- 1547 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GÖLLER VE GÜLLER BÖLGESİNDEKİ TURİSTİK POTANSİYEL DEĞERLER VE LÂVANTA BAHARI
Bu yıl Nisan ayından itibaren Ağustos ayı başlangıcına kadar Antalya’dan muhtelif acentalar kanalıyla Göller Bölgesi’ndeki gül ve lâvanta bahçelerine ağırlıklı olarak yerli turistlerin ilgi gösterdiği çok sayıda turistik amaçlı günübirlik geziler düzenlendi. Profesyonel turist rehberi olarak zaman zaman bu gezilere ben de refakat ettim. Yaptığım gezilerden vardığım bir sonucu burada ülkemiz ve dünya genelinde tartışma ve değerlendirmeye açmak istiyorum.
Göller Bölgesi büyük bölümü Antik Psidya ve Antik Frigya bölgeleri içinde kalan, vahşi doğal güzellikler ile ve geçmişi tarihin çok derinlerine inen sayısız Neolitik Dönem yerleşimlerini, antik kenti bünyesinde barındıran tarihi ve doğal zenginliklere sahip muhteşem bir bölgedir. Bunlardan Burdur Hacılar ve Kuruçay höyükleri, Psidya antik kentleri içinde yer alan Sagalassos, Ariassos, Antiocheia ( Yalvaç), Adada (Sütçüler), Eflatunpınar antik yerleşim birimleri Yazılı Kanyon Tabiat Parkı, Kovada Gölü Tabiat Parkı, Eğirdir ve Hoyranlı Gölleri, Beyşehir gölü, Zindan Mağarası, Karacaören Barajı, başlıbaşına büyük bir turistik potansiyel değer taşımaktadır.
Bölgede rakım ortalama 1000- 1200 m. dolaylarında, serinletici yayla havası ile sıcak yaz günlerinde gezmeye ve yüzmeye elverişli bir atmosfer sunmaktadır.
Adı geçen göller üstünde su sporları ve yelkencilik aktivitesi açısından, henüz değerlendirilmemiş yakın gelecekte büyüyüp gelişmeye açık, inanılmaz bir potansiyel turistik ve ticari öneme sahiptir.
Bunun yanısıra El sanatları açısından Isparta Halıları ve Itriyat Üretim Merkezi olarak da gülyağı, gülsuyu, krem, şampuan, sabun başta olmak üzere çeşitli kozmetik ürünlerinin üretim merkezi olma yolunda istidadı olan bir bölgedir. Son yıllarda gülün yanısıra lâvanta ayrı bir potansiyel değer taşıdığını bize kanıtlamıştır. Bizler bu potansiyeli devletin de teşvik ve desteği ile ne kadar öne çıkarabileceğimizi aklı başında değerlendirerek, yerli yabancı herkese önemli bir turistik cazibe merkezi haline getirebiliriz. Aslolan üretim gücü ve istihdam yaratılması ise, buyrun işte olanak; doğa ve tarih her türlü fırsatı bize sunuyor, önemli olan o fırsatların zamanında yakalanıp değerlendirilmesi değil midir?!
Yani tembelliğimizi üstümüzden atıp üretimin içine girmeliyiz; bu topraklar, bu coğrafya bize yeryüzünde hiçbir ülkede bulunmayan tarih ve kültür zenginliklerini bize sunuyor. Elde olanak varken neden hep dışarıdan satın almayı tercih ediyoruz, bunun akıl ve mantık ile bağdaşır bir yanı yoktur?!
Saptamam şudur: Alman turistlerin son birkaç yıldır ülkemizi adeta boykot edercesine az gelmelerine karşın, yeni pazar arayışına giren tur operatörleri, gerek uzakdoğu ( Çin, Tayvan, Tayland, Kore) gerekse Balkanlara (Bulgaristan, Macaristan, Romanya, Sırbistan, Bosna Hersek’e yönelik adımlarında çok önemli başarılara imza atmışlardır. Bu bölgeler eskiden kök saldığımız bölgeler olup, kök ile gövde arasındaki yaşamsal ilişkinin vazgeçilmez olduğunu pek çok yazımda defalarca vurgulamışımdır.
Tarihsel süreçte çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olan Türk egemenliğinin, bugün ülkemize sağladığı yararı görmezden gelemeyiz. Hazırda eğitilmiş insan gücümüz yok iken, Rusya’dan gelen turistlerin Rusçayı iyi bilen, Türkmenistan, Azerbaycan, Kazakistan gibi ülkelerdeki kardeşlerimiz, hem kendi dillerini hem de Rusçayı çok mükemmel konuştukları için, insan kaynakları açısından önemli bir açığı tamamlamıştır. Yine son yıllarda iktisat gövdesi ve ekonomik refah seviyesi pek çok kapitalist ülkeyi sollamış bulunan Çin ülkemiz ile istikrarlı bir ticari bağlantı kurmayı başarıp bize çok şey satarken, bizden de turizm sektörü sayesinde ülke ekonomisine çok yönlü bir büyük desteği sürdürmektedir, işte tam burada yine Uygur asıllı (Doğu Türkistan) soydaşlarımız devreye girerek Çince konuşan insan kaynaklarındaki açığı karşılamak için tabiri yerinde ise ilaç gibi gelmişlerdir. Ancak uzun vadede mutlak surette kendi özkaynaklarımız ile yabancı dil bilen eleman açığını mutlak surette kapatmak zorudayız
.
İşte tam bu noktada tüm tur operatörlerinin dikkatini şimdi açmak istediğim asıl konuya yönlendirmekte isabet ve yarar görüyorum. Özellikle Çin’den gelen turistler için hazırlanan Bir haftalık- On günlük paket programların rotasının ağırlık merkezi, Marmara ( Truva) , Ege( Kuşadası Efes, Bergama) Akdeniz( Denizli Pamukkale - Hierapolis) , İçanadolu( Konya Kapadokya- Ankara) Kısmen Batı Karadeniz ( Safranbolu) hattında yoğunlaşmakta, Pamukkale’den Antalya’ya geçerken her nedense Göller bölgesi her seferinde baypas edilerek, bu bölgeye büyük bir mahrumiyet yaşatılmaktadır.
Oysa Göller ve Güller bölgesinin kendi bulunduğu coğrafyada kalkınmış olması, güneye olan sosyal hareketliğin de önünü keserek Antalya’mızın da doğasının daha fazla bozulmaması için çok yerinde bir önlem olacaktır. Bunun için üretim gücü olan büyük boy esnafa ve girişimcilere birazcık yatırım teşviği, sanayileşme desteği verilmesi zorunludur, Türkiye bunu yaparsa, iddia ediyorum yakın gelecekte, gerek şarapları, gerek kozmetik sanayindeki yüksek kalitedeki eşsiz ihraç ürünleri ile Fransayı sollayacak ve bu alanlarda başlıbaşına beğenilen bir marka olacaktır.
Burdur Gölü’nün kuzey kıyısındaki çeşitli köylerde lâvanta üretimi artmıştır, bu projenin önde gelen mimarları arasında veteriner hekim sayın Öztürk Sarıca’nın Lisinya Yaban Hayatını Koruma porjesi gerçekten takdire şayan bir projedir. Her ne kadar kendi yağı ile kendi tuzu ile kavrulan küçük bir kurum olarak yaşantımıza renk katmış ise de bu proje, doğanın bize verdiği nimetlerin sahiplenilmesi ve özkaynaklarımızın anlam ve önemi konusunda adeta bir meşale yakıp önümüze tutmuştur. Öztürk Sarıca’nın Lâvanta Deresi adını verdiği ve 300 dönümlük bir alanda, zamanı geldiğinde traktörün üstüne çıkarak tarlayı ekip sürmesine ve baharda lavantaların mor çiçekleriyle vadiyi lâvanta çiçeklerinin kokusuyla büründürmesine, arıların bal yapmasına, bahçelerindeki yerli üretim, genetiği bozulmamış meyvelerin dal atmasına kim ne diyebilir?! Buna ancak kocaman bir alkış gerekli! Gel gör ki kazın ayağı hiç de öyle değil, bizi ve ülkemizi, çalışmak isteyen halkımızı, emekçilerimizi emperyalizme bağımlı kılmak isteyen dış güçlerin ayak oyunları her fırsatta bir fesatlık, bir çekememezlik, bir önünü kesme eylemi ile sonuçlanabiliyor.
Pamukkale’den Antalya’ya ya da Fethiye’geçen turist arabaları, genellikle Denizli Acıpayam Çavdır Söğüt yolunu kullanmaktadırlar. Oysa daha önceki yıllarda kullanılan Serinhisar’dan( Kızılhisar) Salda Gölü’ne sapan yol da acentaların gezi ve uğrak yeri olarak proğrama konsa, hem Salda Gölü’nün yeni buluş adı ile Saldiv’leri, hem de Lâvanta Deresi istikametine sapılabilinir. Çok eminim her Çinli turist bahar aylarında Burdur Gölü çevresindek lâvanta bahçelerini yerinde görmekten, çok memnun kalıp mutlu olacaktır. Sonra dünyanın görülmeye değer müze ödülü almış olan ve neolitik dönem Hacılar Höyüğü buluntuları ve Sagalassos antik kentinde kazılarda ortaya çıkarılıp tamamlanan ve sergilenen heykelleri, Burdur Arkeoloji Müzesinde görülebilir. Yani bir günü bu bölge için ayıran acentalar, öğleden önce Antalya’ya gelmek yerine akşam gelebilirler ve Antalya çevresinde daha geniş bir zaman harcayıp, ki Antalya buna değecek tur ve kültürel potansiyele fazlası ile sahip bir pilot bölgedir, programlar yeknesaklıktan kurtulur, yorucu da olmaz turistler için. O geceki grup konaklaması bu durumda hem Antalya hem Belek- Boğazkent hem de Side bölgesindeki otellere çekilebilir. Ertesi günü yarım günlük bir programda Side, Aspendos kentlerinden birisi gezilir, Konya Mevlana ziyaret edilir ve geceleme Konya’da verilerek, Nevşehire kadar uzayan 550- 600 km.lik günlük etap kısaltılarak daha dinlendirici bir seyir izlenebilir.
Dikkat ettim pek çok acenta İstanbul’da genellikle iki ya da üç gece konaklama alıyor bu turlarda, bu gecelemelerin birisi Antalya’da zaten yapılıyor, bir geceyi Konya’ya kaydırınız, hem Konyalılar hem de Burdur, Isparta Göller ve Güller Bölgesinin insanları bu pastadan payını alsınlar. Öztürk Sarıca beyin projesi zaten şu anda aynı anda üç dört Turist otobüsüne servis verebilecek potansiyele sahip, şirin, görülmeye değer bir mekân konumunda ve burada işletmenin kendi üretimleri olan Lavanta ve gül ürünlerinin yanısıra, kansere karşı da kullanılan pek çok doğal bitkisel yağların tanıtımı ve pazarlaması doğal atmosferi içinde yapılıyor. Yaban hayatını koruma projesi ise başlı başına bir zenginlik katıyor bu kuruluşa...
Gelin önümüzdeki bahar LÂVANTA BAHARI olsun.
EMİNİM HEM ACENTALAR HEM DE YÖRE İNSANI KARŞILIKLI BUNDAN NASİBİNİ ALACAKLAR, TURİSTLER DE ÇOK MUTLU OLACAKLAR...HER ŞEY YERİNDE GÜZEL, YERİNDE VE DEĞERİNDE BİR BAŞKA GÜZEL...
Ben düşünsel bir yol açtım; devlet de bölgeye ulaşan köy yollarını açsın ve üreticiye köstek değil, destek olunsun! Yoksa yoksulluktan ve dışa bağımlılıktan nasıl kurtuluruz?!
Ülkemin çalışan ve üreten tüm insanlarına sonsuz sevgi ve saygılarımla...
Şaban AKTAŞ
Ülkesel Almanca Profesyonel Turist Rehberi
03.12.2018 - ANTALYA
İLETİŞİM: [email protected]
Tel: 0542 614 4425
P.S. : Lisinya, Öztürk Sarıca
iletişim: www.lisinia.com/tr/iletisim
Fotoğraf: Şaban AKTAŞ
Yabani Lâvanta (Karabaş Otu)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.