hakir kılsın. Türk Bayrağını muzaffer etsin. Türkler,
Tuğrul Beğ’in şahsında adâleti yeryüzünü tutmuş, şöhreti doğuya ve batıya yayılmış bir hü-
kümdar buldular. Allah hiç bir hükümdara bu genişlikte memleketler vermemiştir. Türk
Hakanı’na itâat etmek bugün her müslümana farzolmuştur. Gizli ve açık olarak onun dost-
luğundan ayrılmamak, gece gündüz ona duâ etmek, dinimizin şevket ve azameti için şarttır."
Kaynak.: İslam Tarihi (Filibeli Ahmet Hilmi.)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.