- 1124 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
-ANILARDAN SÜZÜLEN BİR DAMLA-
"Müziğin vahşi hayvanları yatıştıracak, kayaları yumuşatacak ve yüzyıllık çınarları eğecek bir çekiciliği vardır."
Film Müziği… Sinemanın can damarıdır demek mübalağa mıdır acaba? Şu anlamda elbette. Yönetmen, senarist, yapımcı, başrol ve yardımcı oyuncular hepsi farklı düzeyde değer katabilir filme. Ne ki, vasat bir filmi dahi doyumsuz kılan müzikler yok mudur? Ölüyü ayağa kaldırmak misalidir hani. Filmin ruhunu ortaya koyandır o. Değişen sahnelerin tınısını, frekansını, titreşimini, elektriğini verendir.
Dünya sinemasının ölümsüz eserleri misali klasik Yeşilçam filmlerinin de vazgeçilmezidir yabancı film müzikleri. Frank Pourcel, Raymond Lefevre, Paul Mauriat, Ennio Morricone, Francis Lai gibi isimler süsler bu galeriyi.
Google üzerinde arama motoruna "Franck Pourcel Concerto Pour Une Voix" yazmak suretiyle "Concerto Pour Une Voix" adlı melodi eşliğinde Yeşilçam’ın eski ünlü aktör ve aktrislerini en karizmatik halleriyle izlemeniz de mümkün. Kimler yok ki klipte!
Bunun gibi Papillon adlı filmin müziği de vaktiyle bir Cüneyt Arkın filmi kanalıyla kulaklarımızı ne de güzel doldururdu.
Evet PAPİLLON ... Fransız yazar Henri Charriere’nin aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan, başrollerini Steve Mcqueen ve Dustin Hoffman’ ın paylaştığı "Kelebek" filmi ile özdeşleşen müzik.
Filmi kısaca hatırlayacak olursak, Atlas Okyanusu üzerinde Güney Amerika açıklarında yer alan Fransız Guyanası’na bağlı ada hapishanesinden kaçmak imkânsızdır. Fakat buraya kürek mahkûmu olarak gelen Steve Mcqueen ya da filmdeki adıyla Kelebek özgürlüğüne kavuşma konusunda azimlidir. Başarısız denemelerden sonra nihayet adadan kaçmayı başaracaktır.
Filmin final bölümü sıra dışı bir vedalaşma sahnesini önümüze koyar. Kelebek, yanında Hindistan cevizi kabuklarından yararlanarak imal ettiği salı da olmak üzere kadim dostu Louis Dega ile birlikte adanın sınırına gelir. Bu bölümde iki ünlü aktörün beden dilleri konuşur. Louis Dega’nın tüm karşı çıkmalarına rağmen Kelebek özgür olmakta kararlıdır ve kucaklaşma anları dostluğun ve sevginin büyüklüğü ile dopdoludur.
Nihayet okyanusun azgın dalgaları arasına kendisini bırakan Kelebek ve bu sahnelerle bütünleşen harikulade bir müzik karşılar bizleri. Melodinin yürekte yankılanması, beraberinde meydana getirdiği melankolik titreşim dikkati çekmekte. Neden? Kelebeğin bükülmez azmi kadar Louis Dega’nın kaygıları, dostu adına duyduğu ümitsizlikle yüklüdür çünkü. Kurtuluş ve başarı umudu az mıdır yoksa? Köpekbalıklarıyla kaplı ve azgın dalgalarla hırçınlaşan bir okyanusa atılıyorsanız kuşkusuz. Dolayısıyla imkânsıza yakın olanın azmin ve iradenin gücüyle sarmallandığı bir dünyayı simgeler müzik.
Düşüncem odur ki, bugüne kadar izlediğim filmler içerisinde filmle en çok bütünleşen müziklerden biridir Papillon. Gerçekten de sinemada film müziğinin yerini en güzel şekilde ortaya koyar.
Rast geldiğim Papillon yorumları içerisinde bir tanesinin filmle bütünleşen vurguyu daha iyi yakaladığını gözlerim. Yukarıda da belirttiğim üzere filmin final sahnesi en ağır şartlar altında özgürlüğe kanat açan bir insanı önümüze koyar. Açıkçası bu özelliği en iyi ortaya koyan yorumun Jerry Goldsmith’e ait olduğunu düşünürüm. Goldsmith’in müziğini dinleyenler, oradaki özgürlük marşı tınısını fark edebilirler.
Elbette Paul Mauriat ve Franck Pourcel’in enstrumantal yorumlarıyla birlikte, Patrick Norman’ın seslendirdiği Fransızca parça da mükemmeldir.
Hani derim ki, hey gidi o günler deme de dur...
L.T.
YORUMLAR
İlgiyle okudum...
Filmler değil de, müzikleri kalır bazen akılda..
İsabetli Levent Bey..
Tebrik ile..
levent taner
Filmin konusuna ya da filmdeki sahnelerin kimyasına inen, inebilen müziğin ruha yaptığı dokunuşlar yabana atılmamalı kanımca
Nihayet hocam
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Saygı ve selamlarımla...
Değerli üstadım, Kelebek filmini izledim, ama demek siz sıradışı, daha bilinçli bir seyirci algısıyla bakmışsınız ki, şimdi böyle bir bakışın, bir filmin değerlendirilmesindeki 'hakkaniyet' gereği olduğunu pek güzel somutlamışsınız...
Tabii, bu durum nadirdir...
Sanki, müzik olmasa da olurmuş sanılır; biraz düşününce de, mesela bir 'Anadolu tablosu' karşısındayken çalınan bağlamanın algı/alımlama süreçlerini nasıl etkilediğinin farkına varılacaktır...
Şimdilerde 'dizi kültürü'nün bu hassasiyeti baltalayıp durduğunu da söyleyebilir miyiz, bilmiyorum...
Dolayısıyla, gençlik, güzellik, zenginlik, kişiliksiz rekabet ve hatta duygusuzlukla harmanlanan dizilerin insanca bir hassasiyeti ruhumuza işleyen müziklerden yoksun kalmasına şaşmamak lazım galiba...
Benzer yazılarınızın çok yararlı olacağına inanıyorum...
Selam ve saygılarımla.
levent taner
Filmin konusuna ya da filmdeki sahnelerin kimyasına inen, inebilen müziğin ruha yaptığı dokunuşlar yabana atılmamalı kanımca
Nihayet hocam
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Saygı ve selamlarımla...