- 853 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
HAK MI YOKSA HAKSIZLIK MI?
Kendinize aynada iyice bir bakın. O çarpıcı, güzel görüntünün altında akılcı ve duygusal ağlar, aralarında zaman zaman çekişmeler olsa da, bu gizli düzenek evreni sessizce tıkır, tıkır işlemektedir. Blaise Pascal “ İnsanoğlu, içinden belirdiği hiçliği ve onu yutmuş sonsuzluğu anlamakta aynı ölçüde beceriksizdir ” der. Hiçliği, sonsuzluğu anlamak bir yana, biz birbirimizi anlamıyoruz, anlamaya da çalışmıyoruz ve anlamakta istemiyoruz. Oysa her insanın düşündüğünü insanca söylemeye, her dinleyenin de ona insanca karşı çıkmaya hakkı vardır. Bizim gibi düşünmüyorsa öteliyoruz, kınıyoruz, kırıyoruz hatta bazen çok daha ölçüsüz davranarak etkisiz kılmaya, ve bazen de yok etmeye çalışıyoruz . Acaba buna hakkım var mı, yoksa haksızlık mı yapıyorum? Sorusunu aklımızdan bile geçirmiyoruz bel ki. Yazıyı okuduktan sonra lütfen herkes kendine bir defa bile olsa bu soruyu sorsun.
İnsan olarak her birimiz çeşitli parçalar, bölümler ve bir çok alt sistemlerden oluşmuş bütünsel ve koordineli sistemler topluluğu ve bütünsel birer parlamentodan ibaretizdir. Aynı zaman bir yerel “uzman sistemler” toplamı olmanın ötesin de, birbiriyle örtüşen, durmaksızın yeniden icat edilen bir mekanizmalar toplamı ve rekabet içindeki gruplardan oluşmuş birer bütünüzdür her birimiz.
Bilinçli zihin, beynin içindeki alt sistemlerin bazen açıklanamaz olan dinamiklerini, açıklanabilir hale getirmek için öyküler de üretir. Unutulmamalıdır ki: Zihinsel toplumun barındırdığı nüfus her seferinde aynı biçimde oy vermeyebilir. Bu nokta bizi biz yapan şeyin günbegün, anbean aynı olduğunu varsayan bilinç odaklı tartışmalar da bile genellikle atlanmaktadır. Oysa bu her zaman göz önünde bulundurulması gereken bir husustur. Bazen dikkatli bir okuyucu, bazen dalar gideriz, bazen doğru sözcükleri buluruz, bazen dilimiz düğümlenir, bazen şen şakrak, bazen suspus oluruz. Bazen çamura batmış bir sopa, bazen de kaygıdan kurtulmuş özgür iradenin ve yapmama özgürlüğünün yokluğunda eksikliği duyulan şeye, yani özgürlüğe sahip bir ruhuzdur… Öyleyse gerçek “siz” kimdir?
Fransız deneme yazarı Michel de Montaigne bir eserin de “ Kendimizle aramızdaki fark, bir başkasıyla aramızdaki fark kadar büyüktür” der.
Genelde bir ulus, en kolay biçimiyle belirli bir zaman diliminde iktidarda olan siyasi partilerin bakış açısıyla tanımlanır. Ama sokaklarda, kahvelerde, oturma odalarında, sıradan ve kuytu yerler de, barındırdığı siyasi görüşler de onu tanımlamanın bir başka yoludur. Biyolojimiz değişince kararlarımız, isteklerimiz ve tutkularımız da değişebilir. İnsan beyni yalnızca genetik nedenlerle değil, yetişme ortamına da bağlı olarak birbirinden büyük farklılıklar gösterebilir. Yani biraz da ne olduğumuz ve ne olacağımız hangi yollardan geçtiğimize de bağlıdır.
Her birimiz genetik bir şablonla dünyaya gelir ve bizi biçimlendiren ilk yıllar da üzerinde hiç söz sahibi olmadığımız bir koşullar dünyasının içinde buluruz kendimizi. Genlerle çevrenin karmaşık etkileşimi her birimizin farklı bakış açısına, farklı kişiliğe ve karar verme konusunda da farklı becerilere sahip olmamız sonucunu getirir beraberinde. Bütün bunlar insanın özgür iradesiyle yaptıkları seçimler değil; oyunda önlerine düşen kartlar gibi olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır.
Karşımızdakini eleştirmeden önce kendimizi eleştirmeli ve önce bakışlarımızı kendimize çevirmeliyiz. Ortada bir hata varsa önce bundaki payımızı sorgulamalıyız. Her zaman insanın fikri ve görüşü dudaklardan ve dilden dökülmez, bazen de bir kalemin ucundan sıralanmış kelimeler olarak çıkar ve kişinin görüşünü yansıtır.
Bütün bunlar o kişinin kendini ifade etmesidir. Ve adeta bu kelimeler o kişiyi savunan askerler gibidir. Çünkü insan dilinin altında saklıdır. Bazen de öfkeden kulakları tıkanmış olanlara sesle bir şeyler anlatamadığımız da, yani onunla kulak yoluyla iletişim kuramadığımız da, göze hitap etmeyi denemek gerekir. Bu yolla çoğu zaman karşımızdaki öfkeli kişiyle bile iletişim kurabiliriz.
İnsanlardaki bu kadar çeşitlilik, farklılık bizim seçimimiz dışında meydana geliyor ve hala siz bunlardan dolayı dışınızdakileri kınıyor, kırıyorsanız ve incitiyorsanız, o zaman kendi tercihlerinizi gözden geçirmeniz gerekiyordur diye düşünüyorum. Oysa ferdi farklılıklarımızın olmadığı bir yaşam ne kadar da monoton ve sıkıcı olurdu…
Netice de insanları farklı düşünceleri ve tercihleri için ve yukarıda anlattığım kendi iradesiyle seçemediği şeylerden dolayı ne ölçüde ve nasıl öteleyebiliriz, nasıl kırabiliriz, incitebiliriz? Acaba buna hakkımız var mı? Bu hakkı kendilerinde görenler! Aynaya bakarak, yani kendinizi bizzat görerek kendinize lütfen bir defa olsun sorun. Bu bir hak mıdır, yoksa haksızlık mı? Karar sizin... ESEN KALINIZ
Abdullah HAKTANKAÇMAZ
[email protected]
YORUMLAR
""Oysa her insanın düşündüğünü insanca söylemeye, her dinleyenin de ona insanca karşı çıkmaya hakkı vardır. ""
Yaziniz haykirdi olamayan olamasi gereken ..
Insanca davranislari...
Insan bu ama hepsi ayni kumaşta degil ki..
Kimi ipek,kimi kadife,kimi,basma
Gerçi kumaşı olmayanlar da vardı..terzisiz...
Abdullah Haktankaçmaz
Aydınlatıcı yorumlarınız için teşekkür ederim. Size katılıyorum. Tabi ki ferdi farklar vardır. Bu inkâr edilemez bir gerçektir. Fakat kişi kendi hür iradesiyle seçtiklerinden faydalı ve başarılı ise taltif, zararlı ve başarısız ise kınanmalıdır. Yoksa iradasi dışı şeylerden kınamak veya taltif etmenin hakça olmadığı düşüncesindeyim.