DOSTLUĞUN MUCİZESİ
Uzun süren kara kışın ardından havalar ısınmış, göçmen kuşlar hareketlenmişti. Canlı ötüşüyle alımlı bir bülbül, şırıl şırıl suların aktığı bir dere kenarında konaklamayı uygun görmüştü. Tarçın renkli kanatlarını, kızıl kuyruğunun üzerine açmıştı. Enerjik atılımlarla daldan dala konuyordu. Kır kaşlarının altında, beyaz yuvarlak çeperle çevrelenmiş minik kara gözleri, capcanlı ve sevimliydi.
Güzel bülbülün ağaçları pür dikkat izlediği göze çarpmaktaydı. Zeki bakışları, dalların ve henüz açmış taze yeşil yaprakların arasında geziniyordu.
Günlerce neşeyle keşif yaptıktan sonra derenin kıyısındaki söğüt ağacını kendine yer edindi. Söğüt ağacının sağlamca bir dalına tüneyerek nohut rengindeki minik göğsünü şişiriyor, kulağa hoş gelen nağmeler döktürüyordu. Doğayı ve güzel sesinin eriştiği tüm canlıları etkilemekteydi. Kavuniçi minik gagasını yakından görenler, iki yüz elliye varan çeşitte coşkulu melodinin, nasıl bu küçük gagadan çıkabildiğine hayret ederlerdi.
Oradan geçmekte olan bir sarı kanarya, bülbüle güzel ve özgün ötüşüyle içten bir selam verdi. Altın renkli kanarya, her yıl göç mevsimi bu yöreye gelirdi. Bölgeyi iyi tanırdı. Bülbüle, Gürses diye hitap ederek ötüşünü çok beğendiğini vurgulamak istedi:
“Hoş geldin! Gürses” dedi. Gürses bu beklenmedik karşılamadan çok memnun olmuştu. Değişik tonda ötmeğe devam ederek onunla arkadaş olma isteğini açıkça ortaya koydu.
“İtiraf etmeliyim”
“Güneşte parlayan mimoza sarısı tüylerine bayıldım!”
“Ayrıca sen, benden çok daha güzel ötüyorsun” Dedi ve ekledi:
“Öyleyse ben de sana Şakıyan diyebilir miyim?” Kanarya bu isimden çok hoşlandı. Derin ve duygulu ötüşüyle Gürses’e teşekkür etti.
Bu cıvıltılara kulak kabartan saka, huma ve muhabbet kuşları da telaşlı kanat çırpışlarıyla Gürses ve Şakıyan’ın yanına uçup kondular.
Saka kuşu, beyaz minik gagasını aralayarak, deve tüyü göğsünü şişirdi ve kalın bir nağme kopardı.
“Ben de buraya uzaklardan geldim”
“Sizler gibi duygulu arkadaşlarım olsun isterim!” demek istiyordu.
Saka kuşunun bu içten dileğini hemen onaylayan Gürses ve Şakıyan, saka kuşuna yakıştırdıkları adla:
“Aramıza hoş geldin Cansu,” deyiverdiler. Zira Her ikisi de saka kuşunun, iki ayağıyla kavrayarak su dolu nesneleri kendisine çekebildiğini duymuşlardı. Saka kuşu, su taşımayı ifade eden saka ismini, bu yeteneği nedeniyle almıştı. Siyah kanatları üzerinde boydan boya sıralanan beyaz beneklerden Gürses de Şakıyan da çok hoşlanmışlardı. Onların beğenilerine memnun olan Cansu, kırmızı başını çevreleyen ak gerdanını şişirerek yüzlerce melodisinden en çok sevdiğini, yeni arkadaşlarına armağan etti.
Huma kuşu, bu dostların arasına iyice sokularak:
“Beni de aranıza alırsanız size şans, huzur ve mutluluk getiririm!” dedi. Taze yaprakları özendirecek derecede canlı ve güzel, alaca yeşilli kanatları vardı. Arada turuncu karnını şişirmesi pek tatlıydı. Ötüşü çok içten ve hisliydi. Huma kuşu devam ederek:
“Çok eski dönemlerden beri insanlar bu yüzden bana talih kuşu da derler.” Diye gelincik renkli başını kıpır kıpır oynattı. Pek tatlıydı. Işıltılı kızıl gözlerinden arkadaş edinmeye ne kadar hevesli olduğu apaçık okunuyordu. Bülbül Gürses’in gagasından:
“Sen bu kadar istekliysen haydi gir aramıza o zaman!” Nağmeleri dökülüverdi. Mademki etrafına talih, huzur, mutluluk saçıyorsun, sana Kutlu ismini verelim.” diye ötüşünü tamamladı. Gürses’in arkadaşları Şakıyan ve Cansu, güzel başlarını titreterek bu güzel ismi keyifle onayladı.
Muhabbet kuşu, sevimli arkadaşların arasında geçen bu sıcak müzikal sohbeti dinlemiş, sırasını sabırla beklemişti. Gösterişli güzel görünüşüyle oracıkta sessiz kalmış, ama gelişmelerden mutlu olmuştu. Onların arasına katılmak için derin bir arzu duymaktaydı.
Çevik mavi gövdesi, iki yanında uzanan siyah hareli mavi kanatlarla ne kadar görkemliydi. Zeki kara bakışları, bazı deyişleri kolay öğrenebileceğinin sırrını taşıyordu. Duygulu ötüşü özgündü:
“Biliyor musunuz ben neyi temsil ederim?” Gürses, Şakıyan, Cansu ve Kutlu, meraklanıp bağrıştılar:
“Neymiş, neymiş, haydi söyle hemen!”
“Bakın şirin arkadaşlarım, benim olduğum yerde sevgi vardır.”
Ben sevgiyi, ilgiyi, iletişimi temsil ederim.” Söylediklerinden gururlanan muhabbet kuşu pamuksu ak boynunu şişirdi.
“A, o zaman senin adın da Sevecen olmalı!” diye şakıdı Şakıyan. Hepsi birden Şakıyan’a: katılarak Muhabbet kuşuna güçlü bir melodiyle:
“Aramızda seni görmekten onur duyduk Sevecen!” diyerek cıvıldadılar.
Bu sevgi ve ahenk dolu rengârenk kuşlar, arkadaş olmanın sevinciyle türlü türlü ötüşerek dere kenarlarına, orman içlerine doğru kanat çırptılar.
Gürses, Sevecen, Şakıyan, Cansu, ve Kutlu’nun dostluklarından doğan beraberlik, umut ve mutluluk, hoş nağmelerle her yanda yankılanıyordu. Doğaya üstün değerler ve duygular katıyordu.
Artık her kuş, içi rahat bir şekilde görevinin başına dönebilirdi.
Bülbül Gürses, keşif turları düzenleyerek çalılara, fundalıklara takılan koyun yünlerini araştırmaya başlamıştı. Buldukça onları bir bir topluyor, derliyordu. Yeteri kadar elde edemezse eğilip bükülmesi kolay olan saman, ince dal, kuş tüyü gibi şeyleri bulmayı denemeliydi.
O kadar mutluydu ki yakında yumurtlayacak ve on beş gün süreyle kuluçkaya yatacaktı. bu sabrın sonunda anne olmak vardı! Hevesi güçlü, gayreti kuvvetli, sebatı sınır tanımazdı.
Gürses’in çabalamaları sonuç verdi. Yeterli yünü biriktirebilmişti. Gürses, zaman kaybetmeden azimle işe koyulmalıydı. Her gün yuvasını ilmek ilmek örmeye başladı: İnce bir sanatkârdı. Zeki bir doğa mimarıydı. Şaşılacak şeydi, sadece bir karış boyunda, bir avuç fındık ağırlığındaydı. Bu zarif kuş, torba şeklindeki şaheser yuvasını, görene parmak ısırtacak şekilde, görülmemiş bir işçilikle ördükçe örüyordu!
Gürses, torbanın ağzını uygun şekilde açık bırakmaya özen gösterdi. Doğa harikası kuş yuvası eserini tamamladı. Tek kelimeyle muhteşem görünüyordu! Aynı zamanda güvenliydi de! Korunaklı torbada önce yumurtalar, sonra da çıkacak yavrular hem düşmanlardan gizlenecek hem de düşmekten alıkonacaktı.
Gürses, kuş yuvası torbasını sağlam bir söğüt dalına astı. O kadar heyecanlıydı ki duygulu nağmelerle ortalığı inletmeye başladı. Mutluydu, huzurluydu. Anne olmaya hazırdı.
Arkadaşlarının Kutlu ismini koyduğu talih kuşu huma, bülbül Gürses’i çok özlemiş, ne yapıp ettiğini merak etmişti. Dayanamayıp yanına uçmaya karar verdi. Kim bilir, arkadaşını haftalar sonra görmek ona ne kadar iyi gelecekti? Kavuşmanın hayaliyle yeşil alacalı kanatlarını çırpmak, onu hiç mi hiç yormamıştı.
Saatler sonra Gürses’in konakladığı söğüt ağacına yaklaşmak üzereydi ki gözlerine inanamadı. Sevinci kursağında kalmıştı. Telaşlandı. Hemen geri dönmeliydi. Arkadaşları Şakıyan, Sevecen ve Cansu’yu zaman kaybetmeden bulmalıydı. Yoksa çok geç olacaktı!
Hiç dinlenmeden, dereden bir yudum su bile içemeden gerisin geriye uçmaya başladı. Gagasını birbirine vurarak yer belirleyici seslerle arkadaşlarını çağırmayı denemesi kaçınılmazdı.
Kanatlarında derman kalmamıştı ki onu ilk gören Cansu oldu. Endişeli bir tonda ona ne olduğunu sordu. Kutlu, Cansu’ya iyice sokularak bir şeyler fısıldadı. Cansu da kaygılanmıştı.
“Ne yapıp yapmalı Şakıyan ve Sevecen’e tez ulaşmalı” diye nefes nefese yakınıyorlardı. Sevecen uzaktan çağrıları işitmiş, o yöne doğru uçmaya başlamıştı. Tam arkadaşlarına kavuştuğuna sevinecekti ki durumu öğrenip o da çok tasalandı.
Etrafı iyice kolaçan eden Sevecen, Kutlu ve Cansu, Şakıyan’ı taşkın bir pınarın başında buldular. Su seslerini kıskandıracak güzellikte şakıyordu. Yanına varıp durumu açıkladılar. Aniden Şakıyan’ın ötüşü, hüzünlü melodilere dönüşmüştü.
Beraberce, pınarın berrak sularında susuzluklarını giderip biraz serinledikten sonra havalandılar.
“Bu iş bizi aşabilir.” Diye dertleniyorlardı.
“Beyaz güvercinden yardım istesek, onu da aramıza alsak ne kadar iyi olur” diye görüşünü dile getirdi Kutlu. Cansu, Sevecen ve Şakıyan, arkadaşlarına hak verdiler.
Sevecen, beyaz güvercinin yerini bildiğini söyleyince biraz rahatladılar. Hep birlikte oraya doğru uçmaya koyuldular.
Beyaz güvercin, sulak bir gölgelikte dinleniyordu. Onu uzaktan fark eden Şakıyan, Sevecen, Cansu, Kutlu gagalarını tıkırdatarak ona geldiklerini haber verdiler.
Beyaz güvercinin şafak renkli gagası ve kızıl renkli ayakları nemliydi ve çok zarif görünüyordu. Bembeyaz parlak tüyleri, yelpaze gibi açılan kuyruğuyla çok çekiciydi. Saflık duygusu uyandıran duruşuyla ne kadar görkemliydi! Hayranlık uyandırıyordu.
Sevecen, Şakıyan Cansu ve Kutlu onu nağmeleriyle selamladılar. Arkadaşlık tekliflerini içten gelerek sundular. Dertlerini uzun uzadıya anlattılar.
Ak güvercinler çağlar boyunca saflığı, duruluğu barışı temsil ederlerdi. Beyaz güvercin hiç düşünmeden onlara yardım edeceğini açıkladı. Sevecen, Şakıyan, Kutlu ve Cansu çok sevinmişlerdi. Ak güvercine yaraşır bir isim ne olabilir diye birbirlerine bakıştılar. Kutlu, hazırcevap haliyle:
“Buldum!”
“Buldum!” diye kararlı, tok bir ses çıkardı. Arkadaşları meraklanmıştı.
“Aklından ne geçiyor Kutlu?”
“Barışcan, Barışcan, ona yakışan en güzel isim, öyle değil mi Dostlar?” diye kanat çırpıyordu. Diğerleri de kanat çırpmaya başlayarak
“evet, evet!” nağmeleriyle tasdik ediyorlardı.
Böylece ak güvercinin adı Barışcan olmuştu. Kanat kanata, hep birlikte bülbül Gürses’e doğru uçmaya başladılar. Tek bir vücut gibi birbirleriyle uyumlu ahenkleri enfesti.
Gürses’in yanına yaklaştıklarında, yorgunluklarını hiçe sayarak ve gizlenerek sessizce beklemeye koyuldular.
Bülbül Gürses, bilinmedik bir nedenle yuvasından ayrılır ayrılmaz hep birlik olup yuvanın asılı bulunduğu dala yaklaştılar. Dar bir çember oluşturup torbayı yere düşürmeden kırmaya çabaladılar. Çok uğraşmışlardı, ama Barışcan’ın önderliğinde güçlerini birleştirmiş, dalı kırmayı başarmışlardı.
Tam yuvayı söğüt ağacından uzaklaştıracaklardı ki bülbül Gürses yanlarında bitiverdi. Gözlerine inanamıyordu! Olan bitene akıl sır erdirememişti! Arkadaşım diye bağrına bastıklarına çok içerlemişti!
“Siz, benim canım dostlarımken bunu bana nasıl yaparsınız?”
“Uzun süredir verdiğim emeği, nasıl boşa çıkarırsınız?”
“Yumurtlamak, kuluçkaya yatmak üzereydim!”
“Bana nasıl kıyarsınız?”
“Size ayrı ayrı sahip olmaktan ne çok güvendeydim, mutluydum, huzurluydum!”
“Ben ne yapacağım şimdi?” diye dövünesiye acılı, iniltili melodilerle çırpınıyordu. Bunu duyan canlı türler, nice sesler çıkararak ağlamaya başlamıştı. Gürses’in hüzünlü, çaresiz ifadeli gözlerinden birer damla yaş süzülüverdi.
O sırada gök yüzünde bir Alaca Baykuş göründü. Hiçbiri, Alaca Baykuş’un ne zaman geldiğini hiç mi hiç fark edememişti. Çünkü Alaca Baykuş, kahverengi, ipeksi, yumuşak, kanatlara sahipti. Açıldığında bir adam boyu olan kanatlarını pek hafif ve sessiz çırpardı. Kimse yanına geldiğini anlayamazdı. Bazı durumlarda gündüzün avının yerini bellerdi. Geceleyin sessizce oraya yaklaşırdı. Gece görüşü keskin, kulakları çok duyarlıydı. Başını, hiçbir türün çeviremeyeceği ölçüde döndürür, kolay avlanırdı. Pençeleri ve gagaları kıvrık ve kolay kavrayıcıydı.
Barışcan, Sevecen, Şakıyan, Cansu ve Kutlu, Alaca Baykuş’un o çevreden iyice uzaklaşışını gizlenerek beklediler. Alaca Baykuş’un uzak bir ağaca gidip uyumaya başlamasından iyice emin oldular. Öyle ya, Alaca Baykuş gündüz uyuyacak, gece avlanacaktı.
Her şey istedikleri gibi gittiğinde, aralarında anlaştıkları gibi Barışcan’a göz ettiler.
Güvercin Barışcan, kırık dallı torbayı tan rengi gagasıyla kaptı. Kaşla göz arasında, ak kanatlarını açıp havalandı. Gagasında, kopuk dalda sallanan narin kuş yuvası torbasıyla uçuyordu. Görünüşü, hafızalarda yer edecek kadar çarpıcı ve etkiliydi. Bülbül Gürses’in haykırıp çırpınışlarına hiç aldırmadı. Kuş yuvası torbasını düşürmeden süzülürcesine söğüt ağacından uzaklaşmaktaydı. Tam arkasında, tek sıra halinde dostları Şakıyan, Sevecen, Kutlu ve Cansu uçmaktaydı. En ufak bir hata ve ihmal olmaması için sessizce uçmaya özen gösteriyorlardı. Aksi bir durumda yardım etmek üzere Barışcan’ı pür dikkat izlemekteydiler. Uçuşları ne kadar da alımlıydı! Renk cümbüşü bir gökkuşağını çağrıştırıyorlardı.
Önceden yerini tespit ettikleri bir kavak ağacına vardıklar. Güvercin Barışcan, kuş yuvası torbasını hassasiyetle kırık dalından sıyırdı. Arkadaşlarının ince ve nazik yardımları olmadan asla bunu başaramazdı! Ortak karar verip sağlam bir dal seçtiler. Kuş yuvası torbasını ona taktılar. Yaprakların arasına gizleyip sallandırdılar.
Bülbül Gürses de arkalarından uçup nefes nefese onlara yetişmişti:
“Nereye kaçırıyorsunuz torba mı?
“Verin çabuk bana onu!”
Sevecen, uzun ve şefkatli ötüşünü sergileyerek bülbül Gürses’e döndü:
“Biraz sakin ol arkadaşım Gürses.”
“Hele beni bir dinle!”
“Biliyor musun? Seni ziyarete geliyorken talih kuşu Kutlu, Alaca Baykuş’u yuvanın üzerinde sessiz sedasız uçarken gördü!”
“Özveriyle çabalayıp bizi tek tek arayıp buldu!”
“Alaca Baykuş, her gün üzerinde uçup seni gözlüyordu.”
“Seni, yuvanı, doğacak yavrularını gözüne kestirmişti.
“Yumurtlayacağın zamanı iştahı kabararaktan bekliyordu.”
“O gün geldiğinde gece pusu kurup avlanacaktı.”
“Bak, ancak şimdi güvendesin, Biricik Dostum!”
“Haydi kavuş yumurtalarına!”
“Yat huzurla kuluçkana!” diye şakıdı.
Sinirli haldeki Gürses’in yanından çabucak ayrılmak isteğiyle hemen oracıktan havalandı.
Gürses, sonunda durumu kavramıştı. Hiddeti çarçabuk dağıldı. En yumuşak ve sevgi dolu ötüşüyle gerçek dostlarını durdurmaya çalıştı. Teşekkür etmeye, onların gönlünü almaya, özür dilemeye can attı. Tüm gücüyle ötüyor,
“ne olur beni affedin!” diye yalvarıyordu.
“Sizleri yanlış anladığım için çok, ama çok pişmanım” diye inleyen feryadı dostlarının içine işliyordu.
“Meğer sizler olmasaymışsınız yumurtalarımı kaybedecek, yavrularıma hiç kavuşamayacakmışım!”
“Vay benim halime!”
“Bunu nasıl da anlayamamışım!”
Olan biteni izleyen ormana bir huzurdur yayıldı. Doğa sevince kapıldı. Canlılardan mutluluklar yayıldı.
Gürses öylesine içten ve uzun ötmeye başlamıştı ki! Hiç duracak gibi bir havası yoktu. Böylesine candan arkadaşları olduğu için aşırı mutluydu! Aralarında birlik, uyum, vefa artık hiç bozulmayacak şekilde perçinlenmişti.
Gürses, tüm doğaya sarsılmaz dostluklarını, coşkulu melodilerle sevgi dolu ilan ediyordu...
DOSTLUĞUN MUCİZESİ
Bahar gelir göçler başlar.
Ilımana kanat çırpar
Türlü renkte ince güzel
Alımlıdır göçmen kuşlar.
Dere akar şırıl şırıl
Pınar coşar gürül gürül
Kana kana dost yudumu
Taşar duru ferah suyu
Yaprak bezenir ağaçlar
Çiçek takıştırır dallar
Gölgeyi cömertçe yayar
Türlü bitki ve çınarlar
Her biri sanattan eser
Gören kişiyi mest eder
Kuluçkada şen anası
Canevidir kuş yuvası
Gürses ile şakıyanın
Kutsal andı dost kalmanın
Sevecen Kutlu ve Cansu
Anda sevgiyle baş koydu
Bülbülün saf başı dertli
Arkadaşlar panikledi
Tez bir olup planlandı
Ekip göğe havalandı
Şakıyan Sevecen Kutlu
Güçlüdür dostlar ordusu
Cansu uçtu kenetlendi.
Barışcan’dı öncüleri
Bülbül üzgün anlamaktan
Pişman dostu suçlamaktan
Mucize öykü doğadan
Kuş dilli dillere destan
Ayşe Yarman Öztekin
Masal Kitabım Aralık 2018
YORUMLAR
Gecenin seherinde yanık şakır bülbüller
Al kadife tenli şallara bürünür güller
Ufukta şafak güllerde göğsü kanamış bülbüllerin
Seher yelinde inleyen dayanılmaz nağmelerden
Henüz yeşeren tomurcukları çatlamış güllerin
Hayat kuşun avazında
Sevda açar kanadında
İnsan her daim bahardır
Aşkın yürek yangınında
Kırlangıç
Hayat nağme olmuş coşar durur avazında
Yüreğinden sevdası yayılır kanadında
Bedenler göçüp gider ruhları ebedidir
Müjdesini bırakıp uçar göç yollarında
Esenlikler dileklerimle...
ayşe1
Selam ve saygılarımla.
Harika...
Hani "doğadaki bu uyumu, yardımlaşmayı, sıcaklığı ve dostluğu insanlar nasıl görmüyor, nasıl onlar kadar birbirini anlayamıyor" diye sordurttu yazınız...
Sanırım Türkçe'nin "fabl örneği" yazınız, şiiriniz..
İçtenlikle kutlarım Ayşe Hanım.
ayşe1
Selam, sevgi ve saygılarımla.
ZEYBEK HOCA
Mukabil sevgi, saygı ve selam ile...